İslam ve Diğer Dinler Tarihi

Dinin Tanımı İle İlgili Görüşler

Din” kelimesi Türkçemize Arapçadan geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu kelime yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun, hüküm vb. anlamlarda kullanılır. Buna göre din, genel olarak insanın hayat tarzı ya da hayatında izlediği yol anlamına gelir.

“Din, tarih boyu insan hayatında var olmuş, insanın düşüncelerini, tavırlarını, davranışlarını ve diğer insanlara ve çevreye karşı tutumlarını belirlemiştir.” Çünkü insan, var oluş nedeni ve amacının cevabını dinde bulmuştur. Hiçbir baskı ve zulüm, insanın hayatından onu söküp atamamıştır. Din, insanları ayakta tutan bir hayat kaynağı olmuştur. Samimi olarak bağlanılan nice felsefi sistem veya ideolojiler bir zaman sonra toplumun hayatından çıkıp giderken din, insanın ruhunda yerini her zaman korumuştur. O hâlde din nedir?

Din bilimcileri tarafından dinle ilgili birçok tanım yapılmasına rağmen üzerinde ittifak edilen bir tanım yoktur. Çünkü herkes kendi açısından bakarak dini tanımlamıştır. Örneğin, bir dine mensup olanlar, kendi inançlarını merkeze alarak tanım yaparken dini, bir olgu olarak ele alanlar ise elde ettikleri verilere göre bir din tanımı yapmışlardır. Dolayısıyla din sosyolojisi, psikolojisi ve felsefesi gibi bilim dallarıyla uğraşan birçok din bilimcisi din hakkında değişik tanımlar ortaya koymuştur. Tanımlardaki farklılığın nedeni, dinin karmaşık bir yapıya sahip olması ve dinin tanımını yapanların sübjektif davranmalarıdır. “Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin, işine yarayan bir din” tarifiyle yola çıkmıştır.

Din bilimcilerinin yaptığı tanımlardan bazıları şöyledir: Konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan Emile Durkheim (Emil Durkaym), “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir.” sözüyle dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu göz önünde bulundurmuştur. Konuya din psikolojisi açısından yaklaşan Feurbach (Fuurbah) ise dinin dua, kurban ve inançla kendini gösteren bir arzu olduğunu vurgulayarak dini, insan psikolojisiyle ilişkilendirmiştir. Hegel de dini, akıl ve ruhun daimi, bağımsız faaliyetlerinden ibaret olan bir sistem sayarak kâinatın zirvesine Allah yerine insanı koymuş, dini bu felsefi zihniyetle yorumlamıştır. Bu ve benzeri örneklerde görüldüğü gibi her bilgin, dine kendi penceresinden bakmıştır.

İslam bilginlerinin yapmış olduğu tanımlar, din bilimcilerin yaptığı tanımlara nazaran dinin yapısına daha uygun ve birbirine daha yakındır. Örneğin Seyyit Şerif Cürcani dini şöyle tarif etmiştir: “Din, akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği şeyleri kabule çağıran ilahî bir kanundur.” Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ise, “Din, zevilukulü hüsni ihtiyarlarıyla bizzat hayırlara sevk eden bir vaz’ı ilahîdir.” demiştir. Yani din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kabul ettikleri hayra götüren ilahî kanundur. Bu tanımlara biraz daha açıklık getiren Ömer Nasuhi Bilmen de dini şu şekilde tarif etmiştir:

“Din, Allah’ın bir kanunudur ve birtakım hükümlerin, hakikatlerin mukaddes bir mecmuasıdır ki bunu peygamberleri vasıtasıyla insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kanun, insanları hayra götürür; insanlar, bu ilahî kanun hükümlerine kendi güzel ihtiyarlarıyla riayet ettikçe doğru yolu bulmuş, hidayet üzere bulunmuş olurlar, dünyada da ahirette de selamete, saadete kavuşurlar.”

İslam bilginlerinin yaptığı bu tarifler, aşağı yukarı aynı muhtevayı içermektedir. Bu tarifler hülasa edildiğinde İslam’a göre din; akıl sahibi şuurlu insanları kendi irade ve arzularıyla hayırlı olan şeylere sevkeden ilahî bir kanundur. Bu tariflerde ortak noktalardan biri, dinin ilahî kaynaklı olduğunun vurgulanmasıdır. Buna göre gerçek din, beşerî kaynaklı olamaz. Yine bu tariflerde dinin akıl ve irade ile ilişkisi ortaya konmuştur. Bu da dinin bir bilgi ve tercih konusu olduğunu göstermiştir. Nihayet dinin insanları özü itibariyle hayır olana yönelten bir kanun şeklinde tanımlanması, dinin aynı zamanda bir aksiyon alanı olduğunu gösterir.

Kur’an, “insanlar için temelde iki dinin varlığından bahseder. Bunlardan ilki Allah’ın insanlar için seçtiği ve öngördüğü din olan İslam ya da Allah’ın dinidir; diğeri ise İslam dışındaki din veya dinlerdir.” Kur’an-ı Kerim’in dine yaklaşımı yukarıdaki tanımlardan daha kapsamlıdır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de, “Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” ayetiyle İslam’dan başka dinlere de işaret edilir.

Bu bağlamda İslam dışındaki inanç sistemlerine de “din” denildiği görülür. Yine Kur’an-ı Kerim’de İslam dışındaki inanç sistemlerine, hatta müşriklerin inandıklarına bile din adı verildiğine Kâfirûn suresinin 6. ayetinde de dikkat çekilir. Bunlar dikkate alındığında yukarıdaki tariflerin geniş anlamda dinin tarifi olmayıp özellikle hak din için düşünülmüş dar kapsamlı tarifler olduğu anlaşılır.

Din bilimcileri ve İslam bilginlerinin yapmış oldukları din tanımları, kapsam açısından bütün dinleri içine alacak nitelikte gözükmemektedir. Bütün dinleri kapsamına alacak bir tanımı ancak dinin özünü dikkate alarak yapmak mümkündür.

Dinin özünü oluşturan unsurlar bakımından bir din tanımı yapabilmek için onun yapısını ve tarihsel gelişimini göz önünde bulundurmak gerekir. Bu durumda kutsal kitap ve kurumsallaşma merhalelerini esas alma zarureti ortaya çıkar. Kutsal kitap merhalesi esas alındığında din, Tanrı’nın veya din kurucularının (Buda gibi) kutsal metinlerde yer alan sözlerinden ibarettir. Görüldüğü gibi bu tanımda dinin orijinal kaynağı olan naslar ve buyruklar söz konusudur. Bu, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam, Budizm ve Hinduizmin özgün tanımıdır.

Kurumsallaşma merhalesi esas alındığında ise din; bir inanç, davranış ve sosyal hayatın belirli şartlarına göre oluşturulmuş kurumlar sistemidir. Dikkat edilirse bu tanım, dinin kurulmasından sonraki gelişmeyi tanımlıyor. Din değişmeyen, durağan (statik) bir olgu değildir. O, kök değerlerden hareketle her tür probleme çözüm üreten dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla devamlı gelişme gösterir. Yukarıdaki “kutsal kitap ve kurumsallaşma merhaleleri” esas alınarak yapılan tanımlardan hareketle genel bir din tanımı yapılacak olursa şu şekilde yapılabilir: “Din; insanların mutlu bir hayat sürmesini amaçlayan Tanrı’nın veya din kurucularının kutsal kitaplarda yer alan sözlerinden, insanların bu amacın gerçekleşmesi için yaptıkları davranış ve oluşturdukları kurumlardan meydana gelen bir sistemdir.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu