Selçuklu Tarihi

Sultan Sencer’in Diğer Devletler Karşısındaki Tutumu

Sultan Sencer, hükümdarlığı süresince ülkenin refahını sağlamak için elinden gelen çabayı göstermiştir.

Öyle ki bu süre içerisinde hanedan mensuplarının ortaya çıkardığı saltanat mücadeleleri ile baş etmeye çalışan Sultan, bu durumu kontrol altına aldıktan sonra ülkenin komşu devletleri ile olan ilişkileri üzerinde de durmuştur. Bu minvalde Irak Selçuklularında durum böyle iken diğer taraftan Sultan Sencer’in de desteğini alarak 1118 yılında tahta geçen Gazne Devleti Sultanı Behramşah’ın, 1134 tarihine kadar sakin ve refah içerisinde bir saltanat sürdüğü, bu süre içerisinde hiçbir isyan hareketine girişmeden Selçuklu Devletine bağlı kaldığı görülmektedir.

Ne yazık ki durum Gazne Devleti tarafından Selçuklu Devleti’ne her yıl ödediği 250 bin dinarlık vergiyi 1134 yılından sonra ödememesi ile bozulmaya başlamıştır. Bundan başka Behramşah, kendi halkına da zulmetmeye başlamış ve onların mallarına el koyarak zenginliğini arttırmaya çalışmıştır. Burada Behramşah’ın kendi hükümdarlık alanını genişletmek ve bağımsız bir hale gelmek istemiş olması etkili bir neden olarak görülebilir. Bu bağlamda eski itaatkâr tutumunu tamamen elden bırakan hükümdar Behramşah, yaptığı bu aykırı hareketler neticesinde güçlendiğini ve Selçuklulara karşı bir kuvvet olduğunu düşünmektedir.

Bütün bu yapılanlardan az zaman sonra haberdar olan Sultan Sencer hiç vakit kaybetmeden Behramşah’ı halkına karşı zulüm içinde olmasından ve özellikle de Selçuklu Devletine karşı olan bağlılığından kopmasından ötürü cezalandırmak istemiştir. Bu minvalde harekete kalkışan Sultan Sencer, mevsimin kış olmasına karşın Behramşah üzerine sefer tertipleyerek 1135 tarihinde ordusunu Merv’den harekete geçirmiştir. Nitekim Selçuklu ordusun üzerine geldiği haberini alan Gazne hükümdarı onlarla baş edemeyeceğini düşünerek korkuya kapılmış ve derhal ülkeyi terk edip Hindistan’a kaçmıştır.

Behramşah’ın korkup kaçmasının ardından şehrin kontrolünü sağlayan Sultan Sencer, halkın sıkıntılarını giderdikten sonra Behramşah’ı bir daha bu tarz hareketlere girmeyeceğine yemin ettirerek affetmiş ve hükümdarlığını iade etmiştir.

Sultan Sencer, Gazne Devletinin yanı sıra Karahanlı Devleti teşkilatlanmasını da düzenlemiş daha melikliği döneminde burayla ilgilenen Sultan Sencer, sultanlığı süresinde de müdahalelerde bulunmuştur. Bu bağlamda mevcut Batı Karahanlı Devleti hükümdarı Arslan Han Muhammed, bir hastalık neticesinde felç olunca yönetimi oğlu Nasr ile birlikte ele almıştır. Bu süreç içerisinde Semerkant’ın dini liderlerinin çıkardığı bir isyan sonucunda Nasr öldürülmüş, Arslan Han, bu durum üzerine diğer oğlu Ahmed’i ortak hükümdar olarak atamıştır. Ahmet ise kısa süre zarfında olayları yatıştırmış, yalnız karışıklıkların ilk çıktığı esnada Arslan Han, Sultan Sencer’den yardım istemiş Sultan Sencer de bu yardım isteğine olumlu cevap vermiştir.

Nitekim olayların yatışmış olmasına karşın sefer hareketinden vazgeçmeyen Sultan Sencer, bu yardım talebini de bahane ederek yönetimde ciddi değişiklikler yapmıştır. Bu minvalde Semerkant’ın hâkimiyetini ele alan Sultan Sencer, Arslan’ın hükümdarlığına son vererek yerine sırasıyla; Hasan bin Ali, İbrahim bin Süleyman ve II. Mahmud’u hükümdar olarak tayin etmiştir. Sultan Sencer’in bu tutumu yalnızca kendi ülkesinde değil diğer ülkeler üzerinde de etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Bundan başka Sultan Sencer, Harezm bölgesine de melikliği sırasında hâkim olmuş ve 1098 yılında Beryaruk tarafından Harzem’e, Harzemşah olarak atanmış Kutb el-Din Muhammed’i görevinde bırakmıştır. Kutb el-Din Muhammed yaşamı boyunca Sencer’e sadık kalmıştır. Kutb el-Din Muhammed’in 1128 yılında ölümüyle birlikte yerine oğlu Atsız, Sultan Sencer’in izniyle buraya Harzemşah olarak atanmıştır.

Atsız da ilk başlarda tıpkı babası gibi Sultan’a sadakatle bağlılığını bildirmiştir; fakat daha sonra Cend ve Mangışlak gibi askeri bakımdan stratejik değeri olan yerleri ele geçirmesiyle birlikte hatırı sayılır bir kudrete erişmiştir. Atsız bu yerleri ele geçirirken Sultan Sencer’den icazet almadığı gibi, bu bölgede kâfirlere karşı savaş veren Müslüman halkı da öldürmüştür. Bu durumdan hiç de hoşnut olmayan Sultan Sencer, kendisinden bağımsız hareket eden atsızın güçlenmesini engellemek amacıyla onun üzerine bir sefer düzenleme kararı alarak 1138 yılında ordusunu hazırlatarak üzerine yürümüş ve onu mağlup ettiği gibi Harezm’in de zaptını sağlayarak bölgeyi yeğeni Gıyaseddin Süleymanşah bin Muhammed’e bırakmış ve akabinde Merv’e dönmüştür.

Nitekim Merv’e dönen Sultan Sencer’den sonra işler pekte olumlu yönde seyretmemiş, Sencer’in Harezm’den ayrıldığı haberini alan Atsız derhal harekete geçerek Süleymanşah ile mücadeleye girişmiştir. Neticede 1141 tarihinde meydana gelen savaşta Süleymanşah’ı mağlup eden Atsız, Harezm’e tekrar hâkim olarak hükümdarlığını ilan etmiştir.

Durum karşısında henüz müdahaleye fırsat olmadan Karahıtaylıların Maveraünnehir bölgesinde görülmesi Harezm hükümdarı Atsız’ı endişelendirmiş ve Sultan Sencer’e bağlılığını bildirerek kendini sağlama almak istemiştir. Hal böyle olunca Sultan Sencer Atsız’ın daha önce yaptığı yanlışları ve itaatsizliği görmezden gelerek bağlılığını kabul edip destek sağlamıştır. Bu gelişmelerin ardından Sultan Sencer’in ilgilenmek zorunda kaldığı diğer bir mesele olarak ortaya çıkan Karahıtaylılar Sultanı oldukça uğraştırmıştır. Bu bağlamda Karahanlı hükümdarı Mahmud ile egemenliği atında bulunan ve yine bir Türk boyu olan Karluklular arasında büyük bir anlaşmazlık çıkınca, bu sorun ile tek başına baş edemeyeceğini anlayan Karahanlı hükümdarı Mahmud, Sultan Sencer’den yardım isterken, Karluklularda buna karşılık Karahıtaylılardan yardım istemiştir. Sultan Sencer, bu yardım isteği üzerine büyük bir ordu toplayarak harekete geçmiştir.

İki kuvvet, 9 Eylül 1141 tarihinde Semerkant yakınlarında bulunan, Katvan bozkırında karşı karşıya gelmişlerdir. Nitekim Karahıtaylıların 100 bin kişilik ordusu karşısında ağır bir yenilgi alan Sultan Sencer, savaş meydanından kaçarak canını zor kurtarmıştır.

Sultan Sencer’in aldığı bu ağır yenilgi ordusunun tamamen dağılmasına ve daha kötüsü eşi Terken Hatun ve emirlerinden Kumaç’ın da esir düşmesine sebep olmuştur. Yapılan bu savaşta hayatının ilk yenilgisini alan Sultan Sencer, Ceyhun nehri ötesinde kalan ve Çin hudutlarına kadar uzanan topraklardaki bütün ülkelerini kaybetmiştir. Öyle ki Katvan bozkırlarında yapılan savaş mağlubiyeti Selçuklu Devleti ve İslam dünyası açısından ağır bir darbe olmuş, aynı zamanda Türkistan toprakları ilk defa putperest bir kavimin hâkimiyet sahasına dâhil olmuştur. Yine bu bağlamda, Katvan mağlubiyeti aynı zamanda Türk-İslam dünyasının bundan sonra doğudan gelebilecek herhangi bir istila karşısında mukavemetinin de kalmadığını göstermektedir.

Sultan Sencer’in düştüğü bu zor durumu fırsata çevirmek isteyen Harezmşah Atsız Sultana olan bağlılık yeminini bozarak hiç vakit kaybetmeden Karahıtaylılarla iletişime geçmiş onlardan aldığı destek sayesinde Ekim 1141 tarihinde önce Serahs’ı daha sonra da Selçukluların payitahtı Merv’i istila ederek ele geçirmiş, Sultan Sencer’e ait olan hazineleri yağma etmiştir.

Atsız daha da ileri giderek Sultanın adını hutbeden kaldırarak kendi adına hutbe okutmuş ve yine kendi adına tuğra çekmeye de başlamıştır (28 Mayıs 1142). Nitekim Atsız’ın göz açıp kapayana kadar yapmış olduğu bu ciddi değişiklikler halk tarafından şiddetle karşılanmış ve ayaklanmaya varan karşı çıkışlar peyda olmuştur. Öte yandan halkın tepkisini gören diğer Horasan şehirleri de Atsız’a karşı mukavemet göstermeye başlamışlardır. Nitekim Atsız bu mukavemetin karşısında hiç de geri adım atmamış, elde ettiği hâkimiyet alanını kaybetmemek adına şiddete başvurmaktan çekinmemiştir. Bu bağlamda Atsız, Sultan Sencer’in himaye edip yetiştirdiği âlimleri ve din adamlarını kendine karşı isyan girişiminde halkı ayaklandırdığını görünce 20 Ekim 1141 tarihinde hışımla hareket ederek bu âlim ve din adamlarının çoğunu öldürterek infaz etmiştir.

Bütün bu olanlar karşısında elinden geleni yapmaya çalışan Sultan Sencer, alelacele toparlayabildiği kuvvetlerle Atsız’ın üzerine yürümüş, Sultan’ın toparlanıp üzerine geldiği haberini alan Atsız ise bazı din adamlarını ve âlimleri de yanına alarak Harezm’e doğru kaçarak çekilmiştir. Bu gelişmelerden sonra Atsız, Sultan Sencer’in kendini toparlanmasına fırsat vermeden sonraki yıl da rahat durmamış Nişabur, Beyhak ve Horasan’ın kalan kısımlarını da kendi egemenliğine katmıştır.

Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Sultan Sencer, Katvan mağlubiyetinin ardından bütün becerisini ve gücünü kullanarak bir yıl içerisinde eski gücüne kavuşmayı başarabilmiş ve derhal Atsız’ın bu ilerleyişinin önünü almak adına 1143 yılında Harezm’e doğru bir sefer düzenlemiştir. Harezm’in merkezi konumundaki Gürgeç’e kadar ilerleyen Sultan, şehri kuşatmış ve Atsız’ı kıskaca almıştır. Bu durum üzerine Atsız, kurtulamayacağını anlayarak tekrar bağışlanma talebiyle Sultan’la temasa geçmiştir. Atsız’ın af talebine bu sefer de olumlu olarak karşılık veren Sultan Sencer, büyüklüğünü bir kez daha göstermiştir.

Bu affa mukabil Harezmşah Atsız, Merv’de ele geçirdiği, Sencer’e ait hazineleri iade edecek ve Sultan’a koşulsuz biat edecektir. Atsız bütün bu olanlardan sonra isyankâr tavrından vazgeçmemiş, hatta bu defa Sencer’i öldürmeyi tasarlayarak bu doğrultuda iki Bâtıni suikastçıyı Sencer’i öldürmesi için görevlendirmiştir. Bu suikast, daha önceden Sultan tarafından Atsız’ı kontrol altında tutmak için görevlendirilen devrin ünlü şairlerinden ve Sencer’in elçisi Edip Sâbir tarafından Sultan’a haber verilmesi üzerine uygulanamamıştır.

Atsız, planının bozulması ve suikastın gerçekleşememesini şair Edip yüzünden olduğunu öğrenmesi üzerine Edip Sâbir’i Ceyhun nehrine atmak suretiyle boğdurarak öldürtmüştür. Bu durum Sultan Sencer’i üçüncü kez Harezm’e sefer yapmak mecburiyetinde bırakmıştır. Olaylar bu yönde gelişince hazırlıklarını tamamlayan Selçuklu ordusu Harezm yolunu tutarak kuşatmayı tekrar başlatmıştır. İki aylık bir kuşatma sonrası Hezaresb Kalesi’ni almağa muvaffak olan Sultan Sencer’in ordusu Gürgenç’e doğru ilerleyişini sürdürmeye devam etmiştir. Bu durum üzerine endişeye kapılan Atsız, tekrar af dilemiş ve Sultan Sencer’e birçok hediye göndererek canını kurtarmıştır .

Aslında Sultan Sencer’in Atsız gibi isyancı birinin yaptığı affedilemez davranışlara rağmen onu üç kez üst üste bağışlamasının bir nedeni vardır: Selçukluların kuzey bölgelerinde bulunan, henüz İslamiyet’i kabul etmemiş Türklerin güneye inmesini önleyecek pozisyonda hüküm süren ve bu Türklerle savaşan Atsız, aynı zamanda Karahıtaylılara yıllık 30 bin dinar vergi ödeyerek onlara iyi geçinmektedir. Yani kuzey yönünde bir tampon görevi gören Harezm, Selçuklu Devleti’nin kuzey kapısı konumundadır. Diğer yandan Selçukluların, Gurlular ile de ilişki içerisinde olduğu bilinmektedir. Hatta Sultan Sencer döneminde Selçuklu-Gurlu ilişkilerinde bir de savaş mevcuttur (24 Haziran 1152).

Selçukluların almış oldukları Katvan mağlubiyeti sonrası Gurlular, Herat’ı ele geçirmiş, Belh’e kadar da ilerlemişlerdir. Bu gelişmeler üzerine Gurlular’ı durdurmak amacıyla, Selçuklu kumandanı Emir Kumaç harekete geçmiş nitekim bu hareketinde başarılı olamamıştır. Emir Kumaç ile yaptığı savaşı kazanan Gur hükümdarı Alâeddin Hüseyin buradan güç alarak Selçuklulara ödediği yıllık vergiyi de ödememeye başlamıştır. Diğer taraftan Gaznelilerle de savaşa tutuşan Alâeddin Gazne’yi zapt etmiş ve halkı kılıçtan geçirmiştir. Öte yandan Gazne’de yedi gün yedi gece sürecek bir yangın çıkarmış olan Alâeddin, bu davranışından ötürü Cihânsûz (Dünyayı yakan) lakabını almıştır. Lakin Batıdan Sultan Sencer’in baskısı ile karşı karşıya kalan Alâeddin Gazne’yi daha fazla elinde tutamadan Gur’a çekilmek zorunda kalmıştır. Diğer taraftan itaatsizliğinin yanı sıra bağımsızlığını da ilan etmiş olan Alâeddin Hüseyin artık çizmeyi aşmış duruma gelmiştir. Bunun üzerine Sultan Sencer, Alâeddin’in üzerine bir sefer yapmaya mecbur kalmış, 24 Haziran 1152 tarihinde Herat yakınlarında Nâb denilen yerde karşılaşan iki ordu savaşa tutuşmuş ve neticede Alâeddin Hüseyin kesin bir yenilgi alarak Sultan Sencer’e mağlup olmuştur.

Savaş neticesinde Alâeddin Hüseyin, Sultan Sencer’e esir düşmüş ve bir süre yanında, ona hizmetlerde bulunmuştur. Kendisini Sultan Sencer’e sevdirmeye muvaffak olan ve Sencer tarafından affedilen Alâeddin Hüseyin Gur’un idaresine tekrar yetkilendirilerek bağışlanmıştır.

Kaynak: Sultan Sencer (Sancar) Dönemi (1119-1157) Selçuklularda Taht Mücadeleleri – Abdullah BAYINDIR

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu