Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

Orta Doğu’da Su Sorunu

XIX. yüzyılın sonlarında, Orta Doğu’da
devletler arasındaki ilişkileri, güvenliği ve barışı etkileyen önemli etkenlerden biri de “su sorunu” dur. Bu
sorun, su kaynaklarına sahip olma ya da bunlardan daha çok yararlanma amacıyla yapılan
girişimlerden dolayı ortaya çıkmıştır.

Orta Doğu’nun başlıca su kaynakları: Dicle, Fırat, Asi, Şeria ve Nil nehirleridir. Bu nehirlerin
kaynaklarının ve denizlere döküldükleri yerlerin farklı ülkelerin topraklarında bulunmasından
dolayı
devletler arasında suyun paylaşılması ile ilgili gittikçe büyüyen sorunlara sebep olmuştur.
Nil Nehri, Mısır, Sudan ve Etiyopya; Şeria Nehri ise Ürdün, Suriye ile İsrail arasında suyun kullanımı
konusunda ciddi sorunlara yol açmaktadır.

Asi Nehri, Lübnan’dan doğmakta, Suriye’den geçip Türkiye’den Akdeniz’e dökülmektedir. Bu nehir
üzerinde Lübnan ve Suriye barajlar inşa etmiştir. Özellikle yaz aylarında Lübnan ve Suriye’nin yoğun
sulama faaliyetlerinde bulunması Türkiye’nin, nehrin sularından yeteri kadar istifade etmesini engellerken
Türkiye ve Suriye arasında da sorun oluşturdu. Suriye, Türkiye’nin nehir sularının
paylaşımı ve
su tasarrufu konularında yaptığı anlaşma girişimlerine karşılık vermeyerek anlaşmanın yapılmasını
engellemektedir.

Türkiye, Keban Barajı projesi ile Dicle ve özellikle Fırat akarsularının kullanımının bir anlaşmaya
bağlanması amacıyla Suriye ve Irak’a 1965’te ortak bir toplantı yapılması teklifinde bulundu. Ancak,
Türkiye’nin Dicle ve Fırat nehir sularının yanı sıra Asi Nehri sularının da bu görüşmede ele alınması
önerisi üzerine bu toplantı gerçekleşmedi.

1970’li yılların başlarından itibaren Türkiye’nin GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi)’ı uygulamak
üzere çalışmalara başlaması, Dicle ve Fırat nehirlerinden yararlanan Suriye ve Irak tarafından tepkiyle
karşılandı. Bu iki devlet, diğer Arap devletlerinden bazılarını da yanına alarak Türkiye’nin bu projesini
engellemek için çalışmalar yaptı. Dünya Bankasının proje kapsamındaki kredilerinin kesilmesine
neden olan bu girişimler, projeyi Türkiye’nin kendi kaynakları ile gerçekleştirmesi gerekliliğini ortaya
çıkardı. Türkiye, Atatürk Barajı’nda 13 Ocak 1990’dan itibaren su tutmaya başlayacağını ve bir ay
süreyle Fırat Nehri’nin sularının akışını durduracağını açıkladı. Bu gelişme Suriye ve Irak başta olmak
üzere Arap devletlerinin sert tepkisi ile karşılandı. Böylece Dicle ve Fırat’ın sularının kullanımı ve
paylaşılmasından doğan “su sorunu” açıkça ortaya çıktı. Dicle ve Fırat üzerindeki egemenlik
haklarından taviz vermeyeceğini vurgulayan Türkiye, sorunun barışçı yollarla çözülmesine çalıştı.

Bu doğrultuda 1987’de Şam’da imzalanan “Ekonomik İş Birliği Protokolü” çerçevesinde Türkiye,
Fırat Nehri’nden, Suriye’ye saniyede 500 metreküp su bırakmayı kabul etti. Ayrıca Fırat ve Dicle’nin
suyunu Arap Yarımadası’na kadar akıtacak “Barış Suyu Projesi”ni ortaya attı.

Türkiye’nin su sorununu aşmaya yönelik çalışmaları Suriye’nin paylaşım stratejisi nedeniyle bir
sonuç vermedi. Ayrıca Fırat Nehri üzerinde Birecik Barajı’nın yapılmaya
başlanması Suriye’nin, Dicle
üzerinde Ilısu Barajı’nın yapılması Suriye ve Irak’ın tepkilerine sebep oldu.

1990’lı yıllarda Türkiye ile Suriye ve Irak arasında devam eden “su sorunu”, 1999-2001 yılları
arasında bölgede kuraklığın da görülmesiyle gerginliği oldukça artırdı. Türkiye, projeler yoluyla suyun
daha verimli kullanılmasını önerirken Suriye’nin Fırat ve Dicle için paylaşım tezi
sunması sorunun
çözümünü engellemektedir.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu