İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Sevr Barış Antlaşması (10 Ağustos 1920)

Sevr Barış Antlaşmasının İmzalanması

İtilaf Devletleri, 18-26 Nisan 1920’de İtalya’nın San Remo kentinde Osmanlı Devleti’nin de durumunu görüşmek üzere bir konferans düzenlediler. Hazırladıkları antlaşma şartlarını Paris’e çağırdıkları Osmanlı Hükumeti temsilcilerine bildirdiler. Osmanlı yönetimi, barış projesini görüşmek üzere 22 Temmuz 1920’de Padişah’ın başkanlığında bir Saltanat Şurası topladı. Şura üyelerinden çekimser kalan Rıza Paşa dışında herkes antlaşmanın imzalanması yönünde görüş bildirdi. Bunun üzerine oluşturulan heyet Paris’e gitti ve Sevres (Sevr) Kasabası’nda 10 Ağustos 1920’de Sevr Barış Antlaşmasını imzaladı.

Sevr Barış Antlaşmasının Kabulü İçin Yunan Taarruzu

İtilaf Devletleri I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti dışındaki İttifak Devletleriyle barış antlaşmaları imzalamıştı. Galip devletlerin Osmanlı Devleti ile barış antlaşması imzalamasını geciktiren bazı nedenler vardı. Bu gecikmenin nedenleri olarak İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ni paylaşmadaki anlaşmazlıkları, İzmir’in Yunanlılara verilmesiyle İngiltere ile İtalya arasındaki anlaşmazlık ve Türk milletinin işgallere karşı beklenmedik mücadelesi gösterilebilir.

1920’ye gelindiğinde İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükûmeti’ni istedikleri doğrultuda bir barış antlaşması imzalamaya zorluyordu. İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcilerinin katıldığı San Remo Konferansı’nda (18 – 26 Nisan 1920) barış antlaşmasının taslağı görüşüldü. Konferansta belirlenen barış antlaşmasının şartlarını bildirmek için Paris’e bir Türk heyetinin gelmesi talep edildi. Tevfik Paşa başkanlığında Paris’e giden Türk heyeti 11 Mayıs 1920’de kendilerine sunulan barış şartlarını “Antlaşma şartlarının bağımsız bir devlet anlayışıyla bağdaştırılması mümkün değildir.” diyerek antlaşmaya yanaşmadı.

Osmanlı Devleti’ne antlaşmayı kabul ettirmek isteyen İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu devreye soktular. Yunan birlikleri 22 Haziranda saldırıya geçti. İlerleyen Yunan birlikleri Balıkesir, Nazilli, Karamürsel ve Mudanya’yı ele geçirdiler. Trakya’dan Tekirdağ’a kadar işgal ettiler. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı Hükûmeti antlaşmanın kabul edilmesini kararlaştırdı. Anayasaya göre yapılacak bir barış antlaşmasının mecliste görüşülüp kabul edilmesi gerekiyordu. Mebusan Meclisi kapalı olduğundan padişah ve Damat Ferit Paşa, eski komutanlardan ve nazırlardan oluşan bir Saltanat Şurası topladılar (22 Temmuz 1920). Yapılan görüşmeler sonunda antlaşmanın kabul edilmesine ve Bağdatlı Hadi Paşa, Rıza Tevfik Bey ve Reşat Halis Bey’den oluşan bir heyetin Fransa’ya gönderilmesine karar verildi.

Sevr Antlaşmasına Göre Sınırlar
Sevr Antlaşmasına Göre Sınırlar

Fransa’ya giden Türk Heyeti Paris yakınlarındaki Sévres (Sevr) kasabasında 10 Ağustos 1920’de Sevr Barış Antlaşması’nı imzaladı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan devletlerle yapılan barış antlaşmalarından en geç imzalananı Sevr Barış Antlaşması’dır. Bunun nedeni İtilaf Devletleri arasında Osmanlı topraklarını paylaşma konusunda yaşanan anlaşmazlıktır.

Mustafa Kemal başkanlığındaki BMM, Sevr Anlaşması’na çok büyük bir tepki gösterdi ve uygulanmasına izin vermeyeceğini bildirdi. 17 Ağustos 1920’de Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın BMM’ye telgrafla sunduğu öneri oylanarak kabul edildi ve buna göre Sevr Antlaşması’nın imzalanmasına karar verenler ve imzalayanlar vatan haini ilan edildi.

Kazım Karabekir Paşa
Kazım Karabekir Paşa

Sevr Barış Antlaşması Maddeleri

Siyasi Hükümler ve Sınırlar

  • Doğu Trakya ve Batı Anadolu (İzmir ve civarı) Yunanlılara verilecekti. (İzmir Türklerde kalacak ama yönetimi Yunanlılara verilecekti.)
  • Mardin, Urfa, Antep ve Suriye Fransızlara bırakılacak, Adana’dan Kayseri ve Sivas’ın kuzeyine kadar olan bölge Fransız nüfuzunda olacaktı.
  • Arabistan ve Musul dâhil Irak, İngiltere’ye bırakılacaktı.
  • Aydın ve Çine Çayı’ndan itibaren Batı Anadolu İtalyanlara bırakılacaktı.
  • Rodos ve On İki Ada İtalyanlara, diğer Ege Adaları Yunanlılara bırakılacaktı.
  • Ordu, Samsun, Tokat, Amasya, Sinop, Çorum, Kayseri’nin doğusu, Çankırı, Ankara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak ve Bilecik Osmanlı Devleti’ne bırakılacaktı.
  • İstanbul, başkent olarak kalacak ancak Osmanlı Devleti barış şartlarına uymazsa İstanbul da Türklerden alınacaktı.
  • Boğazlar savaş zamanında bile bütün gemilere açık olacak. Uluslararası bir Boğazlar Komisyonu kurulacak. Türk üyesi bulunmayacak olan bu komisyonun ayrı bir bütçesi ve ayrı bir bayrağı olacaktı.
  • Osmanlı Devleti’nde yaşayan her topluluk dil, din, mezhep özgürlüğünü kullanabilecek ve herkes eşit olacaktı.
  • Hicaz, bağımsız bir devlet olacaktı. Osmanlı Devleti, Mısır üzerindeki haklarından feragat edecekti.
  • Doğu Anadolu’da iki yeni devlet kurulacaktı.

Askerî Hükümler

  • Osmanlı ülkesinde mecburi askerlik kaldırılacaktı.
  • Asker sayısı 50.700 olacak, ordunun ağır silah ve uçakları olmayacaktı.
  • Deniz gücü sınırlı olacak, on üç küçük gemiyi geçmeyecekti.

Ekonomik Hükümler

  • Adli ve mali kapitülasyonlar en ağır şekilde tüm müttefik devletlere açık olacaktı.
  • Osmanlı Devleti maliyesi tamamen İtilaf Devletlerinin denetiminde olacaktı. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlı Devleti temsilcilerinden oluşan bir komisyon bütçeyi hazırlayacaktı. Osmanlı Devleti üyeleri komisyonda sadece danışmanlık yapacaktı.
  • Osmanlı Devleti savaş sonrası tazminat ödeyecekti.

Sevr Antlaşması’nın Uygulanmasına İzin Verilmeyen Maddeleri

  • İstanbul ve çevresi ile Anadolu’nun bir bölümü Osmanlı Devleti’nde kalacak, azınlık hakları gözetilmez ise İstanbul Türklerin elinden alınacak.
  • Boğazlar bütün devletlerin gemilerine açık olacak, uluslararası bir komisyon tarafından yönetilecek, bu komisyonda Türk üye bulunmayacak.
  • Osmanlı ordusu, Jandarma gücü dâhil 50.700 kişi ile sınırlı olacaktı. Osmanlı kara kuvveti, gönüllü olarak askere yazılanlardan oluşacak.
  • Azınlıklara genişletilmiş haklar verilecek.
  • Kapitülasyonlardan tüm devletler yararlanacak.
  • Osmanlı kaynaklarını korumak ve arttırmak için bir mali komisyon kurulacak, bu komisyon Osmanlı bütçesini kontrol edecek.
  • Antalya, Konya, İçbatı Anadolu ve On İki Ada İtalya’ya bırakılacak.
  • Ege Bölgesi, Doğu Trakya ve diğer ge adaları Yunanistan’a verilecek.
  • Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Lübnan’da Fransızlar manda yönetimi kuracak.
  • Irak ve Ürdün başta olmak üzere Arap topraklarında İngilizler manda yönetimi kuracak.
  • Suriye, Irak ve Türkiye arasındaki bölgede bir Kürt devleti kurulacak.
  • Türkiye, Ermenistan’ı özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanıyacak, bu devletin sınırlarını ABD Başkanı Wilson çizecek.
  • Osmanlı Hükumeti, geçerli neden olmaksızın hiçbir ulusun bilginlerini kazı yapmaktan yoksun bırakamayacaktı.
Sevr Antlaşmasını İmzalayan Heyet
Sevr Antlaşmasını İmzalayan Heyet

Sevr Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin imzaladığı son antlaşmadır. Osmanlı Mebusan Meclisi Misakımillî kararlarını kabul etmişken İstanbul yönetimi bu antlaşmayı kabul etmekle ulusal iradeye ters düşmüştür ve anayasaya aykırı davranmıştır. Çünkü Osmanlı Anayasası olan Kanunu Esasiye’ye göre bir barış antlaşmasının, Meclis-i Mebusan’ın onayından geçmesi gerekiyordu. Bu antlaşma ile toprakları paylaşılan, ordusu güçsüzleştirilen, ekonomisi İtilaf Devletleri’nin kontrolüne giren Osmanlı Devleti ve Türk milleti yok sayılmıştır. Sevr Antlaşması Anadolu halkının BMM liderliğindeki direnişi karşısında yürürlüğe konulamamıştır.

Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçtiği günlerde Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri tarafından topraklarının paylaşılmasına karar verilmiş bir ülkeydi. Kurtuluşu, düşman devletlerinin her dediğini yapmakta gören bir hükumet tarafından yönetiliyordu. Millet karanlık ve belirsizlik içinde başsız ve savunmasız kalmıştı. Bulundukları çevrede kurtuluş çareleri arayan bazı grupların çabaları hem yetersiz hem de ülke bütünlüğünü sağlamaktan uzaktı.

Bu koşullar altında Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, askerlik mesleğinden istifa edip yetkisiz kalmasına, ekonomik ve askerî yetersizliklere, tutuklanma girişimlerine, düzenlenen kongrelerin engellenme çabalarına rağmen milletinden alacağı desteğe güvenerek mücadele etti. Bu güvenini hiçbir zaman kaybetmedi.

Örgütleyici gücü, vatanseverliği ve liderlik özellikleri ile halkın kendi içinde geliştirdiği tepkiyi ulusal örgütlenmeye ve topyekün bir mücadeleye dönüştürüp askerî eylemlerle birleştiren Mustafa Kemal, ulusal mücadelenin lideri olmuştur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu