Osmanlı Devleti Tarihi

Sultan Abdülhamid Döneminde Öğrenim Görülen Ülkeler

Sultan II. Abdülhamid döneminde yurtdışı tahsil için yedi ülkeye öğrenci gönderilmiştir.

Aşağıdaki tabloda ‘belirlenemeyen’ olarak ifade edilenler ise genel olarak Avrupa’ya gönderilip ülkesi tespit edilemeyenlerdir.

Öğrenim Görülen Ülkelere Göre Öğrenci Sayısı

ÜlkeSayı
Fransa196
Almanya191
İsviçre13
Avusturya5
İngiltere5
Rusya5
Belçika1
Belirlenemeyen7
Toplam423

Fransa’nın ve özellikle başkenti Paris’in, XVIII. yüzyıldan itibaren tüm Avrupa’da ve dünyada önemli bir kültürel ve bilimsel ağırlığı söz konusuydu. Fransızca uluslararası bir diplomasi dili olup, edebiyat ve düşünce alanlarında da hatırı sayılır bir etkiye sahipti.

Özellikle Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’la birlikte ciddi bir ivme kazanmış olan Batılı eğitim sisteminin kurulması ve gelişmesinde Fransız yöntem ve kurumları örnek alınmıştı. Bu tesir, Tanzimat Edebiyatına da nüfuz etmiştir. Diğer yandan Paris, XIX. yüzyılda Avrupa’nın cazibe merkezi ve kültür başkentiydi. Sadece Osmanlı Devleti’nden değil diğer ülkelerden de birçok öğrenci, Paris’e akın ediyordu.

XIX. yüzyılın sonlarında Paris’teki öğrencilerin yüzde 8’ini yabancılar oluşturmaktaydı. Bu oran, I. Dünya Savaşı öncesinde yüzde 19’lara kadar yükselmiştir. Yabancı öğrencilerin sayısı, 1890’da aşağı yukarı 620 iken I. Dünya Savaşı’na kadar 3200’ü aşmıştır. Bu beş kattan fazla bir artış demektir. Nispi olarak bakılırsa, 1890’dan önce tüm öğrenciler içerisinde yabancıların oranı, yüzde 8 iken 1904’te yüzde 11, 1907’de yüzde 14, 1911’de yüzde 19,5 ve savaş öncesinde %19’du.

Osmanlı öğrencileri, aynı dönemde Paris’teki tüm yabancılar arasında ciddi bir paya sahiplerdi. Nitekim 1890 ile 1899 yılları arasında, oranları yüzde 10’dan 13’e veya 14’e kadar yükselmişti. Sultan II. Abdülhamid’in tahtan indirildiği 1909’da yüzde 4,2’ye gerilemişken sonra tekrar artma eğilimine girmiştir. Ancak bu öğrencilerin, kendi hesabına gidenleri ve özellikle Jön Türk hareketine mensup firarî öğrencileri de içerdiğini ifade etmeliyiz.

II. Abdülhamid Döneminde Yurtdışı Eğitim
II. Abdülhamid Döneminde Yurtdışı Eğitim

Yurdışı Eğitiminde Cenevre’nin Önemi

Aynı şekilde 1896’nın sonlarından itibaren Jön Türk muhalefetinin merkezi konumuna terfi eden Cenevre’nin de yurtdışı eğitimde yükselişe geçtiği görülür.

İsviçre’nin Saraya karşı muhalefette uygun siyasî koşullara sahip olmasının yanında faaliyetler için Fransız kültürü ve dilinin hâkim olduğu bölgelerin ve dolayısıyla Cenevre’nin tercih edilmesi tesadüfi değildir. Aslında bu dönemde devlet tarafından İsviçre’ye öğrenci gönderilmemiştir. Ancak Fransa’dakilerle birlikte İsviçre’deki Jön Türklere ileriki bölümlerde değineceğimiz siyasî sebeplerden ötürü öğrenci bursu bağlanmıştır.

1890’lı yılların ortalarından itibaren Cenevre, kısa bir süre sonra da tüm Fransız İsviçresi, çok sayıda öğrencinin siyasî sebeplerden dolayı İstanbul’dan kaçmasıyla birlikte Müslüman Osmanlılar için de gözde bir tahsil yeri olacaktı. Kendi ifadesiyle 1895’te matematik tahsilini tamamlamaya gelen Mithat Şükrü’nün (Bleda) asıl gayesi, Jön Türk hareketine katılmaktı.

Ancak 1897’nin sonlarında sayıları 25’i bulan ve Jön Türk hareketinin öncü isimlerinin de yer aldığı öğrencilerden sadece 5’i üniversitelerdeki dersleri düzenli olarak takip etmekteydi. II. Meşrutiyet’in ilanını müteakip İsviçre’ye devlet tarafından da öğrenciler gönderilmeye başlanacaktı.

Yurtdışı Eğitimde Almanya’nın Önemi

Sultan II. Abdülhamid döneminde Almanya, yurtdışı tahsilde, Fransa’dan sonra en fazla tercih edilen ülke olmuştur. Bu artışta, Almanya ile siyasî ve askerî yakınlaşmanın etkisi büyüktür.

1878 Berlin Anlaşması’ndan sonra İngiltere, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunan politikasından vazgeçmiş, parçalanmasına yönelik bir çabaya girmiştir. Bu şartlarda denge siyaseti güden Sultan II. Abdülhamid, Avrupa’nın yükselen gücü Almanya’ya yönelmiştir.

Osmanlı-Alman yakınlığı bilhassa, padişahın 1880’de birçok sivil ve asker uzman talebinin 24 Aralık 1882’de kabulüyle büyük bir ivme kazanmıştır. Askerî ıslahat için gelen birçok Alman subay, üst rütbeler ve unvanlar verilerek Osmanlı ordusunda istihdam edilmişlerdir. Aynı şekilde 1883’ten itibaren Almanya’ya eğitim amacıyla gruplar halinde subaylar gönderilmeye başlanmıştır.

Almanya’ya gönderilenlerin büyük çoğunluğunu da, bu subaylar teşkil etmiştir. Tüm bu gelişmeler, Osmanlı askerî kurumlarında 1918’e kadar sürecek ciddi bir Alman etkisine ve hatta hâkimiyetine yol açacaktı.

Yurtdışı eğitimde İngiltere’ye rağbet edilmemiştir. Birkaç Bahriye subayının dışında bu ülkeye hiçbir öğrenci gönderilmemiştir. Hâlbuki Osmanlı Bahriyesinin eğitim, usul ve teşkilatlanmasında İngiliz modeli esas alınmıştı. Bu döneme kadar Osmanlı Bahriyesine birçok üst düzey İngiliz danışma heyeti ve uzman gelirken yurtdışı eğitim için de tek adres İngiltere olmuştu. Ancak II. Abdülhamit dönemiyle rotada sapmalar olmaya başlamış, ilk defa Osmanlı Bahriyesinde üst düzey danışmanlık yapmak üzere Alman subaylar ve uzmanlar görev almış, Fransa ve Belçika’nın yanında kara devleti olan Almanya’ya bahriyeli gönderilmiştir.

Diğer taraftan okuma maliyetinin oldukça yüksek olması, İngiltere’nin cazibesini zayıflatan bir diğer faktördü. Keza Avrupa’daki öğrencilerin kimlikleri ve sayılarının bildirilmesine yönelik emre binaen Londra Büyükelçisi Kostaki, İstanbul’a gönderdiği resmi cevapta (28 Aralık 1897); tahsil ve diğer masrafların ‘fevkalade galî’ olmasından dolayı Londra’da öğrenim veya ikamet amacıyla sadece iki kişinin bulunduğunu ifade etmektedir.

Yurdışı Eğitimde Rusya’nın Önemi

Avrupa dışında Osmanlıların yurtdışı tahsili gördükleri tek ülke ise Rusya’dır. Bu ülkeye ihtisas görmek üzere Mekteb-i Harbiye mezunu beş subay gönderilmiştir.

Erkân-ı harp Yüzbaşı Salih Sabri ile piyade Yüzbaşı Ahmed Sedat, Rusça öğrenmek üzere 1887’de Petersburg’a gitmiştir. Her iki subay, orada Hassa Ordusu subaylarının nişan talimi gördükleri okula kabul edilmişlerdir.

Tahsilleri esnasında rütbeleri terfi etmiş ve nişanlarla taltif edilmişlerdir. Ahmed Sedat Efendi, yurda döndükten sonra Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Tercüme Şubesi’nde görevlendirilmiş, aynı zamanda Mekteb-i Harbiye’de Rusça öğretmenliği yapmıştır. Basılmış eserleri, Rusça-Türkçe Cep Lügati, Rusçadan Türkçeye Mükâleme, askerî terimleri içeren Rusça-Türkçe Lügati, Mekteb-i Harbiye’de okutulan Rusça ve Türkçe Gramerdir.

Salih Sabri Bey ise öğrenimini tamamladıktan sonra şehbender olarak atanmıştır. Rusya’ya giden diğer üç kişi, süvari sınıfından olup, 1892’de “Kazak usulünde talim” öğrenmeye gönderilen Sıdkı, Mehmed Sadık ve Ahmed Feyzi efendilerdir. Bu üç subay, 1896’da tahsillerini tamamlayarak yurda dönmüşler, IV. ve V. Ordu-yı Hümayun merkezlerinde kurulan Hamidiye Süvari Alayları’nda istihdam edilmişlerdir. Bu alayları teftiş etmek ve öğrendikleri Kazak usulünün uygulanmasına yönelik düşüncelerini rapor etmekle görevlendirilmişlerdir.

İki devlet arasındaki tarihten gelen husumete ve yeni bitmiş büyük bir savaşa (1877-78 Osmanlı-Rus Harbi) rağmen atılan bu adım, Sultan II. Abdülhamid’in izlediği politikanın rasyonel ve pragmatik esaslara dayandığını gösteren önemli bir işarettir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu