Türk Tarihi

Tımar Sistemi ve Tımar Sisteminin Özellikleri

Osmanlı Tımar Sistemi‘nin tarihsel kökeni konusunda kesin bir yargıya varılması oldukça zordur. Aslında yakın doğu Türk-İslam devletleriyle Bizans toprak sisteminin bir bileşkesi olduğu kabul edilmektedir.
 
Tımar Sistemi, İmparatorluğun sadece askeri-idari dayanağı değildir. Aynı zamanda köylünün statüsü ve vergilendirme konusunda da Klasik Dönem tarım ekonomisi için belirleyici bir öge olmuştur. Dolayısıyla Miri Arazi Sistemini önemli ölçüde etkilemiş ve siteme paralel bir gelişme çizgisi göstermiştir.
 
Miri Arazi Sisteminde zaten toprağın çıplak mülkiyetinin devlete ait olması, Tımar sisteminin yaygınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bu yönüyle her iki sistem sembiotik bir ilişki içerisinde devam etmiştir. Esas olarak Tımar sistemi özellikleri şu şekilde sıralanır:
  1. Geçimlerini veya hizmetlerine ait masrafları karşılamak üzere
  2. Bir kısım asker veya memurlara
  3. Belirli bölgelerin kendi ad ve hesaplarına tahsis edilmiş olan vergi kaynakları
  4. özellikle defter yazılarında yılık geliri 20.000 akçeye kadar olan askeri dirlikler
 
Tımar Sistemi, prekapitalist bir ekonomik düzeyde büyük ve kuvvetli bir devleti ayakta tutabilmenin özgün ve başarılı bir yolu olarak kendini dayatır.
 
Çünkü prekapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu toplumlarda, para kullanımı yaygın değildi. Bu nedenle toprak kirası veya vergi biçimindeki artık değerin nakdi olarak tahsil edilmesi mümkün değildi. Üstelik ayni olarak toplanan ürünlerin pazara taşınarak paraya çevrilip, asker ve memurlara maaş olarak dağıtılması olası gözükmüyordu. Zaten Klasik Dönemde Osmanlı imparatorluğundaki hiçbir sistem ayni olarak toplanan vergiyi kısa sürede nakde dönüştürecek derecede gelişmemişti.
 

Tımar Sisteminin Özellikleri

Tımar Sisteminin Askeri Yönü

 
Osmanlı Devleti varlılığının sürekliliği açısından önemli olan üç temel işlevin yürütülmesini sağlıyordu. Üstelik merkezi hazineden önemli bir harcamaya girmeden, ülke çapında gücünü artırıyordu. Bu fonksiyonlardan ilki, “Tımar Sisteminin Askeri Yönü“dür.
 
Devlet, ayni olması nedeniyle toplaması mümkün olmayan vergileri sipahilere tahsis ederek onların geçimini sağlıyordu. Böylece önemli bir harcamaya girmeden sayıları yüz binleri bulan muazzam bir orduya sahip oluyordu.
 

Tımar Sisteminin İdari Yönü

 
İkincisi, yine askeri işlevden kaynaklanan ve ona paralel gelişen “Tımar Sisteminin İdari Yönü“dür. Bu işleviyle devlet, görevlendirdiği ve doğrudan merkeze bağlı olan bu tür askerlerle otoritesini ülkenin en küçük idari birimlerine kadar yaymaktadır.
 
Böylece merkezi devlet, kendisine karşı tehdit oluşturabilecek yerel güçlerin gelişmesini önlüyordu. Ayrıca vergi kaynağını oluşturan reayanın güvenliğini sağlıyordu, yani, askeri ihtiyaçlarla, reayanın sosyal güvenliği bu sistemin güzel bir bileşkesini oluşturuyordu.
 

Tımar Sisteminin Mali Yönü

 
Sonuncusu ise sistemin “Tımar Sisteminin Mali Yönü“dür. Böylece devlet, eyaletlerden toplanacak ayni vergiler için çok sayıda memur görevlendirmiyordu. Ayrıca vergi kaynağını da uzun vadede korumuş oluyordu.
 
Zaten o günün koşulları içerisinde devletin, söz konusu görevlileri yetiştirmesi, finanse etmesi mümkün değildi. Mali örgütü de bu bağlamda organize olacak durumda değildi. Böylece, Devlet, Miri Arazide Tımar Sistemini uygulayarak toprakların büyük bir kısmını doğrudan kontrolü altında tutuyordu. Ayrıca merkezi hazineden yüklü miktarda harcama yapmadan dönemin en güçlü ordularından birisine sahip oluyordu.
 
II. Murat Döneminde, Tımar sisteminin temel ilkeleri ve özellikleri iyice gelişmiş ve ülkede yerleşik bir düzen halini almıştır. Artık tipik bir Osmanlı Eyaleti, Tımarın uygulandığı bir idari yapı haline gelmişti. Sadece Mısır, Bağdat, Lahsa, Yemen, Habeş, Basra, Cezayir ve Tunus gibi Tımar tevcihatının yapılmadığı “Salyaneli” eyaletler bu uygulamanın dışında tutulmuştur.
 
Kaynaklara göre ilk Tımar tevcihatının yapıldığı Orhan Bey döneminden başlayarak, giderek gelişti ve ülke genelinde yaygınlaşarak hakim arazi rejimi haline geldi. Tımar Sistemi, özünde barındırdığı ve sistemin sacayağını oluşturan askeri, siyasi ve mali işlevlerini bir bütün halinde 16. yy’ın ikinci yarısına kadar devam ettirdi. Öyle ki, 1527-28 bütçe gelirlerine göre 537.929.006 akçelik vergi gelirinin % 49.8’i. Buna Mısır geliri de dahil edilirse, ülke vergi gelirinin % 37’si irili ufaklı Tımar sahiplerinin tasarrufunda bulunuyordu.
 
Eyaletlerde yer alan bu Tımarlardan 9.653’ü kale mustahfızı, geriye kalan ve büyük bir kısmını oluşturan 27,868’i tamamen eşkinci tımarıydı.
 
Bu gelişmenin başlıca nedenleri; bu dönemde yaşanan başarılı fetihler ile ekonomik refah ve nüfus artışıdır. 1654 tarihli Sofyalı Ali Çavuş risalesi ile döneme ilişkin Ayni Ali Risalesinde yer alan bilgiler bu dönemde Tımarın yaygınlaşmasını doğrular niteliktedir.
 
Osmanlı Devleti, yeniçeriler yanında böylesine güçlü bir eyalet ordu gücüne sahipti. Bu sayede aleyhine gelişebilecek merkez-kaç güçlerin gelişimini başarılı bir şekilde engelliyordu. Ayrıca devlet, merkezi gücünü, ekonomik, siyasal ve sosyal sistemi yeniden organize ederek geliştirme olanağı bulmuştur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu