Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin Dağılması

I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış anlaşmaları Balkan ülkelerinde “azınlıklar” meselesi ve
toprak anlaşmazlıklarını ortaya çıkardı. 1919 Paris Antlaşması’yla Sırp-Hırvat ve Slovenlerden oluşan,
krallıkla yönetilen Yugoslavya (Güney Slavları) devleti kuruldu. Aynı etnik kökenden gelmelerine
rağmen bu topluluklar arasında siyasi, sosyal, ekonomik, dinî ve kültürel farklılıklar bu gruplar arasında
sürekli çatışmalar ve anlaşmazlıklar yaşanmasına neden oldu. II. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın
Yugoslavya’yı ele geçirmesi ile Nazi yanlısı ayrılıkçı Büyük Hırvatistan Devleti kuruldu. Hırvatlar, Ustaşa
adı verilen ayrılıkçı bir örgüt kurup etnik arındırma politikası uyguladılar. Alman işgaline
karşı Sırpların
oluşturduğu Çetnik adı verilen örgüt, aşırı milliyetçi Ustaşa’nın faaliyetlerine
karşı mücadele etti ve
bulundukları yerlerde etnik temizliğe girdiler.

Tito’nun önderliğindeki komünist partizanlar, Batı ittifakının da desteğini alarak Alman ordusuna ve
yerel milislere karşı başarılı oldu. 1945’te yapılan seçimleri kazanan Tito, Yugoslavya Federal Halk
Cumhuriyeti’ni kurarak ülkedeki monarşi (krallık) yönetimine son verdi.

1945’te sosyalist temeller üzerine kurulan Yugoslavya, krallık döneminden itibaren
farklı
toplulukların, siyasi, kültürel, sosyal ve ekonomik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan
sorunları tek parti
yönetiminde etnik uyumu sağlayarak aşmayı amaçladı. Ulusların ayrı siyasi varlığı ve kendi
geleceklerini belirleme ilkesini kabul ettiği Yugosavya’da egemen ulus anlayışının engellenmesi
amacıyla siyasi yapı “federalizm” olarak belirlendi. Yugosavya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek,
Karadağ, Sırbistan, Makedonya Federal Cumhuriyetleri ile Voyvodina ve Kosova özerk bölgelerinden
oluşturuldu. Bu durum özellikle Yugoslavya Krallığı’nda etkin güç durumunda bulunan Sırpları rahatsız
etti. Bütün toplulukların dil ve eğitim açısından ulusal hakları vardı. Fakat bu
kâğıt üzerindeki eşitliğe
rağmen Tito Yugoslavya’sında da Krallık döneminde olduğu gibi Sırpların egemenliği ve kuzeyden
güneye ekonomik gelişmişlik farkı devam etti.

Tito yönetimi dış politikada Sovyet hegemonyasına karşı duruşu ile SSCB’den
uzaklaşırken Batılı
devletlere ve ABD’ye yakınlaştı. Hatta ABD, Yugoslavya’ya askerî ve mali yardımda bulundu. Bu
gelişmeler Yugoslavya’nın COMINFORM’dan ihraç edilmesine neden oldu. Bunun üzerine Bağlantısızlar
Bloku’nda yer aldı.

1974 Anayasası ile Tito ömür boyu devlet başkanı seçildi. Aynı zamanda bu anayasa ile ulusların her
birinin, “ayrılma hakkı da dâhil olmak üzere kendi kaderini tayin hakkı”ndan da bahsedildi. Diğer federe
cumhuriyetlere tanınan yetkilerin, Kosova ve Voyvodina Özerk Bölgelerine de verilmesi Yugoslavya’da
nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sırpları rahatsız etti.

Tito’nun 1980’de ölümünden sonra Yugoslavya’yı oluşturan 6 federe cumhuriyetin cumhurbaşkanlarının
devleti dönüşümlü olarak yönetmesiyle istikrar korundu. Ancak 1980’lerin başında etkili olan
Dünya Ekonomik Buhranı ülkeyi olumsuz etkiledi. 1987’de Yugoslavya’da yıllık enflasyon
oranı %
120’ye, 1988’de ise % 250’ye yükseldi. 20 milyar dolar dış borç, % 13’lük işsizlik
oranı ve federe
cumhuriyetler arasındaki ekonomik farklılıklar aşırı milliyetçilerin harekete geçmesi için uygun
şartları
hazırladı ve Yugoslavya’nın parçalanma sürecine girmesinde etkili oldu.

Aralık 1987’de Slobodan Miloşeviç’in bir darbeyle Sırp
Komünist Partisinin başına geçmesi ile Avrupa’nın 4. büyük
ordusu olan Yugoslavya Federal Ordusu (JNA), Sırpların
kontrolüne geçti. Daha önceden Federal Anayasa’nın Kosova ve
Voyvodina’ya tanıdığı özerklik hakkı, Mart 1989’da Miloşeviç’in
kontrolü altındaki Sırbistan Parlamentosu tarafından iptal edilirken
özerk bölgelerin kendi yasalarını çıkarma yetkisi de kaldırıldı.
Buna karşılık Slovenya Cumhuriyeti Parlamentosu 7 Haziran
1989’da Slovenya halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesi
yönünde karar alarak 2 Temmuz 1990’da da bağımsızlığını ilan
etti. Bunu Hırvatistan Parlamentosunun bağımsızlık kararı takip
etti. Böylece Yugoslavya’da parçalanma süreci başlamış oldu.
Yugoslavya Fedaral Hükûmeti bağımsızlıklarını ilan eden
Hırvatistan ve Slovenya’dan ellerindeki silahlarını teslim
etmelerini istedi. Bu isteğin reddedilmesi üzerine 1 Mart 1991’de Sırp-Hırvat çatışmaları
başladı. 25
Haziran 1991’de Slovenya ile Hırvatistan, Yugoslav Federasyonundan ayrıldıklarını açıkladılar. Ertesi
gün Sırpların kontrolündeki Yugoslav Ulusal Ordusu ve onun silahlandırdığı düzensiz Sırp milisleri
harekete geçti. Böylece Yugoslavya’da iç savaş başlamış oldu. Aynı yıl içinde Makedonya ve Bosna-
Hersek de bağımsızlıklarını ilan edince Yugoslavya’yı oluşturan altı devletten dördü; Slovenya,
Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek devletten ayrılmış oldular.

BM, Yugoslavya krizinin çözümünde etkin rol oynayamadı. Yalnızca BM Güvenlik Konseyi 25 Eylül
1991’deki kararı ile Yugoslavya’ya silah satışlarını yasakladı ve kurulan BM Barış Gücü bölgede
faaliyetlerine başladı. Ancak Yugoslavya’daki cumhuriyetlerin silah ve askerî güç açısından denk
olmaması ve Yugoslav Ulusal Ordusunun Sırpların kontrolünde olması Sırpları üstün duruma geçirirken
bazı cumhuriyetleri savunma hakkından yoksun bıraktı ve sivil kayıpların artmasına yol
açtı.

Yugoslavya’daki bu gelişmeler üzerine ABD, Fransa ve
İngiltere bu ülkenin toprak bütünlüğünü savundu. Almanya ise
tarihî, dinî ve kültürel bağlarının da etkisiyle 23 Aralık’ta Slovenya
ve Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını tanıdı ve AT ülkelerine de bu
konuda baskı yaptı. Bosna-Hersek’i tanımadığı gibi Bosna’ya
uygulanan silah ambargosunun kalkmasına da karşı çıktı.
Bosna-Hersek Cumhuriyeti Sırp, Hırvat ve Boşnakların birlikte
yaşaması nedeniyle Yugosavya Fedaral Cumhuriyeti içinde
“Küçük Yugoslavya” olarak anılmaktaydı. Bosna Hersek’te 15
Ekim 1991’de Bosna-Hersek Meclisi bağımsızlık kararı alırken Bosnalı Sırplar da yeni bir anayasa kabul ederek Bosna Sırp
Cumhuriyeti’nin temellerini attı. Bosna-Hersek’in bağımsızlık kararı 29 Şubat 1992’de,
Bosnalı Sırpların seçimi boykot
etmelerine rağmen referandumla onaylandı. 6 Nisanda da AT
Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı. Bu durumu kabul etmeyen
Sırbistan, Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’yı ele geçirmek
ve Bosna-Hersek’te Sırpların yoğun olduğu yerlerle Sırbistan’ı bir
koridorla birleştirmek istedi. Bosna’ya askerlerini gizlice
göndermenin yanında milis grupları da silahlandırarak silahsız
Boşnaklara karşı acımasız bir savaş başlattı.

“Büyük Sırbistan” hayali yanında Bosna-Hersek’in yer altı
zenginlikleri, kritik arazi yapısı ve stratejik önemi de Sırpların bu
bölgeyi istemesinde etkili oldu. Sırplar iki aydan kısa bir süre içinde
Bosna topraklarının üçte ikisini ele geçirdiler. Yıl sonunda
Bosna’nın % 70’i Sırp denetimi altına girdi.

27 Nisan 1992’de Sırbistan ve Karadağ, Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti’ni; Temmuz 1992’de ise Hırvatistan’ın desteğini alan
Bosnalı Hırvatlar “Hersek-Bosna Cumhuriyeti”ni kurdular. Ocak
1993’te de Sırplara karşı ortak mücadele eden Boşnak ve Bosnalı
Hırvatlar anlaşmazlığa düşerek kendi aralarında savaşmaya başladı. Bu durum Sırpların işini daha da kolaylaştırdı.
Sırpların etnik temizlik harekâtından kurtulmak isteyen çoğunluğu
kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık 500.000 kişinin Batı
Avrupa ülkelerine sığınmaya çalışmaları üzerine Almanya, Avusturya,
Macaristan, Hırvatistan ve İtalya sınırlarını mültecilere
kapattı. 12 Ağustos 1992’de BM Yüksek Mülteciler Komisyonu
28.000 Boşnak mülteciyi kabul etmeyerek geri gönderdi. Bu karar
Sırpların etnik temizlik harekâtını kolaylaştırdığı gibi aynı zamanda
cesaretlendirdi. Bu durum uluslararası bir müdahalenin yapılması
yönünde baskıları artırdı. Mülteci sorunuyla uğraşmak istemeyen
Batılı devletlerin de etkisiyle Saraybosna, Gorajde, Serebrenika,
Tuzla, Zepa ve Bihac 1993’te BM Güvenlik Konseyi tarafından
güvenli bölge ilan edildi. Bu güvenli bölgelere yerleştirilen BM
Barış Gücü askerlerine savaştan kaçarak kendilerine sığınan
çoğunluğu Boşnak sivil, kadın ve çocukları koruma görevi verildi.
Şubat 1994’te Saraybosna’daki pazar yeri patlamasında
sivillerin ölmesi ve yaralanması NATO’nun tepkisine sebep oldu.

Rusya, Yugoslavya krizinde başından beri tarihî, dinî ve kültürel
bağlarından dolayı Sırpları desteklemişti. Fakat Sırp milliyetçiliğinin
taşkınlıkları ve Rusya ile Batı arasında gelişmeye başlayan
güçlü ilişkiler Rusların Bosnalı Sırplara verdiği desteği sınırlamasına
neden oldu. Bundan sonraki süreçte ABD ve Rusya Bosna
sorununda arabuluculukta ön plana çıktı. Mart 1994’te
Washington’da düzenlenen bir törenle Bosna-Hersek topraklarında
bir Boşnak-Hırvat Federasyonunun kurulmasına ilişkin bir
anlaşma imzalanarak Ocak 1993’ten beri devam eden Hırvat-
Boşnak mücadelesi sona erdi.

Temmuz 1995’te General Ratko Mladiç komutasındaki Sırp
güçleri, daha önce BM Güvenlik Konseyi tarafından “güvenli
bölge” ilan edilmiş olan Doğu Bosna’daki Serebrenika’yı işgal etmiş; genç, yaşlı demeden
Bosnalı Müslümanlardan binlerce
sivili topluca katletmiştir.

Tüm dünyayı ayağa kaldıran bu katliam, NATO’yu da harekete geçirmiş ve 30 Ağustos 1995’te Sırp
hedeflerine yönelik kapsamlı hava operasyonları başlatılmıştır. Üç hafta süren bu harekât sonucunda
Sırplar ateşkes yapmayı kabul etmiştir.

Sırpların bölgeden çekilmek istememesi ve katliamlara devam etmesi üzerine 30 Ağustos-14 Eylül
1995 arasında NATO Hava Kuvvetleri, havadan Sırp hedeflerine taarruzda bulunarak Sırpların
Saraybosna’nın 20 km gerisine çekilmesini sağladı. 14 Aralık 1995’te Yugoslavya Federal Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franyo Tucman ve eski Bosna-
Hersek Cumhurbaşkanı Aliya Izetbegoviç tarafından Dayton Antlaşması imzalanarak Bosna
Savaşı
sona erdi.

Tüm dünyayı ayağa kaldıran bu katliam, NATO’yu da harekete geçirmiş ve 30 Ağustos 1995’te Sırp
hedeflerine yönelik kapsamlı hava operasyonları başlatılmıştır. Üç hafta süren bu harekât sonucunda
Sırplar ateşkes yapmayı kabul etmiştir.

Sırpların bölgeden çekilmek istememesi ve katliamlara devam etmesi üzerine 30 Ağustos-14 Eylül
1995 arasında NATO Hava Kuvvetleri, havadan Sırp hedeflerine taarruzda bulunarak Sırpların
Saraybosna’nın 20 km gerisine çekilmesini sağladı. 14 Aralık 1995’te Yugoslavya Federal Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franyo Tucman ve eski Bosna-
Hersek Cumhurbaşkanı Aliya Izetbegoviç tarafından Dayton Antlaşması imzalanarak Bosna
Savaşı
sona erdi.

Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra kurulan cumhuriyetler,
güvenlik arayışı, siyasi ve ekonomik sebepler çerçevesinde
uluslararası oluşumlara katılmak istemiştir. Ekonomik
açıdan diğer cumhuriyetlere göre ileri seviyede olan Hırvatistan
ve Slovenya AB’ye üye olmuştur. NATO’nun genişleme süreci
konusunda belirtildiği gibi Slovenya 2004’te üye olurken
Hırvatistan 2009’da üye olma hakkı kazanmış, Makedonya ise
Yunanistan’ın vetosundan dolayı NATO’ya girememiştir.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu