Türk Tarihi

Malazgirt Meydan Savaşı

Türklerin Anadolu’ya düzenledikleri akınları
durdurmak isteyen Bizans Imparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen)’in, 200.000 kişilik bir
orduyla İstanbul’dan yola çıkıp, yolu üstündeki yerleri yakıp yıkarak ilerlediğini haber alan Selçuklu
Sultanı Alp Arslan, Halep’ten ayrılarak 50.000 kişilik bir orduyla Ahlat’a
ulaştı. Bizans öncü kuvvetleri ile
Sanduk komutasındaki Türk birlikleri arasında yapılan ilk çarpışmada Bizans birlikleri yenilgiye
uğratıldıysa da Bizans ordusunun Malazgirt’e girerek burayı yakıp yıktığını haber alan Alp Arslan kan
dökülmemesi için Romanos Diogenes’e barış önerisinde bulundu. Barış teklifi kabul edilmeyince, hızla
Malazgirt’e yürüdü ve iki ordu Malazgirt’te karşı karşıya geldiler.

malazgirt savaşı

MALAZGİRT SAVAŞI ÖNCESİ TÜRK ELÇİLER

Alp Arslan: Anadolu Türk yurdu olmalı bu niyetimi halifeye bildireyim.
Okuyucu: Alp Arslan, savaş başlamadan evvel, Halife El-Kaim’in gönderdiği Ibnül-Mahleban’ı, değerli
komutanlarından Sav Tigin’le birlikte ’e elçi gönderdi.

Sultan Alp Arslan’ın heyeti: (25 Ağustos 1071 sabahı, Bizans ordugâhı) Elçiye zeval olmaz bize
söylenenleri anlatmak vazifemiz. Ancak Bizanslılar bize iyi davranmıyor.
Okuyucu: Alp Arslan’ın heyeti hafife alınıp hakarete uğradı.
Diogenes: Kışlamak için Isfahan mı, yoksa Hemedan mı daha iyidir?
Heyet Başkanı: Biz Sultan Alp Arslan’ın barış teklifini size getirdik. Bize öncelikle düşen görev bunu
bildirmektir.

Diogenes: Sulhu kabul etmek zayıfların işidir. Biz ise çok güçlüyüz. Sultanınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh
müzakerelerini Rey’de yapacağım. Ordumu Isfahan’da kışlatıp, atlarımı Hemedan’da
sulayacağım.
Heyet başkanı:(Diogenes’e) Atlarınızın Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede
kışlayacağınızı bilemiyorum.

Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-Islam Medeniyeti, s. 131-132’den derlenmiştir.

Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş
akşam üzeri sona erdi. Düşmanı takibe gece de
devam edildi. Hatta tam bir başarı için takibat ertesi
akşama kadar devam etti. Savaş çok şiddetli olmuş,
düşman askerlerinin çoğu öldürülmüş, başta Bizans
Imparatoru olmak üzere Bizans askerlerinin bir kısmı esir edilmiş, pek az bir kısmı oraya buraya
kaçarak canlarını kurtarabilmişti. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt
Savaşı
Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Alp Arslan’ın savaş taktiği, Türk askerinin cesaret ve
kahramanlığı sayesinde Türk ordusu Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye
uğrattı ve
savaşı kazandı.

Tarih boyunca ilk defa bir Bizans İmparatoru, Müslüman bir sultanın eline esir düşmüştü. Malazgirt
Meydan Savaşı’ndan sonra sürekli artan göçler ve akınlarla, Anadolu’nun kapıları açılıp Anadolu’nun
bütünüyle bir Türk toprağına dönüştürülme fırsatı oluştu. Sultan Alp Arslan “Toprak fethedenin malıdır.”
diyerek Anadolu’da Türk beyliklerinin oluşumuna zemin hazırlayıp Türk tarihinde yeni bir dönemi
başlattı. İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı
tamamen ortadan kalktı. Hristiyanlığın Ortodoks
mezhebine bağlı olan Doğu Roma ilk defa Papalık’tan
yardım isteyerek Haçlı Seferleri’nin başlamasına neden
oldu.

Türkmen boyları, Doğu Anadolu’daki Bizans hududuna gönderildi. Selçukluların akınlarına
karşı
koyamayan Bizans kale ve garnizonları, Türklerin eline geçti. Türk akınları, Marmara Denizi sahillerine
kadar ulaştı. Türkmenler Anadolu‘yu fethetmeye başladılar. Anadolu‘da ilk Türk devletleri kuruldu.
Sultan Alp Arslan, çıktığı Maveraünnehir seferinde, esir alınan bir kale
kumandanı tarafından şehit
edildi.

Alp Arslan vefat ettiğinde, devletin sınırları Ege kıyılarından Tanrı Dağları’na Kafkaslar’dan Basra
Körfezi ve Hint Okyanusu’na kadar ulaşmıştı.

SULTAN ALP ARSLAN

Türk tarihinin büyük sultanlarından olan Alp Arslan, enerjisi, disiplini,
yiğitliği ve adaletiyle öne çıkmıştı. En büyük yenilgiyi Alp Arslan’dan
gördükleri hâlde Bizanslı ve Avrupalı tarihçiler de onun yüksek insanlık
özelliklerini övmekte ve kendisine “adil” unvanını vermektedirler.
Selçuklu hükümdarı Alp Arslan, İslam adaletini dünyada yaygınlaştırmayı
görev olarak kabul ediyordu. O, iktidar gücünün çekiciliğine
kapılıp büyüklenmekten çekinirdi. Sultan Alp Arslan hükümdarlığın
kendisine ilahi emirler doğrultusunda adalet, iman, insaniyet ve
iyilikseverlik duygularıyla idare etmek için Allah tarafından verilmiş
olduğunu düşünüyordu. Alp Arslan tüm zafer ve başarılarının kendisinin
olmayıp Allah’ın eseri olduğuna inanıyor ve zafer anında yenilen
hükümdara dostça davranmanın önemini biliyordu.
Bir kale komutanı tarafından öldürücü bir şekilde yaralandığında
ağzından çıkan son sözler şunlar oldu:
“Gençliğimde bana, Rabb’imin önünde daima alçak gönüllü olmam,
gücüm nedeniyle böbürlenmemem, düşmanımı küçümsememem öğretilmişti.”
Sonra da Merv’deki mezarına şu sözlerini kazımalarını emretti. “Alp Arslan’ın şanının
göklere vardığını gören siz insanlar, onu toprağın altında gömülü görebilmeniz için Merv’e geliniz.”
Diogenes’in rakibi bu Müslüman Türk hükümdarı işte böylesine ahlaki karakter ve eğitime
sahipti.

Pavlos Karolidis, Romanos Diogenis / Istanbul’a Yollar Açılırken, s. 41’den özetlenmiştir.

Alp Arslan oğlu Melikşah’a büyük bir imparatorluk ve NizamülmüIk
gibi seçkin bir devlet adamını miras bırakmıştı. Genç yaşta
sultan olan Melikşah, karşısında tek engel olan amcası Kavurd’un
ölümüyle de devlet içinde asayişi kısa sürede sağladı. İç işlerini
çözüme kavuşturan Melikşah, taht mücadelesinden faydalanarak
Selçuklu sınırlarına saldıran Gaznelilerle Karahanlılara karşı sefere
çıkıp onları anlaşmaya mecbur etti. Alp Arslan tarafından Kudüs’ün
fethiyle görevlendirilen Atsız Bey, Melikşah Döneminde Kudüs ve
Şam’ı ele geçirdi. Melikşah, düzenlediği seferlerle Kafkasya’yı ve
Trabzon sahillerini fethetti. Bu sırada Artuk Bey ve Kutalmışoğulları
ile diğer Türk beyleri, Anadolu’ya Türk akınlarını sürdürüyorlardı. Bu
beyler Izmit’e kadar bütün Anadolu’yu fethettiler. Bizans’daki taht
kavgalarından ve Bizans’ın Anadolu’daki zayıf durumundan
yararlanan Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İznik ve çevresindeki
kaleleri ele geçti. Melikşah’a bağlı hareket eden Süleyman Şah,
daha sonra Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı bir devlet olarak Türkiye
Selçuklu Devleti’ni kurdu (1077). Melikşah tarafından gönderilen komutanlar, Diyarbakır, Meyyafarikin
(Silvan) Halep ve Urfa şehirlerini fethettiler.
Mel ikşah Dönemi ’nde Büyük
Selçuklu Devleti’nin sınırları, Orta Asya’dan İstanbul Boğazı’na; Umman Denizi’nden
Aral Gölü’nün kuzeyine kadar
genişlemiştir.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu