Roma İmparatorluğu’nun doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasının ardından İstanbul, Ortodoks Hristiyan dünyasının merkezi haline geldi. Siyasi, dini, kültürel ve ekonomik açıdan önemli bir şehir olan İstanbul, çeşitli toplumları barındırıyordu. Şehir halkının büyük bir kısmını Ortodoks Rumlar oluşturuyordu. Bunun yanı sıra Yahudiler, Türkler, Araplar ve Galata bölgesinde Venedik ve Cenevizlilerin çoğunluğunu oluşturduğu Katolik topluluk da burada yaşamaktaydı.
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişim noktası olan İstanbul, deniz ticaretinde de önemli bir rol oynamaktaydı. Tarihinin erken dönemlerinden itibaren Arap ve Türklerin de arasında bulunduğu farklı kavimlerin kuşatmalarına maruz kalmış, ancak fethedilememişti.
İstanbul, Hristiyan dünyasının Osmanlı Devleti‘ne karşı son ve en güçlü kalesi olup, bu nedenle Hristiyanlar için sembolik bir öneme sahip bir şehir konumundaydı. Bizans İmparatorluğu XV. yüzyıla gelindiğinde imparatorluk kimliğini yitirmiş, hâkimiyet alanı İstanbul’un surlarıyla sınırlı kalmıştı. Ayrıca Mora Yarımadası’nda despot olarak bilinen yöneticiler de Bizans tarafından atanıyordu. Osmanlı Devleti açısından stratejik ve ekonomik öneme sahip olan İstanbul, nüfus gücü ve askerî potansiyeli açısından bir tehlike oluşturmadığı halde, her sıkıştığında sorun kaynağı olmaktan geri durmuyordu. 1451’de tahta çıkan II. Mehmet, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki ilerlemesine en büyük engel olarak Bizans’ı görüyordu.
Fethin nedenleri:
– Bizans’ın Osmanlı şehzadelerini kışkırtması,
– Bizans’ın Haçlı Seferlerine zemin hazırlaması,
– Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki bağlantının sağlanması,
– Bölge ticaret yollarının ve kazançlarının ele geçirilme isteği,
– Hz. Muhammed’in İstanbul’un fethiyle ilgili hadisinin varlığı,
– Eski bir kültür ve yerleşim merkezi olması.