Osmanlı Devleti Tarihi

Hukuk Alanındaki Gelişmeler

Bu dönemde gerçekleştirilen idari değişikliklere rağmen hâkimiyetin Allah tarafından Osmanoğullarına verildiği inancı devam etmiştir. I. Murat’tan itibaren “Ülke hanedanın ortak malıdır.” anlayışının yerini “Ülke padişah ve oğullarınındır.” anlayışı almıştır. Bu anlayış, taht mücadelelerini devam ettirmiş ve devletin bazı dönemlerde zayıflamasına yol açmıştır. Fatih Sultan Mehmet, taht mücadelelerinin önlenmesi amacıyla bir kanunname düzenleyerek padişaha kardeşlerini öldürtme hak ve yetkisi verdi. Merkeziyetçi yapıyı güçlendiren bu kanunname aynı zamanda veraset sistemindeki ilk ciddi düzenleme olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin temel aldığı iki hukuk sistemi vardı. Bunlar şeri hukuk ve örfi hukuktur. Şeri hukuk, İslam inancınına göre düzenlenmiş kurallardı. Gerek ceza gerekse vergi konuları devletin sınırları içerisinde yaşayan tüm Müslüman halka ayrım gözetmeksizin uygulanırdı. Örfi hukuk ise şeri hukuk kuralarına uymak kaydıyla eski Türk geleneklerinden gelen ve fethedilen yerlerdeki devam eden kurallardan oluşurdu. Padişahların çıkarttığı kanunnamelerde örfi ve şeri hukuk hükümleri beraber kullanılırdı.
Padişahların ağzından yazılan örfi kanunlar fermanlar aracılığıyla duyurulurdu. Şeri kanunları çıkarmak ve yorumlama işi yine padişah adına ilmiye sınıfına mensup şeyhülislam ve kadılar tarafından yapılırdı. 
Hiçbir şekilde örfi hukuk hükümleri şeri hukuka aykırı düşmemiştir. Bu şekliyle örfi hukuk şeri hukukla birleşmekte ve hatta tek hukuk telakkisi ortaya çıkmaktadır. Şeri hükümler Kur’an, hadis, icma gibi İslam ilke ve temellerine dayanırken örfi hukuk padişahın iradesine bağlı olarak koyduğu kurallar ve bunlar için çıkarılan fermanlardır. 
Osmanlı Devleti’nde kanunların ilk defa yazılı hâle gelmesi Fatih döneminde gerçekleşmiştir. Kendinden önceki kanunları da Kanunname-i Ali Osman adı ile bir araya toplamıştır. Böylece şeri ve örfi kanunlar yazılı hâle getirilmiş ve resmiyet kazandırılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise birçok kanunname çıkarılmıştır. Kanuni’nin kanunnamelerinin içeriği çok geniştir. Sosyal düzenlemeler, askerî düzenlemeler, reaya hak ve görevleri tımarların dağıtım esasları, idari düzenlemelere kadar birçok konu hakkında kanun çıkarılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde değişik milletler ve farklı dinler vardı. Hukukta İslam dinine ait kuralların geçerli olduğu Osmanlı Devleti’nde, bu insanlar için İslami hukuk geçerli değildi. Ancak şeriata uygun olarak geliştirilen örfi hukuka uymak zorundaydılar. Gayrimüslimler Osmanlı Devleti’nin hiçbir döneminde, mensubu olmadıkları İslam dininin kurallarına uymak zorunda bırakılmamışlardır. 
Adalet, halkın şikâyetlerini doğrudan doğruya hükümdara sunabilmesi ve onun emriyle haksızlıkların giderilmesi demektir. Divanıhümayun’un en temel görevi budur. Oraya yapılan başvurular, sultanın daima orada hazır bulunduğu inancıyla yapılmış sayılır. Padişahın doğrudan doğruya halktan şikâyet topladığı da olur. Hükümdar, cuma namazında, ava çıkarken, sefere giderken veya seferden gelirken, halkın rik’a denen dilekçelerini kabul ederdi. Halkın şikâyetlerini almak için bu gibi fırsatları ne kadar çok tekrarlarsa o derece adil sayılır. Hükümdara doğrudan doğruya erişebilme, şu sebepten önemli sayılırdı: Hükümdar, Allah’tan başka kimseye sorumlu olmayan tek otorite olarak haksızlığı giderebilecek en yüksek otoritedir. O, kendisinin otoritesini temsil edenlerin hepsinin üstündedir. Adaletin kötüye kullanılmasını bertaraf edecek yine odur. Hükümdar adaletin son başvuru yeridir. Bu nedenle adaletin yerini bulması için toplumda herkes, birey olarak ya da toplu hâlde, ona şikâyetini götürebilmelidir. 
Osmanlı Devleti’nde, mahkemelerde hâkimlik yapan, aynı zamanda şehir ve kasabaların belediye işleri ile bugünkü noterlik işlerini yürüten, devletin mahallî uygulamalarında yetkisi olan kişiye kadı denirdi. Buna göre kadıların birinci görevi yargıçlık, ikinci görevi ise kazaları yönetmekti. Osmanlı Devleti, kadıların işlerini etki altında kalmadan yapmaları için gerekli tedbirleri almıştı. Kadıları kararlarında tamamen serbest bırakmışlardı. Kadıların yargı ile ilgili görevleri; evlenme, boşanma, nafaka ve miras işleri ile ticaret davalarında karar vermek ve vergilerin düzenli olarak toplanıp hazineye aktarılmasını sağlamaktı. Seyfiye sınıfına mensup yöneticiler kadı hükümlerine aykırı davranamazlardı. Kadı, yöneticilerin yaptıklarını denetleme yetkisine sahipti. Kadıların küçük yerleşim birimlerindeki temsilcisi ise naiplerdi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu