Türklerin İslam Dinine Geçişi – Tarih Bilimi

İslamiyetin doğduğu dönemde, Çin saldırıları nedeniyle birliğini kaybeden Göktürk Devleti’nin yerini birçok yeni Türk devleti almıştı. Kurulan bu yeni devletlerin çoğu, Gök Tanrı, Manihaizm ve Budizm gibi dinleri benimsemişti. Türkler, 642 yılında Nihavent Savaşı sonrasında ilk kez Müslüman Araplarla karşılaştı ve bu tarihten itibaren İslamiyet hakkında bilgi edinmeye başladılar. Türklerin Araplarla etkileşimi, İslam dinine giriş süreçlerini başlattı. Ancak, İslam, Türklerin tamamına aynı anda ulaştırılmadı. Bu nedenle, bazı Türk toplulukları İslam ile muhatap olurken, diğerleri bu dinden uzun bir süre sonra haberdar oldu. Sonuç olarak, Türklerin İslam dinine girişi uzun bir zamana yayıldı.

Emeviler Dönemi’nde Türkistan’da yapılan fetihler, Türklerin İslam’ı daha yakından tanıma fırsatı bulmalarını sağladı. Ancak Emevilerin izlediği olumsuz politikalar, Türkler arasında İslam’ın yayılmasını engelledi. Emevi Dönemi’nde yapılan yanlış ve haksız uygulamalara rağmen bazı olumlu gelişmeler de görüldü. Örneğin, Kuteybe bin Müslim valiliği sırasında (705-715) Buhara, Beykent ve Semerkand gibi Türk şehirlerinde camiler inşa ettirdi. Ayrıca, fethedilen yerlerde Türk ailelerin yanına Müslüman Arap aileleri yerleştirildi ve bu yerlerde cuma namazına gelenlere teşvik amaçlı hediyeler dağıtıldı.

Emevi halifeleri arasında Ömer bin Abdülaziz (717-720), İslam’ın yayılması için en çok çaba gösteren kişiydi. Ancak halifeliği çok kısa sürdü. Emevilerin genel politikalarına karşı çıktı ve Müslümanlar arasında ayrım yapılmaması gerektiğini savundu. Valilere yazdığı mektuplarda, insanlara iyi davranılmasını ve Müslüman olanlardan vergi alınmamasını istedi. Türkistan seferlerini durdurdu, bölgede yeni yöneticiler atadı ve onlardan adil bir yönetim bekledi. Türk yöneticilerine İslam’ı tebliğ etmek için mektuplar gönderdi. Ayrıca, Türklerin yaşadığı yerlerde Müslüman bilginleri İslam’ı tanıtmakla görevlendirdi. Onun döneminde Maveraünnehir’de İslam, önceki dönemlere göre daha fazla yayıldı. İdareci ve kumandanların halka insanca muamele ettiği dönemlerde, İslamiyet daha sıcak karşılandı ve benimsenme oranı arttı.

Emeviler Dönemi’ndeki bu çabalar sonucunda Arap yönetimi altındaki bölgelerde yaşayan Türklerin bir kısmı Müslüman oldu. Ayrıca Aşağı Türkistan’daki bazı küçük devletlerin yöneticileri de İslam’ı tercih etti. Örneğin, Bazğiş ve çevresinin hükümdarı Nizek Tahran, Toharistan Hakanı Yabgu Beg, Buhara Hükümdarı Tuğşat ve Semerkand ile Soğd Hükümdarı Akşit Guzek (Oğuz Beg) Müslüman oldular.

Abbasiler, Emeviler gibi sert bir politika izlemediler. Abbasilerin bu yaklaşımı, Türkler arasında İslamiyet’in yayılmasını hızlandırdı. Abbasiler, Arap olmayanlara Emevilere göre daha sıcak davrandılar. Diğer yandan, Talas Savaşı’ndan sonra Türklerin Abbasilerle yakınlaşması, Türklerin İslam’ı benimsemesine uygun bir ortam sağladı. Bu savaştan sonra, İslamiyet Türkler arasında daha geniş bir şekilde yayıldı. Abbasilerin ikinci halifesi Cafer el-Mansur (754-775) döneminde Türkler, Abbasi Devleti’nde görev almaya başladılar. Oğlu Mehdi (775-785) de Soğd, Toharistan, Fergana, Uşrusana, Karluk, Dokuzoğuz ve diğer bazı Türk hükümdarlarına elçiler göndererek onları İslam’a davet etti. Halife Me’mun (813-833), Aşağı Türkistan ve çevresinde İslamiyet’in yayılması için yoğun çaba sarf etti ve hükümdar ailelerini İslam’a davet etti. Bu gayretler sonucunda Uşrusana Hükümdarı Kavus, Müslüman oldu. Yine Me’mun döneminde İslam dinine girerek Abbasi Devleti’nde görev alan Afşin, Aşnas, Boga ve İtah gibi Türk komutanlar, geldikleri bölgelerin yönetici ailelerine mensuptular. Türklere gösterilen bu yakın ilgi Mu’tasım (833-842) döneminde de devam etti. Böylece Me’mun ve Mu’tasım dönemlerinde Maveraünnehir halkının büyük çoğunluğu İslamiyet’i kabul etti.

Zamanla İslam dini, Abbasiler dışında kalan kalabalık Türk toplulukları arasında da yayıldı. Karadeniz ve Hazar Denizi’nin kuzeyinde yaşayan Türk boyları, Arapların hakimiyetine girmedikleri için, bu bölgelerde İslamiyet, zaman zaman düzenlenen askeri seferler ve ticari faaliyetler neticesinde yayıldı. İslamiyet, aynı zamanda Hazar Türkleri arasında da kendine yer buldu. Ticaret ve ordunun büyük ölçüde Müslümanların kontrolü altına girmesi, bu toplumda güçlenmelerine yardımcı oldu. Hazar Hakanı, diğer din mensuplarına tanımadığı bazı ayrıcalıkları Müslümanlara vermesine rağmen, Hazar Türklerinin tamamı Müslüman olmadı. Bazıları, İslam’dan önce kabul ettikleri Hristiyanlık ve Musevilikte kaldılar.

Doğu Avrupa’da bulunan İdil (Volga) Bulgar Hanlığı (922), Türk devletleri arasında ilk defa İslamiyet’i devlet dini olarak kabul etti. Onların İslam’ı kabul etmesinde Harezmli Müslümanların önemli rolü oldu. Bulgar Hanlığı’ndan sonra Orta Asya’da Karahanlılar (840-1212) da İslamiyet’i devlet dini olarak kabul etti. Genç yaşta Müslüman olan Satuk Buğra Han’ın, amcası Oğulcak’ın yerine Batı Karahanlılar Devleti’nin başına geçmesiyle halk hızla Müslüman oldu. Bu gelişmenin ardından, Türkler kitlesel şekilde İslam’a girmeye başladı. Örneğin, 960 yılında Karluk, Yağma, Çiğil ve Tushi gibi Türk boylarından iki yüz bin çadırlık bir Türk topluluğu İslam’a katıldı. 1043-1044 yıllarında ise on bin çadırlık bir Türk topluluğu İslamiyet’i kabul ederek ilk kurban bayramında yirmi bin kurban kestiler.

Türk boylarının bir kısmı İslamiyet’i kabul ettikten sonra Müslüman olmayan akrabalarına İslam’ı tebliğ etmeye başladılar. Ayrıca, ticaret kafileleri ile gelen din bilginleri ve sufiler de halk arasında İslam’ın yayılmasına önemli katkılarda bulundu. Örneğin, zengin bir tüccar olmasına rağmen mala mülke değer vermeyerek kazancını yoksul insanlarla paylaşan mutasavvıf Şakik-i Belhi (öl. 790), Budist Türklerin yaşadığı bölgelere giderek onlara İslam’ı anlattı ve Türklerin İslamiyet’i seçmesinde etkili oldu. Ayrıca, Sufi İbrahim bin Ethem (öl. 783) de Şakik-i Belhi gibi Budist Türkler arasında İslamiyet’i yaymak için çaba gösterdi.

10. yüzyılın başlarında Oğuz Türklerinin elinde bulunan Yenikent ve Cent gibi şehirlerde Arap kolonileri oluştu. Oğuzlar, Müslüman Araplarla kurdukları iyi ilişkiler sayesinde İslam’ı öğrendiler. Aynı zamanda, bazı Müslümanlar bu bölgede sevgiyi ve hoşgörüyü öne çıkararak İslam’ı tanıttılar. Bu çalışmalar sonucu, 11. yüzyılda İslamiyet Oğuzlar arasında hâkim bir din haline geldi. Maveraünnehir Müslümanları, Oğuzlardan Müslüman olan kesimi Müslüman olmayan akrabalarından ayırmak için “Türkmen” olarak adlandırdılar. Oğuzların İslam’ı kabul etmesiyle yeni bir Müslüman Türk devleti olan Selçuklular (1038) kuruldu. Oğuzların Müslüman olmasının ardından pek çok boy da İslam’ı benimsedi.

Türklerin İslam’a girişi 11. yüzyıldan sonra da durmaksızın devam etti. Seyhun’un ötesi ve kuzeydeki Türkler arasında 15. yüzyılda, Kırgız ve Kazaklar’da ise 16. yüzyıl sonlarında bu süreç büyük ölçüde tamamlandı. İslam, Türkler arasında silah zoruyla yayılmadığı gibi, bir anda da yayılmadı. Ancak Türklerin İslam dinine girmelerini kolaylaştıran bazı nedenler mevcuttu.

Türklerin milli bünyesine, ruh ve karakterine uyan İslam dinini kabul etmeleri, onlara yeni bir ivme kazandırdı. İslam, Türklerin milli varlıklarını korumalarında da önemli bir rol oynamıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir