Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri

Demokrasi ve Özellikleri

Demokrasi, halkın iradesiyle kendini yönettiği bir yönetim sistemidir. Bu sistem, her türlü düşünceye açık bir ortam sağlayarak bireylerin fikirlerini rahatça ifade edebilmesine olanak tanır. Oy verme hakkına sahip olanların seçimlere katılımı ile “ulusal irade” devlet yönetiminde belirleyici bir rol oynar.

Demokrasinin kurulabilmesi için öncelikle ülkenin bağımsız olması gerekir. Ardından milli egemenlik tesis edilebilir. Milli egemenliğin tam anlamıyla gerçekleşmesi, siyasi partiler aracılığıyla olur. Bu durum, Türkiye’de çok partili hayata geçme çabalarının ortaya çıkmasına yol açmıştır.

İlk TBMM Döneminde Siyasi Faaliyetler

23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Meclis, seçimle belirlenen milletvekilleri ve Osmanlı Mebuslar Meclisi’nden gelen temsilcilerden oluşuyordu. Farklı meslek ve kaynaklardan gelen milletvekilleri, çeşitli düşüncelere sahipti. I. TBMM’de siyasi partiler bulunmuyordu. Milletvekilleri belirli bir partinin temsilcisi olmadıkları için aralarında tam bir birlik yoktu. Bu milletvekilleri, ortak bir noktada, Misak-ı Milli’nin gerçekleştirilmesi konusunda birleşmişlerdi. Ancak mecliste, farklı adlarla anılan gruplar yer alıyordu. Bu gruplar, ülkenin siyasi yapısını bir bakıma mecliste temsil ediyordu. En büyük grup, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’ydu ama bu grup da kendi içerisinde bir bütünlük arz etmiyordu. İçinde İttihatçı, İtilafçı, İslamcı, liberal ve Bolşevik gibi çeşitli düşüncelerden kişiler bulunuyordu. Vatanın kurtarılması öncelik olduğu için, bu farklılıklar arka planda kalıyordu.

İlk TBMM Binası
İlk TBMM Binası

Bu özellik nedeniyle Birinci Meclis, devletin tesis edilmesi ve bağımsızlığının sağlanması konusunda tam bir ittifak içerisindeydi. Zamanla aynı görüşü paylaşan milletvekilleri küçük gruplar halinde örgütlenmeye başladılar. Bunlar arasında öne çıkan bazıları şunlardı: Tesanüt (Dayanışma) Grubu, İstiklal (Bağımsızlık) Grubu, Müdafaa-i Hukuk Zümresi (Hakları Savunma Grubu), Halk Zümresi, Islahat (Yenileşme) Grubu, Türkiye Komünist Fırkası (Komünist Parti), Halk İştirakıyyun Fırkası (Sosyalist Parti).

Birinci Grubun Oluşması

Mecliste kanun önerileri üzerinde yapılan tartışmalar ve özellikle ilk anayasa, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun çıkarılması sırasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları, tarafları daha örgütlü hareket etmeye zorladı. TBMM’deki grupları birleştirme çabaları pek bir sonuç vermedi. Daha güçlü ve düzenli bir grubun kurulması gerekirdi. Bu grubun Misak-ı Milli ilkelerine uygun olarak ülkedeki bütünlük ve bağımsızlığı sağlamak, ayrıca 1921 Anayasası’na uygun bir devlet yapısını oluşturmaktı. Mustafa Kemal, kendisine yakın gördüğü milletvekilleriyle 10 Mayıs 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 151 milletvekili ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adıyla geniş tabanlı bir grup kurdu. Yapılan seçimler sonucunda Mustafa Kemal Paşa grup başkanlığına seçildi. Daha sonra grup üye sayısı 261’e kadar çıktı. Bu grubun programında öncelikle şu konulara odaklanılmıştır:

Misak-ı Milli çerçevesinde ülkenin bütünlüğünü sağlamak ve milletin bağımsızlığını temin edecek barış ve güvenliği elde etmektir. Bu amacı gerçekleştirmek için milletin maddi ve manevi güçlerini seferber etmek ve “Teşkilâtı Esasiye Kanunu çerçevesinde” örgütlenmelerini sağlamaktır.

Böylece M. Kemal Paşa’nın, Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde kurmak istediği grup, 1921 Mayıs’ında Ankara’daki Meclis’te hayata geçirilmiş oluyordu.

İkinci Grubun Oluşması

Birinci Grubun kurulmasının ardından muhalifler de bir örgütlenme ihtiyacı hissettiler. Mecliste, Birinci Grup ve İkinci Grup adlarıyla yeni bir ayrışma yaşandı. TBMM’de Birinci Grup ile çoğu konuda ve birçok kez görüş ayrılığına düşen muhalefet hareketi, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun kurulmasından 14 ay sonra, 1922 Temmuz ayında İkinci Grup adıyla örgütlü bir yapı oluşturdu. Grubun lideri Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey oldu. Kurucular arasında Mersin Milletvekili Selahattin Bey, Sivas Milletvekili Vasıf Bey, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati gibi milletvekilleri de yer aldı.

İkinci Grup, hilafet ve saltanatın devamını isteyen bir muhalefet hareketi olarak ortaya çıktığı için geniş bir yelpazeye sahipti ve farklı düşünce ve amaçlara mensup milletvekillerini bir araya getirmeye özen gösterdi. Görüş birliği olmayan bu grupta; İttihatçı, Bolşevik, Muhafazakâr, İslamcı-Saltanatçı ve mutlakiyet yanlısı milletvekilleri mevcuttu. İkinci Grup muhafazakârlığı ve muhalefeti temsil ederken, Birinci Grup ise iktidarı ve inkılapçılığı temsil ediyordu.

İkinci Grup bölgesel bir karakter de taşıyordu. Üyelerinin çoğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinden geliyordu. Mustafa Kemal Paşa’ya ve onun politikalarına karşı çıkmışlar ve 1923 seçimlerinde İkinci Grup üyelerinin çoğu tasfiye edilmiştir. İlerleyen dönemlerde bazı İkinci Grup milletvekilleri, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşunda bu partiye katılmışlardır.

Halk Fırkası

TBMM, 1 Nisan 1923’te tarihi görevini tamamlayarak seçimlerin yenilenmesini kararlaştırdı. Mecliste oluşan muhalefet, M. Kemal Paşa’nın farklı siyasi arayışlar içerisinde olmasına neden oldu. O, gelecekte yapılacak seçimlere bir parti ile katılmanın muhalefetin gücünü daha da azaltacağı düşüncesiyle bir siyasi parti kurmaya karar verdi. 1922 Aralık ayında yaptığı bir konuşmada, M. Kemal Paşa, Halk Fırkası adıyla bir siyasi partinin kurulacağını açıkladı. Yapılan çalışmalar sonucunda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun Halk Fırkası’na dönüştürülmesi kararlaştırıldı. 1 Nisan 1923’te de bu durum kamuoyuna ilan edildi. 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası Nizamnamesi’nin kabulü ile resmi kuruluş gerçekleşti.

Halk Fırkasının Kurulmasının Sebepleri

  1. Milli Mücadele’nin askeri safhasının sona ermesi ve siyasi aşamanın başlaması ile bu süreçte yapılacak işlerin ve alınacak kararların büyük önemi.
  2. Yeni durumu yönetmek ve yönlendirmek için iyi bir kadro ve program gerekliliği; böyle bir kadro ve programın ancak bir siyasi parti çatısı altında bir araya getirilebileceği. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın planladığı reformları gerçekleştirmek için sağlam bir örgütlenmeye ihtiyaç duyması.
  3. Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri devam ediyor ve Lozan’dan gelen haberler Mecliste sert tartışmalara yol açıyordu. Barış imzalansa bile, Meclis tarafından onaylanıp onaylanmayacağı belirsizdi. Bu şartlar altında I. TBMM’nin görevlerini tamamlayarak yeniden seçimlere gitmekten başka çare kalmamıştı.
  4. Birinci Meclis tarihi görevlerini başarıyla tamamlamıştı. Yeni dönemde anlamsız tartışmalarla zaman kaybetmek istemeyenlerin birlikte ve örgütlü hareket etmeleri gerekiyordu. Bu nedenle Yenilikçiler bir siyasi parti etrafında örgütlenirse daha büyük başarılar elde edebilirlerdi.

Halk Fırkasının Kuruluşu

6 Aralık 1922’de Mustafa Kemal Paşa, Halk Fırkası adıyla bir parti kuracağını duyurdu. 8 Nisan 1923’te Mustafa Kemal Paşa tarafından ilan edilen 9 prensip, partinin temel felsefesini oluşturdu. Yeni parti, I. grup olarak bilinen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubuna dayanıyordu. Bu grup, Mustafa Kemal tarafından ilan edilen 9 temel prensibi benimsediğini açıkladı. Seçimlere böyle giren Halk Fırkası, büyük bir çoğunlukla seçimi kazandı. Yeni Meclis 11 Ağustos 1923’te toplandı. Böylece yeni Meclis’te muhalefet büyük ölçüde ortadan kalkmış oldu.

Meclis açılmadan dört gün önce, partinin kuruluşuyla ilgili son adımlar atıldı. Yeni meclise katılmaya hak kazanan birinci grup üyeleri 7 Ağustos tarihinde toplandı. Bu toplantıda Müdafaa-i Hukuk grubunun Halk Fırkası’na dönüştüğü ilan edildi ve partinin nizamnamesi milletvekillerine dağıtıldı. Nizamname, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu tarafından 9 Eylül 1923’te onaylandı. 11 Eylül 1923’te Halk Fırkası’nın başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Genel Sekreterlik görevini de Recep Peker üstlendi. Halk Fırkası, 23 Ekim 1923’te kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na sundu. Bir yıl sonra, 10 Kasım 1924’te isminin başına Cumhuriyet kelimesi eklenerek Cumhuriyet Halk Fırkası adını aldı. 1935 yılından itibaren ise Cumhuriyet Halk Partisi ismini kullanmıştır.

Ordunun Siyasetten Ayrılması

Milli Mücadele döneminde var olan düşünce çeşitliliği, ortak bir amaç etrafında birleşen kadrolar arasında pek göze çarpmıyordu. Sivas Kongresi’nde ve Meclis bünyesinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları zamanla daha belirgin hale gelmişti. Milli Mücadele’nin lider kadrosu arasında yaşanan anlaşmazlıklar, savaşlar sırasında bile devam etti ve bu, Ali Fuat Paşa’nın Kuva-yı Milliye Batı Cephesi Komutanlığı’ndan, Refet Bele’nin de Batı Cephesinin Güney Kanat Komutanlığı’ndan alınmasına neden oldu. Ayrıca Rauf Bey ile Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal Paşa ile yaşadığı görüş ayrılıkları, ilk TBMM’de farklı gruplar arasında sert tartışmalara yol açtı; 1921 Anayasası’nın kabulü ve Başkumandanlık Kanunu gibi konularda muhalefet iyiden iyiye belirginleşmişti. Nihayet cumhuriyetin ilanı dahi tartışmalara sahne olunca, tüm muhalif duruşlar bir siyasi parti çatı altında şekillendi.

İlk TBMM’de ve İkinci TBMM’de, komutanlık ve milletvekilliği birlikte bulunabiliyordu. Büyük bir zafer kazanıldıktan sonra, anlaşmazlıklar daha da belirginleşmişti. Savaşların kazanılmasında büyük çaba sarf eden bazı komutanlar, başlangıçta inkılâp hareketlerine mesafeli kaldılar. Bir süre sonra planlarını uygulamak için harekete geçmeye başladılar. Rauf Bey’in Başbakanlıktan çekildiği bir sırada, 1924 yılı Ekim ayı sonlarında Kazım Karabekir, Ali Fuat ve Refet Paşalar ordudan ayrıldılar. O dönemde Musul meselesi hayati önem taşıdığı için gerçekleştirilen bu eylem, doğru bir hareket olarak değerlendirilmiyordu. Çünkü ordudan ayrılan komutanlar politik hazırlıklara yönelmişlerdi. Türkiye’deki yeni durum içinde belirleyici olmak isteyen komutanlar, ordudaki görevlerini bırakarak Meclis faaliyetlerine katıldılar. M. Kemal Paşa, kendisine karşı olan bu tutumu fark edince, söz konusu komutanların milletvekilliğinden ayrılmalarını talep etti. Amacı askerlik ve siyaseti birbirinden ayırmaktı. Fevzi Paşa ve Cevat Paşa gibi komutanlar, tamamen ordularının başına geri döndüler ve vekillikten çekildiler. Böylece Kazım Karabekir ve arkadaşları da askerlikle ilgili görevlerinden ayrılmak durumunda kaldılar. Ardından, askerlerin görevdeyken milletvekili olamayacaklarına dair 19 Aralık 1924’te bir kanun kabul edildi.

Mustafa Kemal Paşa, daha II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Partisi’yle ordunun iş birliğini eleştirmişti. Bu tecrübeler doğrultusunda, önce 3 Mart 1924’te hükümette yer alan Genelkurmay Başkanlığı’nın siyasi faaliyetlerden ayrı tutulması sağlandı. Ardından komutanların milletvekili olmaları yasaklandı ve böylelikle ordunun siyasetten ayrılması gerçekleştirildi. Ordunun siyasetten ayrılması, Meclisteki rekabetin iç çatışmaya dönüşmesini engellemiş oldu.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kuruluşu ve inkılâp sürecinin hızlanması ile düzenin değişmesini istemeyen milletvekilleri dayanışmalarını artırdılar. Siyasi mücadeleye atılmaya karar veren muhalefet, 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. Başkanlığı Kazım Karabekir’in üstlendiği partinin ikinci başkanı Rauf Orbay ve Genel Sekreteri Ali Fuat Cebesoy’dur. Diğer kurucu üyeleri arasında Refet Bele, Cafer Tayyar, Adnan Adıvar, Feridun Fikri yer almaktadır. Parti ilk şubesini Urfa’da açtı ve ardından Sivas, İstanbul, İzmir, Ordu ve Trabzon gibi şehirlerde teşkilatlanmasına devam etti. Muhalifler safında yer alan bu partinin kurucu üyeleri, Milli Mücadele döneminde aktif hizmetler vermiş ve vatanın düşman işgalinden kurtulmasında önemli bir rol oynamışlardır.

Muhalif Milletvekilleri;

  1. Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Meclise baskı yapmasından dolayı milli egemenlik ilkesinin uygulanmadığını,
  2. Türkiye’de liberal bir ekonomik modelin uygulanması gerektiğini,
  3. Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti başkanı olmaması gerektiğini,
  4. Halka daha fazla özgürlük verilmesi gerektiğini,
  5. Her türlü baskı ve tahakküme karşı çıkmak, dini inanç ve görüşlere saygılı olmayı dile getiriyorlardı. Cumhuriyet Halk Fırkasını da bu açıdan ciddi bir şekilde eleştiriyorlardı.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın beyannamesi ve programı incelendiğinde, siyasal ve ekonomik alanda liberal demokrasiyi savunduğu görülebilir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, Halk Fırkası’na yönelik en önemli eleştirileri, tek dereceli seçim, anayasa değişiklikleri ve Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı konularında yoğunlaşmıştı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Halk Fırkası arasındaki önemli görüş farklarından biri de, inkılâplarda izlenecek yöntem konusuydu. Kısa bir süre içinde rejime karşı olanlar bu partiye katıldılar. Bu katılımcılar arasında İttihatçılar da yer aldı.

Mustafa Kemal de Mecliste demokrasinin yerleşebilmesi için yeni bir partinin kuruluşunu gerekli görüyordu. Cumhuriyet rejiminin sağlamlaşabilmesi için başka partilerin varlığı ve hükümetteki partilerin denetlenmesi gerekiyordu.

Muhalefet milletvekilleri hazırlıklarını tamamladıktan sonra 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular. Parti, yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı Cumhuriyet Halk Fırkası’nı eleştirdiği gibi “Halkın dini inançlarına saygılıyız” slogansını da benimsedi. Bu dönemdeki yenilikler, toplumun bazı kesimlerinde Halk Fırkası’na karşı bir tepki oluşturmaya başladı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın muhafazakâr bir çizgi izlemesi, rejim ve inkılâp karşıtlarının bu partiyi tercih etmesine neden oldu. Böylece yeni kurulan partinin güçlenmesi, Cumhuriyet Halk Fırkası’nda kaygılara yol açtı ve iki parti arasındaki rekabetin sertleşmesine yol açtı. Partinin muhafazakâr söylemi, geleneksel toplumsal kesimlerde daha geniş bir destek buluyordu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın güçlenmesiyle cesaret bulan rejim karşıtları, Şeyh Said önderliğinde ayaklandılar.

Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait İsyanı Sebepleri

  1. Yenilik hareketlerinin hızlanması; saltanat ve hilafetin kaldırılması, medreselerin kapatılması gibi uygulamalara tepkiler,
  2. İngiltere’nin kışkırtmaları; Doğuda bağımsız bir Kürt devleti kurdurma isteği,
  3. Musul meselesinin gündemde olduğu o dönemde, Türkiye’yi iç sorunlarla meşgul etmek istemeleri.
  4. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın girişimleri.

Şeyh Said Ayaklanması, 13 Şubat 1925’te Elazığ’ın Palu ilçesindeki Piran köyünde başlamıştır. İsyancıların amacı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak ve Osmanlı Devleti düzenini geri getirmekti. İsyan kısa süre içinde Erzurum, Elazığ, Muş, Bitlis gibi doğu illerine yayıldı. İsyancılar, Elazığ’ı ele geçirip Diyarbakır’ı kuşatmışlardır. Ali Fethi Hükümeti, olayları bastırmada yetersiz kaldı ve istifa etti. Yeni hükümeti kuran İsmet Paşa, aldığı askeri ve siyasi önlemlerle isyanı bastırdı.

İsmet Paşa Hükümeti, 4 Mart 1925’te güvenliği sağlamak için hükümete geniş yetkiler tanıyan takrir-i sükûn kanununu çıkardı. İstiklal Mahkemeleri kuruldu ve isyan şiddetle bastırılarak liderleri yakalanıp yargılandı. İsyancılar, İstiklal Mahkemelerinde idama mahkûm edildi.

Yapılan tahkikat sonucunda isyancıların Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile bağlantılı oldukları tespit edildi ve takrir-i sükûn kanunu çerçevesinde 5 Haziran 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.

Şeyh Said Ayaklanmasının Sonuçları

  1. Doğu Anadolu Bölgesi’nde bozulan asayişin sağlanması amacıyla Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı (4 Mart 1925). Bu kanun 1929 yılına kadar yürürlükte kaldı.
  2. İstiklal Mahkemeleri tekrar faaliyete geçirildi.
  3. Türkiye Cumhuriyeti yıpranmış olduğundan, İngiltere Musul sorununu kendi lehine çözmekte avantaj sağladı.
  4. Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya yönelik ilk isyan tatbikatı bastırıldı.
  5. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, isyan ile ilişkisi nedeniyle kapatıldı (5 Haziran 1925).
  6. Türkiye’de çok partili hayata geçiş için yapılan ilk deneme başarısızlıkla sonuçlandı.
  7. Şeyh Said İsyanı, Türkiye’de çok partili hayata geçişin için uygun ortamın olmadığı ve henüz demokrasinin tam anlamıyla uygulanamayacağını gösterdi.
  8. Ali Fethi Okyar Hükümeti istifa etti ve İsmet İnönü Hükümeti kuruldu.

Mustafa Kemal’e Suikast Girişimi (İzmir Suikastı)

Şeyh Said İsyanı sonrası Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılmasına rağmen olumsuzluklar devam etti. Özellikle eski İttihatçılar, Mustafa Kemal’in liderliğini kabul edememişlerdi. İttihatçılar I. Dünya Savaşı’ndan sonra itibarlarını kaybetmiş ve çoğu yurt dışına kaçmıştı. Birkaçları ise ülkede kalarak Milli Mücadele’ye katılmış ve Mustafa Kemal ile birlikte çalışmıştı. Mustafa Kemal ile İttihatçılar arasındaki görüş ayrılıkları sonraki yıllarda derinleşerek düşmanlık halini aldı. Onlara göre yeni rejim, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in şahsına bağlıydı; onun ortadan kaldırılması durumunda rejime istenilen şekil verilebilirdi.

Mustafa Kemal Çankaya Köşkünde
Mustafa Kemal Çankaya Köşkünde

TBMM’de İttihatçılar, muhalif çizgilerine devam ederken II. Meclis döneminde tasfiye olmuşlar ve meclisin dışında kalmışlardı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduktan sonra bu partiye katılmışlar, fakat bu parti kapatılınca siyasi mücadele alanları kalmadığından Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemeye karar verdiler. Suikasti planlayanlar arasında Kocaeli Mebusu Şükrü Bey bulunuyordu. Lazistan Mebusu Ziya Hurşit ve ünlü İttihatçılardan Kara Kemal de tertipleyenler arasında yer aldı. Kaçışın daha kolay olması için suikastın İzmir’de yapılması kararlaştırıldı. Eylemi Ziya Hurşit ile Laz İsmail, Gürcü Yusuf ve Çopur Hilmi adlı üç fedai gerçekleştirilecekti. Olaydan sonra Sisam Adası’na kaçmak amacıyla bir balıkçı teknesi kiraladılar. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’e bir gün geç gelmesi, motorcuya telaşlanmasına ve durumu İzmir valisine bildirmesine neden oldu. Bunun üzerine harekete geçerek suikastçılar yakalandı. İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandılar ve idama mahkûm edildiler. Olayın duyulmasının ardından Mustafa Kemal Paşa, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar kalacaktır” sözleriyle Cumhuriyete olan bağlılığını ifade etmiştir.

NOT: Bu suikast girişimi, M. Kemal Paşa’nın şahsında Cumhuriyet rejimine yapılmış bir saldırıdır.

Serbest Cumhuriyet Fırkası

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasıyla, Türkiye’de ilk çok partili rejim denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış ve tek parti dönemine geri dönülmüştür. Bu durum, Türkiye’nin, diktatörlükle yönetiliyormuş gibi bir algının oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca 1929 yılında küresel bir ekonomik kriz patlak vermiştir ki bu Türkiye’yi de etkilemiştir. Hükümet, sorunları çözmekte zorlandığı için, yeni bir siyasi partinin kurulması gerektiği düşünülmüştür; böylece ekonomik krizden çıkış için yeni yollar aranabilirdi.

Mustafa Kemal Paşa, çok partili hayata geçme hedeflerinden vazgeçmemiştir. Bunun için ülkede ortamın elverişliliğinin ancak yeni bir partiyle anlaşılabileceğine inanıyordu. Mustafa Kemal, devletçi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın karşısında, serbestçe eleştiride bulunabilecek liberal ekonomiden yana bir muhalefet grubunun bulunmasının gerekli olduğu düşüncesindeydi. Bu doğrultuda, İkinci Büyük Millet Meclisi, süresi dolmadan yeni seçimler yapma kararı aldı. 1927 Eylül’ünde yeni seçimler yapıldı ve Halk Fırkası’nın adayları, tam liste halinde seçimleri kazandı. Fakat bir süre sonra bazı milletvekilleri partinin ekonomik görüşlerini ve uygulamalarını sorgulamaya başladılar. Bu dönemde, dünya 1929’dan itibaren büyük bir ekonomik bunalım içerisindeydi. Muhalifler, ekonomik krizin liberaller tarafından çözülmesi gerektiğini savunuyorlardı. Bu düşünceye sahip az sayıda milletvekili, 12 Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Böylece Türkiye’de çok partili hayata geçişte ikinci bir adım atılmış oldu. Partinin başkanlığına, Paris Büyükelçiliğinden geri çağrılan Fethi Bey seçildi.

Cumhuriyet Halk Fırkası içinde muhalif görüşleriyle bilinen yaklaşık 50 milletvekili, Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle Serbest Fırka’ya katıldılar. Bu grupta Mustafa Kemal Paşa’nın kız kardeşi Makbule ve çocukluk arkadaşı Nuri Conker da bulunuyordu. Serbest Cumhuriyet Fırkası, milliyetçilik, laiklik ve cumhuriyetçilik esaslarına bağlı kalmakla birlikte, liberalizmi ve kadınlara siyasi haklar verilmesini savunuyordu.

Bizzat M. Kemal’in desteğiyle kurulan bu parti, bir süre içinde teşkilatlar oluşturmaya başladı. Ancak inkılâplara karşı olanlar partide yer almaya başladılar. Zamanla inkılâplar, hükümete ve laikliğe karşı gösteriler yapılmaya başlandı. Fethi Bey’in kontrolünden çıkan olaylar, onu M. Kemal Paşa ile karşı karşıya getirdi. Yalnızca birkaç ay varlık gösteren Serbest Fırka sırasında yalnız belediye seçimleri yapıldı. 1930’da yapılan yerel seçimlerde Serbest Cumhuriyet Fırkası, her ne kadar her seçimde doğrudan yer almasa da 502 yerde belediye seçimlerini kazanmıştı. Ancak seçimlerdeki yolsuzluk sorunları nedeniyle, 22 tanesi geçerli kabul edilmiştir.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın hızlı ilerleyişi, Fethi Bey’in Ege gezisi sırasında büyük bir gösteriye dönüştü ve Halk Fırkası binalarının taşlanmasına neden oldu. İstenmeyen bu tür olayların artması ve Serbest Cumhuriyet Fırkası karşıtı eleştirilerin çok sayıda artması ile birlikte, Fethi Bey 17 Kasım 1930’da partisinin kapatılması kararı aldı.

Bu şekilde Türkiye’de ikinci kez yapılan çok partili hayata geçiş denemesi de başarısız bir sonuçla sonlanmış oldu. Bundan sonra Atatürk döneminde bir daha bu konuda girişimde bulunulmadı. Türkiye’de çok partili hayat sadece 1946 yılında başlayabilmiştir.

Menemen Olayı (23 Aralık 1930)

Kısa bir süre içinde cumhuriyete ve inkılâplara karşı olanların yuvalandığı bir parti haline gelen Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapanması, cumhuriyet, laiklik ve inkılap karşıtları için bir boşluk yarattı. Türkiye’de bu değişimleri sona erdirecek arayışlar içerisine girdiler. İlk çekirdeklerini 14 kişilik bir grubun oluşturduğu inkılap karşıtları, Derviş Mehmet adında birinin önderliğinde Menemen’de isyan ettiler (23 Aralık 1930). İsyan, Derviş Mehmet önderliğindeki altı kişinin sabah namazında Menemen’deki Müftü Camisi’ne gelmeleriyle başladı.

İsyanı bastırmakla görevli jandarma kuvvetleri, olay yerine hemen intikal etti ve önce isyancıları uyararak, durumu kontrol altına almak istediler. Ancak isyancılar uyarıları dikkate almayarak “şeriat isteriz” diye bağırarak eylemlerine devam ettiler ve kalabalık büyüdü. Bu nedenle takviye kuvvet istendi ve Yedek Subay Kubilay ile askerler olay yerinde yerini aldı. İsyancıların uyarılara ateşle karşılık vermesi üzerine Kubilay yaralandı ve ardından şehit edildi. Olayların büyümesiyle birlikte, takviye birliklerin yardımıyla isyan bastırıldı ve isyancılar yakalanarak İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı.

İzmir Valisi, bu olaylara karışanlarla ilgili hemen soruşturma başlatarak, rejime ve hükümete başkaldırı olarak algılanan bu hareketi sert bir şekilde cezalandırdı. Bölgede sıkıyönetim ilan edildi ve isyanla ilişkili olan kişiler gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 105’i suçlu bulunmuş ve 37’si idama mahkûm edilmiştir. Geri kalanlar çeşitli cezalara çarptırılmış, 27 kişi ise beraat etmiştir.

Rejime ve inkılâplara karşı düzenlenen Menemen olayı, ülkede demokrasi için koşulların henüz uygun olmadığını göstermiş ve 1946 yılına kadar çok partili hayatın başlamasını engellemiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir