Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

Yumuşama Döneminde Türkiye’de Sosyal ve Kültürel Hayat

1960-1980 yılları arasında Türkiye’de köyden kente göç,
gecekondulaşma, işçi sayısındaki artış ve daha önce başlayan
sendikal faaliyetlerin yoğunlaşması gibi önemli toplumsal
değişimler yaşandı. Sanayileşmeyle artan köyden kente göç
çarpık kentleşmenin ortaya çıkmasında etkili oldu.
1960’tan sonra Türk toplumunun sosyoekonomik yapısında
görülen değişiklikler edebiyat, sinema ve müzik alanında etkisini
gösterdi.

Edebiyatta 1950 sonrasında görülen edebî akımlar etkilerini
1960’lara kadar sürdürdü. Garipçilere karşı ortaya çıkan “İkinci
Yeni Akımı”
1960’ların ortalarına kadar etkisini devam ettirdi. Bu
akımın temsilcileri arasında Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal
Süreya, Turgut Uyar ve Sezai Karakoç gibi isimler yer alır. Daha
önceki dönemlerde başlayan “köy romancılığı” Fakir Baykurt’un
“Yılanların Öcü”, Şevket Süreyya Aydemir’in “Toprak Uyanınca”
eserleriyle ön plana çıkmıştır.

1960’lı yılların ortalarından itibaren “Toplumculuk” edebiyatta
bir akım olarak ortaya çıktı. Şiir alanında bu tarzın temsilcilerinden
Nazım Hikmet ve Ahmet Arif gibi isimler sayılabilir.
Dönemin diğer bir önemli ismi, şiirlerinde mistik anlayışı kullanan
Necip Fazıl Kısakürek’tir. Şair, şiirlerini “Çile” adlı kitabında
toplamıştır. Şairler yalnızca dünya görüşleriyle değil şiirleriyle de
kendilerinden sonrakileri etkilemişlerdir.

1970’lerden itibaren toplumdaki politikleşmenin hızlanması,
çarpık kentleşmenin meydana çıkardığı sorunlar ve işsizliğe bağlı dış göç, edebiyatın başlıca konularını oluşturdu. Attila
ilhan, Adalet Ağaoğlu ve Vedat Türkali bu dönem romancıları
içerisinde önemli bir yer tutar.

Konularını genellikle halk hayatından ve Kurtuluş Savaşı’ndan
alan Kemal Tahir bu döneme damgasını vuran yazarlarımızdandır.
Haldun Taner konularını şehir hayatından seçerken
hikayelerinde ince gülmece ve hiciv anlayışını ustalıkla
kullanmıştır. Tarık Buğra ise kişisel yaşantıların yanı sıra
toplumsal ve tarihî meseleleri konu olarak seçmiştir. Yazar roman, hikâye ve tiyatro eserleriyle
edebiyatımızda önemli bir yer edinmiştir.

Bu dönem edebiyatında tiyatro, gezi, hatıra ve
deneme, eleştiri türlerinde büyük gelişmeler yaşanmıştır.
Gezi, hatıra türünde Yusuf Ziya Ortaç; denemeleştiri
türünde Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve
Cemil Meriç önemli yazarlarımızdandır.
1960-70 yılları tiyatro topluluklarının artması, yeni
yazarların yetişmesi, yeni konularla yeni türlerin
denenmesi ve seyirci sayısındaki artışla Türk tiyatrosu
için önemli bir dönem olmuştur.

1960’tan önce kurulmalarına rağmen Dormen
Tiyatrosu
ve Kent Oyuncularının oluşturduğu Birleşik
Sanatçılar Topluluğu 60’lı yıllarda Batı modelindeki
özel topluluklara öncülük etti. Gülriz Sururi-Engin
Cezzar, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner toplulukları bunlardandı. Zeki Alaysa ve Metin Akpınar tarafından
kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu günlük konuların
eleştirel bir biçimde ele alındığı müzikli güldürülerle
tanınarak ön plana çıktı. Bu dönemde geleneksel Türk
tiyatrosunun özelliklerinden yararlanılarak çağdaş
Türk tiyatrosu oluşturma yolunda ciddi çalışmalar
yapılmış, Batı tarzı müzikli oyunlar sahnelenmiştir.

Politik hayattaki canlılık tiyatroya yansımış, köy,
gecekondu ve göç sorunları oyunlara konu olmuştur.
Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz, Kanlı Nigar,
Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Üç Karagöz, Kurban,
Sultan Gelin, dönemin farklı özelliklerini yansıtan
eserlerdir. Haldun Taner, Turgut Özakman, Orhan Asena, Cahit Atay, Turan Oflazoğlu, Necati
Cumalı,
Recep Bilginer dönemin önemli tiyatro yazarlarıdır. Geçmişte başlayan millîleşme ve anti-emperyalist
düşüncenin etkisiyle 1970-1980’li yıllar artık yabancı oyunlardan ziyade yerli oyunların sahnelendiği
yıllar olmuştur.

1963’te Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmi, Berlin Film Festivali nde
Altın Ayı” ödülünü kazanarak uluslararası alanda önemli bir ödülün
sahibi oldu. Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez 1964’te
Antalya Film Festivali düzenlenmeye başlandı. Ömer Lütfi Akad,
Metin Erksan ve Halit Refiğ dönemin önemli yönetmenlerindendir.
1970’lerden itibaren renkli film sayısı hızla artmasına rağmen
televizyonun yaygınlaşması sinemaya olan ilgiyi azalttı.
Yaşanan toplumsal değişim beraberinde yeni anlayışları, farklı
fikir hareketlerini, yeni estetik değerleri de getirdi. Kırsaldan göç eden
insanların var olan değerleri ile şehir kültürünün kaynaşması
“arabesk” adı verilen yeni bir anlayışı ortaya çıkardı. insanlar şehir
hayatından umduklarını bulamayarak hayal kırıklığı yaşadılar. Bu
durum daha önceki dönemlerde ortaya çıkan arabesk müziğe de
yansıdı. 1960’lı yıllarda bu müzik, Arap müziğinden alınan ezgilere
sözler yazılması şeklinde farklılık gösterdi. Özellikle Orhan Gencebay
ile tanınan arabesk müzik, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut
ve İbrahim Tatlıses ile toplumun büyük kesiminde yaygınlaştı.

1960’lı yılarda Fecri Ebcioğlu’nun öncülüğünde
aranjman (düzenleme) tarzı müzik ortaya çıktı. Bu
tarz, yabancı müziklere Türkçe sözlerle şarkılar
yazılarak oluşturuldu ve Türkçe bestelerin yolunu açtı.
1965 yılında Türk müziğine yeni sesler kazandıran
Altın Mikrofon Yarışması düzenlenmeye başlandı. Bu
ilk yarışmada birinciliği kendi bestesi “Gençliğe Veda”
ile Yıldırım Gürses aldı. Bu yarışmanın kazandırdığı
müzisyenlerden Cem Karaca ve Erkin Koray, 60’ların
sonunda yaptıkları çalışmalarla Popüler Batı
Müziği’ne yeni bir yön verdiler. Moğollar isimli grupla
1970’te “ileri teknikle zengin folklor öğelerini
birleştirmek” amacıyla Anadolu-rock adı altında yeni
bir müzik tarzından ilk kez bahsedildi. Bu tarzın
önemli isimlerinden biri de Barış Manço oldu.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu