Türk Tarihi

Töre, Kut-Devlet İlişkisi

Devlet hak, hukuk ve kanun üzerine kurulur ve amacını bu yolla gerçekleştirir. Türklerde yasa ilan edildi mi devlet ayakta demektir. Bu yasanın genel adı töredir.

Töre nedir?

Töre, Türklerin hukukî, cezaî, siyasî, idarî hâsılı içtimaî bütün sarsılmaz ve daimî kanunlarına denir. Töre kâğıt üzerinde yazılı değildir ve hiçbir zaman da (tümü) yazılmamıştır. Lakin Türkmenin hafızasında harfi harfine yaşayan bu adet ve teamül kadar hiçbir kanun ve nizam yoktur. Töreye ‘yasak’ ve ‘tüzük’ de diyorlardı.

İlük Hanlar sonradan bunun bazı kısımlarını Kutadgu Bilig’te kâğıda geçirmişlerdir. Cengiz, Oğuz yasasını düstur saydı. Timurlenk ve Babur, Oğuz tüzüklerini kaleme alarak kitap haline koydular. Cengiz’in yasağı esasını Oğuz töresinden almakla beraber Moğol ananesinin aşiret zihniyetinden pek çok şeyler de karışmıştır.”

Töre sadece yazılı yasaları değil, yazısız devlet yönetim teamüllerini de kapsar. Yine törenin hikmetle/felsefeyle, hukukla, siyasetle, ahlakla, dinle, sosyal hayatla ilgili yanı da vardır. Ziya Gökalp il ve töre konusunda şu düşünceyi ileri sürer: “‘İl’ devlet anlamına ‘Töre’ yasa anlamına olunca bu iki sözcüğün çok kez birlikte anılması doğal olur. Bununla birlikte ‘töre’ sözcüğünün anlamı ‘yasa’ sözcüğününki gibi sınırlı değildir.

Yazılmış yasalardan başka yazılmamış alışkılar da törenin içindedir. Dahası, hukuksal töreden başka, dinsel ve ahlaksal töreler de vardır. Öyleyse Türk Töresi, eski Türklere atalarından kalan bütün kuralların toplamıdır. Töre sözcüğünün, Türk sözcüğüyle bir kökten olması da akla gelebilir… Türk sözcüğü de töreli anlamına olabilir… Türk sözcüğü töre sözcüğünden çıkmıştır.” Uygur da toplanmak, birleşmek bir nizama, inzibata tabi olmak manasına bir fiilden hâsıl olmuş bir sıfattır.

Uygurlar birleşmiş, toplanmış ve bir kanuna tabi olmuş kentli uygar topluluk anlamında Uygur adını almışlardır. Gerek Türk gerek Uygur kavramları töreye, nizama ve yasaya uyan illeşmiş, il kurabilecek kolektif şuura sahip olan topluluk anlamında kullanılır.

Töre ilahi nizamdır; büyük bir ihtimalle eski Türk dininin adıdır. Töre kitabı olmayan din gibidir. Töreye göre kurulmuş eski Türk devletlerinin laik görüntüsünün nedeni elastiki yapıdaki töre’nin akıl ve danışma kengeş meclisleriyle yönetilmiş olmasıdır. Kut, kişi Tanrı’dan kut isteyebilir. Kut Tanrı’nın fazlındandır. Tanrı kime inayet ve yardım ederse dünya onun olur ve kuta kavuşur.

“Töre ne kadar iyi tatbik edilirse kut o kadar güçlenir.”

Kaşgarlı töre’yi Güneş’e, kut’u Ay’a benzetmektedir. “Törenin tabiatı güneş gibidir, küçülmez, daima bir bütündür, parlaklığı aynıdır. Adaleti eksilmez, ortadan kaybolmaz. Herkes aynı muameleyi yapar. Törenin girdiği memleket baştan ayağa kayalık dahi olsa nizama girer.” Töre kendisinden bir şey eksilmeden herkese nasip verir, güneş gibi sabittir. İyi kötü herkese rıfk ile muamele eder. Töre güneşi ancak adaletle mukimdir; parlaklığını adaletten alır.”

Kut, Ay gibidir, ışığını güneşten yani töreden alır. Kut’tan akıl ve irfandan doğmaktadır. Akıl ve irfanın terkibinden doğan manevi gücün mahsulleri ise, Tanrı nezdinde töreleşmektedir.” Töre ilahi nizamdır, bu nizam yine de “Tanrı bir kuluna kutluluk ve ululuk verirse her gün onun işi yükselir.” Kut, aynı sözlükte baht, saadet anlamında olduğu için kut, devletli, devleti idare etme şansı verilen, kısaca, Türk hakanlarına unvan olarak verilen “Tanrı’nın devlet idare etme yetkisini vermesidir. Türkler, devletin Tanrı tarafından verildiğine, millet ile kağanın durumunun Tanrı tarafından yaşandığı ve tayin edildiğine inanırlardı. Uygur kağanları idikkut terimine “Tanrı tarafından gönderilmiş talih ve kutsallık” anlamındadır. İduk kelimesi, kutsal veya mukaddes demektir. Kutadgu Bilig saadet bilgisi değil, hükümranlık bilgisi siyasî hâkimiyet bilgisi olarak anlaşılması gerek. Kut’un devlet anlamına geldiğini söyleye biliriz. “iki cihanda aziz eden bir devlet” anlamında da kullanılmıştır. Yine, kutsallık, ilahi kudret, mutlu tanrısal güç vb. açıklamaları biliniyor.

Kut devleti denmekle teokratik devlet anlaşılmıyordu. Böyle bir kurumsal yapı da yoktu. Devlet ve yasa kutsanmıştı. Bu açıdan devlet, töreyle ve insanın alın teri el emeğinin yoğunluğuyla kurulu bir düzendi.

Bu anlayışla “Türklerde töre koyucu töreyi nasıl koyar ve Tanrı’dan ne alarak töreyi koyardı?” sorusuna Mübahat Türker Küyel şöyle demektedir:

“Töre, toplumu düzenleyen mecburi kurallar, kamu nizamın/nomos, örf ve geleneklerin kesin hükümlerin birliğidir.

Bilge Kağan ‘törü’yü, Gök Tanrı’dan almaz. -Oysa Semavi Dinlerde Şeri’a, Tanrı’dan Peygambere vahiyler suretiyle gelen emirlerle alınır-.

Kağan, Tanrı’dan sadece kut almıştır. O’nun, bu sebeple, herkes içerisinde, hâkimiyete liyakati (karizma’sı) vardır. Onun, kutunu alması bilgeliktir. Kutun gereklerini yapması ise Alpliktir. Hakan ‘törü’yü “eçüsü apası törüsünce”, “törüde üze” yapar. Bu onun, ‘törü’yü ruhun ölmezliğine, Tanrı’nın varlığına dayandırdığını gösterir.

Hakan ‘törü’yü, ruhun ölmezliğine, ‘Atalar Ruhu’nun ölmezliğine inanarak, erdemlerine dayanarak kor; yoksa hakan, ‘törü’yü kendi insafına göre koymaz. Hakan buyrukları ve bodun önünde hesap verir…

Hakan ne Tanrı’nın kendisidir, ne de oğludur. Toplumda kişi, hakanın ‘insaf’ına değil, ancak törünün insafına bırakılmıştır.’

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu