Türk Tarihi

Osmanlı Toplum Yapısı

OSMANLI TOPLUM YAPISININ TEMEL DAYANAKLARI

“Toplum hayatının oluşması ve sağlıklı işleyebilmesi için Allah insanları farklı kabiliyetlerde yaratmıştır. Her toplum üyesinin, kendi kabiliyeti ve bilgi birikimine göre iş yapması ve emeğine uygun bir gelire sahip olması gerekir. Toplum hayatının uyumlu bir biçimde işleyebilmesi ancak bu yolla sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle toplumda yapılan işe göre sınıflandırma gereklidir.

İnsanlar, farklı mizaç ve tutumlara sahiptirler. Toplum hayatı için bunlar arasında meydana gelebilecek haksızlıkların önüne geçmek, emniyeti sağlamak ve adalete dayalı bir toplum düzeni kurmak ve bunu sürdürebilmek için bir yönetici güce -devlet gücüne- dolayısıyla bir hükümdara her zaman ihtiyaç duyulmuştur. Osmanlı toplum düzeninin temelini oluşturan ve “hakkaniyet çemberi” olarak adlandırılan anlayışa göre: “Dünya barışı adaletle sağlanabilir; dünya duvarı devlet olan bir bahçedir; devletin düzenleyicisi kanundur. Kanunun koruyucusu mülk (hükümranlık)tür; mülke, yani ülke ve halkı bütünleştirecek devlet kuracak iktidara sahip olmak için sağlam bir ordu gerekir; ordunun bakımı için servete ihtiyaç vardır; bu serveti sağlayabilmek için bolluk ve huzur içinde yaşayan bir halka (raiyyet) sahip olunmalıdır; halkın bolluk ve huzur içinde yaşaması adaletle yönetilmesine bağlıdır.”

Prof. Dr. Bahaeddin YEDIYILDIZ, “Klasik Dönem Osmanlı Toplum Yapısına Genel Bir Bakış”, Türkler Ansiklopedisi, C 10, s. 184-185 (Özetlenmiştir.).

Toplum düzeni ve barışının temeli olarak kabul edilen bu sistemin (hakkaniyet çemberi) sorunsuz işletilmesi düşüncesiyle Osmanlı toplumu askerî (yönetici) ve reaya (yönetilenler) olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılmıştı.

Osmanlı Devletinde Yönetenler

Osmanlı Devletinde Yöneticiler
Osmanlı Devletinde Yöneticiler

Askerî sınıf, padişahın dinî ve idari yetki tanıdığı her türlü vergi yükümlülüğünden muaf olan devlet görevlilerinden oluşuyordu. Bu sınıfın başında padişah ve saray görevlileri bulunmaktaydı. Müslüman olması şartı aranan yönetici sınıfın üyeleri saray halkı, seyfiye, ilmiye ve kalemiye mensuplarındandı.

Saray Halkı

Osmanlı padişahları üç buçuk asır süresince Fatih’in yaptırdığı Topkapı Sarayı’nda oturdular. Padişahın meskeni olan bu sarayda halkla ilişkiler, yabancı devlet temsilcileriyle görüşmeler ve devlet törenleri yapılırdı.

Seyfiye

Arapça “seyf” kelimesinin anlamı kılıçtır. Bu kelime isim olarak kullanıldığında yönetim görevinde bulunan askerî zümreyi ifade eder. Bu sınıfın tabanını eyaletlerde tımarlı sipahiler, merkezde kapı kulu askerleri teşkil ediyordu. Sadrazam, vezirler, beylerbeyi ve sancak beyleri, kapı kulu zabitleri ve neferleri ile tımarlı sipahiler ve deniz askerleri bu gurubun üyeleriydi. Ayrıca vergi muafiyeti ile kendilerine çeşitli hizmetler yaptırılan muaf ve müsellemler de seyfiyenin diğer üyeleriydi. Kapı kulu askerleri, enderun hizmetlileri, kale  uhafızları, subaşıların maaşları (ulûfe) hazineden nakit olarak verilirdi. Tımarlı sipahiler, sancak beyleri, beylerbeyive vezirler ise hizmet karşılığı olarak dirlik alırlardı.

İlmiye

Din, adalet ve eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunanlar ve bilginler ilmiye sınıfını oluşturmaktaydı. Şeyhülislam, kadıasker, kadılar, müftüler, müderrisler, imamlar, müezzinler ve medrese öğrencileri bu sınıfının üyeleriydi. İlmiye sınıfı mensupları eğitimin ücretsiz olduğu medreselerde yetişiyordu.

Kalemiye

Devlet dairelerinde çalışan her seviyedeki idari memurların oluşturduğu üst seviye bürokrat zümre, kalemiye sınıfını oluşturmaktaydı. Defterdar, nişancı, reisülküttap ve divan kâtipleri bu sınıfın üyeleriydi.

Müslüman ailelerden seçilen kalemiye üyeleri, çalıştıkları bürolarda, usta-çırak ilişkisi içinde yetiştirilirlerdi. Çıraklar sabahları görevli bulundukları kalemlerde mesleki eğitimlerini görür, öğleden sonra İslami bilgilerini ve genel kültürlerini arttırmak için medreselerde veya büyük camilerde derslere devam ederlerdi. Bunlar yetenek ve başarı durumlarına göre kalfalığa ve ustalığa yükselirlerdi.

Yönetilenler

Osmanlı Devletinde Esnaf
Osmanlı Devletinde Esnaf

Tüccar ve Esnaf

Tüccarlar reayanın en önemli gruplarından biri olup zorunlu tüketim maddelerini alma, taşıma, depolama ve üretim için gerekli malzemeyi teminle ilgileniyorlardı. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılama işini tacirler ve toptancılar üstlenmişti. Rumlar, Yahudiler ve Ermenilerin yanı sıra Türkler de ticaretle uğraşıyorlardı. Osmanlı şehir halkının bir diğer grubu da esnaftı. Mahalli üretim ve ticaret esnaf tarafından yapılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılda iki yüz yirmi beş değişik meslek sahibi yani esnaf vardı. Kâğıtçı, ciltçi, terzi, kürkçü, kalaycı, telci, kılıççı, kalkancı, çadırcı, bıçakçı, iğneci ve berberler bunlardan bazılarıydı. Küçük ticaret erbabından ve zanaatkârlardan oluşan esnaf, hem iş kollarıyla ilgili ham maddeyi işleyerek üretim yapıyor hem de bunların satışıyla meşgul oluyorlardı.

Köylüler

Osmanlı nüfusunun büyük kısmı köylerde yaşamaktaydı. Tımar beyleri, çiftçi aileleri, mukataa usulüyle toprağı işleyenler, mülk sahipleri, müsellemler ve muaflar köy nüfusunu oluşturmaktaydı. Köylülerin büyük bir bölümü ise “çifthane sistemi” ile devletin kendilerine tahsis ettiği raiyyet çiftliklerini işleten ailelerden oluşmaktaydı. 100–150 dönüm arasında tahsisi yapılan bu çiftlikler satılamaz, hibe olarak verilemez ve vakfedilemezdi. Fakat babadan oğula bir işletme olarak geçerdi. Köylü işlediği bu toprağa karşılık  çift vergisi” öderken ürettiği ürün için de ayrıca vergi öderdi. Hukuken bir dirlik sahibinin reayası olan köylünün temel görevi toprakları işlemekti. Kürekçilik, marangozluk, kuşçuluk, madencilik ve çeltik işleri de köylüler tarafından yapılırdı. Köylerde çiftlik sisteminin korunması ve sürekli denetimin yapılması maksadıyla tımar sahipleri de oturmaktaydı. Ayrıca dizdar, mülazım, hizmetkâr gibi kale görevlileri; şeyh ve fakih gibi din adamları; subaşı, kethüda, çeribaşı ve korucu gibi yerel yöneticiler de köylerde oturmaktaydı.

Göçebeler (Konargöçerler)

Osmanlı toplumunda hayvancılıkla uğraşan göçebeler şehirlerin et, yağ, yoğurt, tereyağı ve peynir ihtiyaçlarının çoğunu karşılarlardı. Hayvan sayısına göre devlete “ağıl resmî” ve otlakların kullanılmasına karşılık “kışlak ve yaylak resmî” öderlerdi. Çok az da olsa tarımla uğraşanlar vardı. Sefer yolları üzerinde bulunanlardan geçici askerî hizmete alınanlar nakliye işlerinde görevlendirilirlerdi. Ayrıca vergimuafiyeti karşılığında yol kavşak ve dağ geçitlerinin korunmasında görev alırlardı. Sahillerde yaşayanlar donanma için malzeme sağlamak ve gemi yapımında çalışmak zorundaydılar.

Yeni fethedilen yerlere göçebelerin yerleştirilmesi sonucu Anadolu’da Van Gölü çevresi, Diyarbakır, Maraş ve Sivas arasında Bozok ve Toroslar’da yoğun olarak göçebe nüfusu oluşmuştu.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu