Türk Tarihi

Kayılar Tarihi – Oğuz Boyu

Sürmeli Çukurunda Kayılar

Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi ve ataları, Oğuzlar’ın Kayı Boyu’ndan bir kabileye mensup idiler. Osmanlı kaynakları, Osmanlı Devleti’ni kuran Kayılar’ın, Aras Nehri’nin orta havzasında yer alan Sürmeli – Çukuru ve çevresinde bir süre yaşadıklarını kaydetmektedirler. Bu kaynaklar, bazıları birbirinden almış olarak, küçük farklarla şu bilgileri veriyorlar:

Kayılar, Moğol istilasından önce Horasan’da Mahan bölgesinde yaşıyorlardı. Moğollar’ın oraları istilası üzerine çoluk – çocuk sürüleri ve çadırlarıyla batıya doğru göç ederek Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya geldiler. Bir müddet Van Gölü’nün kuzey tarafında Ahlat civarında kaldılar. İran’ı geçen Moğollar bu taraflara da ulaşınca, Kayılar Anadolu içine göçtüler ve bir müddet Erzican tarafında oturdular. O sırada kabilenin begi, Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah idi. Yer darlığı, yaylak ve kışlak ihtiyacı dolayısıyla eski yurtlarına dönmek istediler. Bu amaçla Güneydoğu Anadolu’ya indiler. Halep taraflarında Fırat Nehri’ni geçerlerken Süleyman Şah suya düşüp boğuldu. Onun cesedini bulup Ca’ber Kalesi civarında defnettiler. Burası sonradan “Türk Mezarı” diye meşhur olmuştur.

Kayı Bayrağı
Kayı Bayrağı

Süleyman Şah’ın geride Sungur Tegin, Gündoğu, Ertuğrul ve Dündar Alp adlarında dört oğlu kalmıştı. Bunlar ailelerini ve kabile mensuplarını alıp eski yurtlarına dönmek üzere Saltuklular’ın ve sonra Erzurum Selçukluları’nın diğer beyliklerin elindeki Doğu Anadolu’ya gelmişlerdir. Sungur Tegin ve Gündoğdu, kendi ailelerine ve kabile mensuplarından bir kısmını yanlarına alarak İran’a eski yurtlarına gittiler. Horasan’a gitmekten vazgeçen Ertuğrul ile Dündar Alp, dört yüz çadır halkı ile Aras boyunda kalmışlardır. Bunlar Sürmeli Çukuru ve Pasin bölgesinde yaşamaya devam ettiler. Yaylak ve kışlak hayatı sürdüler. Ertuğrul Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad’a başvurarak ondan, ülkesinden yurtluk bir yer istedi. Alaeddin Keykubad onlara önce Ankara civarındaki Karacadağ’ı vermiş, sonra ülkesinin Bizans uc’undaki Bilecik civarında yer alan Söğüt ve Domaniç’i yaylak ve kışlak yapmaları için yurtluk göstermiştir. Kayılar’ın Sürmeli Çukuru’ndan Batı Anadolu’ya gitmelerine, Moğollar’ın Azerbaycan ve Doğu Anadolu’yu istila etmelerinin sebep olduğu anlaşılıyor.

Kayı Boyu Alpleri

Osmanlı Devleti’ni kurmuş olan hanedanın menşei ve Osmanlıların küçük bir beylik iken büyük bir devlet haline nasıl geldiği sorusu, tarihçiler arasında bir muamma gibi tazeliğini korumaya devam etmektedir. Esasında Osmanlı Devleti’ni kuran hanedanın tarihi kayıtlara, etnik incelemelere, geleneklere, mevcut damgalarına ve sikkelerine göre Oğuzların sağ kolu olan Gün Han kolunun Kayı boyundan geldikleri kesinleşmiş durumdadır.

Bunun aksine olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüş ise de hiçbiri ilim aleminde rağbet görmediği gibi bu tezlerin sahipleri, görüşlerini güçlendirecek belge ve bilgilerde ortaya koyamamışlardır. Buna rağmen en sonunda Osmanlı Devleti’nin kurucuları ve onların silah arkadaşları için efsane şahsiyetler denecek kadar, ilmi kıymeti haiz olmayan fikirler dahi ileri sürülebilmiştir.

Şurası muhakkak ki Osman Gazi’nin dayandığı Kayı boyunun mevcudu kısa sürede büyük bir beylik teşkil edecek miktarda görünmemektedir. Ancak 1230’lu yıllarda Anadolu’da görülen Ertuğrul Bey‘in kudret ve itibar sahibi bir şahsiyet olduğu da anlaşılmaktadır. Nitekim kendisine Söğüt ve Domaniç civarı kışlak ve yaylak olarak verildiğinde o mıntıkada kısa bir sürede söz sahibi olabilmiştir.

Bu durum Ertuğrul Bey’in savaşçı kişiliğinden ziyade karizmatik yapısından da kaynaklanmış olmalıdır. O, bölgedeki gayrimüslim unsurlarla iyi geçinmekte, büyük bir ihtimalle arazi ve sair ihtilaflarda hakem rolü üstlenmekte, Müslim, gayrimüslim halklar
arasında bir baba rolü oynamakta ve herkes üzerinde saygı uyandırmaktadır. Kaynaklara yansıyan bazı hadiselerden onun Selçuklu Sultanı nezdinde de itibar sahibi olduğu ve yeri geldiğince uç kuvvetleri komutanı olarak savaşlara katıldığını da görmekteyiz. Bu faaliyetleri ve konumu Ertuğrul Gazi‘yi uçlardaki Oğuz boylarına mensup diğer Türk aşiret ve gruplarının da tartışmasız lideri yapmış olmalıdır.

Nitekim Ertuğrul Gazi’nin vefatından sonra Osman Gazi’nin aşiretin başına getirilmesinde, bu husus bütün açıklığıyla ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar babasının sağlığında faal bir rol oynaması, genç ve cesur olması sebebiyle aşiretin başına geçtiği belirtilirse de diğer beylerin ona biat etmeleri de önemli derecede etkili olmuştur. Bu husus kaynaklarda şöyle belirtilmektedir.

Başa geçtiği gün ol ilin beyleri ve kethüdaları huzuruna çıkarak şöyle dediler; Siz Kayı Han neslindensiniz. Kayı Han bütün Oğuz beylerinin Oğuzdan sonra ağaları ve hanları idi. Oğuz töresi mucibince Oğuz neslinden kimse bulunmayınca hanlık ve padişahlık Kayı soyu var iken başka bir boy soyuna düşmez. Bundan böyle Selçukilerden bize medet ve çare yoktur. Memleketin çoğu ellerinden gitti. Tatar onların üstüne galip gelmiştir.

Ayrıca merhum Sultan Alaaddin’in babanıza ve sizlere teveccühü olmuştur. Bu uçları size ol vermiştir. Bu sebeple sizin han olmanız gerekir. Sizde sultan ve hanlığa liyakat var. İttifak dahi bulunsun, zira saltanat ya ittifakla ya istihkakla (liyakat) olur. Bizde sizlere gereği gibi muti ve tabi oluruz. Ta kim bu taraflarda gönül hoşluğu ile gaza edelim.

Görüldüğü gibi Osman Gazi’ye kendi aşiretinin yanı sıra çevredeki Oğuz kabile ve oymak beyleri de gelerek tabiiyetlerini arz etmişlerdir. Bu durum onun gücünü en üst seviyede tutmuş olmalıdır.

Eski kaynaklarda Ertuğrul ve Osman Gazi’nin en eski silah arkadaşlarından olarak Akçakoca, Abdurrahman Gazi, Hasan Alp, Konur Alp, Turgud Alp, Aygud Alp, Gündüz Alp, Saltuk Alp, Köse Mihal, Samsa Çavuş ve Kara Ali’nin adı sık sık fetihlerde geçmektedir. Bunlar bazen bir ve beraber olarak meydan savaşlarına veya büyük bir hisarın zaptına katılıyorlar bazen her biri bir kalenin muhasarasına gidiyor bazen de bir şehrin idare ve imarında bulunuyorlardı. En önemlisi gerek harp gerekse sulh esnasında yapılacak her işten evvel mutlaka ulema mensuplarının da katıldığı bir istişare meclisi tertip ediyorlar ve kararlarını ondan sonra veriyorlardı.

Dolayısıyla sanki geleceğin üç kıtasına yayılacak, dünya siyasetine asırlarca yön verecek bir ulu devletin temellerini sabırla, gayret ve feragatle, aşk ve arzuyla, muhabbet ve sadakatle atıyorlardı. Aslında aralarındaki ilişkiler gözden geçirildiğinde, Selçukluların son iki asrında ve Beylikler Türkiyesi’nde görülen ayrılıklar, sen-ben davaları, menfaat kaygıları sanki bu uc bölgesine hiç uğramamıştı. Herkes eski tabirle baş ve buğ bildikleri Ertuğrul Gazi ile ahfadına candan ve gönülden bağlı olup her emrine ölesiye muti idiler. Bu itibarla Osmanlı Devleti’nin sağlam ve köklü temellere oturmasında Osmanlı soyu ve
ulema sınıfı kadar bu gazi alperenlerin de olağanüstü katkıları olduğu inkar edilemez bir gerçektir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu