Türklerin Yaşadığı Bölge
Ülkede şartlar çetin ve acımasızdı.
Ancak tabiat yasalarına uyanlar sağ
kalabilirdi. Çünkü bu bölge, yükseltisi
1200-1400 metre arasında değişen bir
yayladır. Büyük çöküntüler ve yüksekliklerden
oluşan bu arazide Altay
Dağlarının yüksekliği 4600 metreden
fazladır. Ötüken’in bulunduğu Hangay
Dağlarının yüksekliği 4000, Tannu Ola
Sıradağlarının ise 3000 metreye
yakındır. Bölge çok az yağış almaktadır.
Çungarya’da, Gobi Çölü’nde yağışlar
yılda 100 milimetreden azdır ve yüksek
yerler dışında hiçbir yerde yılda 200
milimetreyi geçmez. Kışı soğuk ve
şiddetlidir. Sıcaklık -50 dereceye kadar
düşer, o zaman da akarsular ve göller
donar, ayrıca her şey ince bir kar
tabakası altında kaybolur. Yazın hava
birden çok sıcak olabilir ama kötü geçen bazı yıllarda güneş toprağı yeterince
ısıtamaz ve fırtınalar görülür. Sık ladin, çam, köknar ormanlarıyla kaplı
yüksekliklerin eteklerinde çayırlar vardır. Çukur yerlerdeyse ağaçlıklı otlaklara
rastlanır ve zayıf çalılıklar yavaş yavaş çöle dönüşür.
Türkler içinde yaşadıkları tabiat şartlarına uygun “atlı göçebe” (konargöçer)
hayat tarzını benimsemişlerdi. Yaşanılan coğrafya toplumun karakterinin
şekillenmesinde oldukça etkili olmuş, “sert, mücadeleci, bağımsız yaşama”
karakteristik özellik hâlini almıştır.
Eski Türk topluluklarının göçebelikleri, amaçsız gezgincilik arzusundan
değil, sürülerine daima taze ot ve su bulmak içindi. Hayatları kışlak ve yaylak
arasında düzenli gidip gelme şeklindeydi. Türkler ilkbaharda yaylaların
bulunduğu kuzeye ve yükseklere çıkıyorlardı. Her boyun veya oymağın belirli
yaylası ve otlağı vardı. Boy beyinin emri ile başlayan göç, çift hörgüçlü develer
veya dört tekerlekli, üstü kapalı ve öküzlerle çekilen arabalarla (kağnı)
yapılmaktaydı. Yaylalara göçerken güzel elbiseler giyilir, neşeli şarkılar
söylenirdi. Günümüzde Karadeniz yaylalarına yapılan göçler benzer özellikler
taşımaktadır.