İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Atatürkçülüğün Nitelikleri

XX. yüzyıl önemli tarihî olaylara ve toplumsal değişimlere neden olan düşünce sistemlerinin etkili
olduğu bir dönemdir. Bu yüzyılda ortaya çıkan Atatürkçü düşünce sistemi de yeni Türk Devleti’nin
kurulmasında, Türk toplumunun gelişmesi ve güçlenmesinde önemli bir yere sahiptir. Çağdaşlaşmayı
esas alan ve millî özelliklere sahip olan Atatürkçülük, bu
dönemde ortaya çıkan diğer düşünce sistemlerinden ayrılmıştır. Bunun
Atatürkçü düşünce sisteminin
geçerliliğini günümüze kadar sürdürerek
temel sebebini anlamak için
niteliklerini bilmek gerekir.

Öncelikle Atatürkçülük; ülke gerçeklerinden, Türk milletinin ihtiyaç ve isteklerinden doğmuştur.
Temelinde millî kültürümüz vardır. Bu bakımdan, milletimizin ortak arzu ve eğilimlerini ifade etmektedir.
Bununla birlikte oluşumunda millî devlet, bağımsızlık gibi değerler ile hürriyet, eşitlik, insan hakları gibi
evrensel kavramlar da önemli bir yere sahiptir.

Atatürk’ün “ Her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir,
fendir.” sözünden anlaşıldığı gibi Atatürkçülük, akılcı, bilimsel ve gerçekçi bir çağdaşlaşmayı esas
alır. Bu yüzden Atatürkçülük değişmez ve katı dogmalara dayanmamaktadır. Bu konuyla ilgili olarak
dönemin Millî Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in, Mustafa Kemal Atatürk’e yönelttiği bir soruya, o şu
cevabı vermiştir: “Ben, manevi miras olarak hiçbir donmuş, kalıplaşmış düstur bırakmıyorum.
Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Zaman süratle dönüyor… Böyle bir dünyada asla
değişmeyecek hükümler getirildiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.
Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel ölçü üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini
kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar.”

Atatürkçülük’te yabancı siyasal akımlar ve ideolojilerin etkisi görülmez. Katı ve dogmatik özelliklere
sahip siyasi akımlardan özellikle dinamik yapısıyla farklılık gösteren Atatürkçülük’te, millî hâkimiyeti
ilke edinilmiştir. O, “Hayır ne komünizm ne de faşizm. Bu iki yabancı ideoloji de memleketimizin
gerçeklerine ve karakterine asla uymaz. Demokrasi ama hayalci olmayan, gerçekçi demokrasi
benim karakterime, yaratılışıma en uygun rejimdir.” sözleriyle belirttiği gibi demokrasiye ters
düşen, baskıcı, insan hak ve hürriyetlerini yok sayan siyasal akımları eleştirerek bunlardan hiçbirinin
Türkiye için uygun olmadığı sonucuna varmıştır. Bu nedenle XX. yüzyılın başlarında tarih sahnesine
çıkan totaliter akımların tamamı bir süre sonra geçerliliğini yitirmiştir. Bu akımların fikrî ve fiilî liderleri
zamanla önem kaybederken Atatürk’ün ortaya koyduğu ve uyguladığı ilkeler özünden bir şey
kaybetmeden günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin fikrî temelini oluşturan Atatürkçü düşünce, birbirine bağlı bir düzen
ve uyum içinde işleyen düşünce ve ilkelerden meydana gelmiştir. Atatürk “Benim yaptıklarım,
birbirine bağlı ve lüzumlu işlerdir.” sözüyle de uygulamalarında da bu anlayışı temel aldığını ifade etmiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu