Osmanlı Devleti Tarihi

Muharrem Kararnamesi Hükümleri ve Kararname Konusunda Tartışmalar

Muharrem Kararnamesi Hükümleri

Muharrem Kararnamesi’nin hazırlık çalışmaları 1 Eylül 1881’de başladı ve aynı yılın Aralık ayı sonunda tamamlandı. Avrupalı alacaklıların delegeleri, İngiliz temsilcisi Robert Bourke, Fransız temsilcisi J.Valfrey, Avusturya-Macaristan temsilcisi Baron de Myr, Almanya temsilcisi Dr. Justizrath Primker, İtalyan temsilcisi F.Matıcard’den oluşmaktaydı. Buna karşılık komiser olarak Osmanlı hükumetini Maliye Nâzırı Münir Bey, Divan-ı Muhasebat reisi Ohannes Çamiş, Maliye Nezareti müşavirlerinden Wettendorff Bey, Hariciye Nezareti müsteşarı Gesher Efendi, Gümrük Dairesi müsteşarı Bertram Efendi temsil ediyorlardı.

Tasfiye amacıyla ele alınan Osmanlı borçları arasında Mısır Vergisi ile garanti edilmiş olan borçlarla Fransa ve İngiltere hükumetleri tarafından garanti edilmiş olanlar, garantilerinin sağlamlığı dolayısıyla konu dışı bırakılmışlardı. Aynı şekilde dalgalı borçlar da özellikleri dolayısıyla gündem dışı bırakıldığı için Muharrem Kararnamesi’nin aşağıdaki tabloda görülen borçların tasfiyesiyle ilgilendiğini anlamaktayız.

Yalnız bu ele alınan borçların -Hammond projesinde belirtildiği gibi- nominal değerleri ile Osmanlı hükumetinin fiilen kullanabildiği değerleri arasındaki büyük farklar gözetilerek bir indirim operasyonu yapılmıştır. Buna göre kararnamenin 1.maddesi henüz itfa edilmemiş olan borçlara Ramazan tahvillerinin toplam değeri de eklenip ortalama ihraç değerleri ele alınarak bir indirime tabi tutulmuştur. Bu şekilde sermaye değeri indirilen borçlara 1881 sonuna kadar ödenmemiş olan faizlerin karşılığı olmak üzere %10 oranında bir ilave yapılmıştı.

Muharrem Kararnamesi ile Tenzil Edilen Osmanlı Borçları
Muharrem Kararnamesi ile Tenzil Edilen Osmanlı Borçları

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, bu indirime alacaklıların Osmanlı Devleti, yani borçlu lehinde büyük fedakarlıklara katlandığı yorumuna yol açmaktadır. Nitekim Muharrem Kararnamesi arefesinde tedavülde bulunan Osmanlı tahvillerinin sermaye değeri 4.965.821.000 frank olduğuna göre, Osmanlı Hazinesi lehine alacaklıların yaptığı fedakarlığın 2.119.206.332 franka yükseldiği anlaşılmaktadır. Ancak alacaklıların nominal değerin % 30’unu bile ödemeden sahip oldukları tahvilleri düşünür, Avrupa borsalarında geçerli olan ihraç yüzdelerini de hesaba katarsak, böyle bir fedakarlıktan bahsetmek abes olur.

Yukarıdaki tablo, Osmanlı borçlarının Muharrem Kararnamesi ile ne oranda tenzil edildiğini göstermektedir.

Tabloda görüldüğü gibi, nominal değerleri üzerinden % 52 oranında indirilmiş görünen, fakat (Galata bankerlerinin alacakları sadece Rüsum-ı Sitte uygulamasının ilk yılı sonunda gerçek ana para ödenmesi suretiyle ortaya çıkmış bir rakam olduğu için) gerçek indirimin bu orandan biraz daha yüksek olduğu anlaşılan Osmanlı borçları, tablodaki A, B, C, D, serilerine ayrılarak bir konversiyon planına bağlanmıştı. Bu plana göre yukarıdaki serilere bağlanmış olan bütün tahvillerin Paris, Londra ve Osmanlı Bankası’nca üzerlerine “Muharrem Kararnamesi ve Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin daha sonraki kararlarına bağlı tahvilat” kaşesi vurulacaktı.

20 Kasım 1884’te bu kaşeli tahviller Konversiyona Tâbi Tutulmuş Yeni Osmanlı Düyun-ı Umumiyesi Tahvilleri ile değiştirilmeye başlanmıştı. Bu yeni tahvillerin faiz ve amortisman usulleri hakkında bilgi vermeden önce Galata bankerlerinin Osmanlı hükumetinden olan alacağının akıbeti konusuna değinmek gerekir.

Galata bankerleri ve Osmanlı Bankası ile Osmanlı hükumeti arasında imzalanan 22 Kasım 1879 tarihli “Rüsum-ı Sitte” adlı anlaşma, Muharrem Kararnamesinin üç numaralı ekinde şu şekilde ele alınmıştı:

İlk olarak bu bankerlere hükumetin borcu 8.170.000 Osmanlı lirası (185.681.818 frank) olarak saptanmış ve bu alacakları karşılığı kendilerine yılda 590.000 Osmanlı lirası ödenmesi kararlaştırılmıştı. Bu para, Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne ait kılınan gelirlerden olmak üzere, öncelikle ödenecekti. Muharrem Kararnamesi yürürlüğe girince Osmanlı Bankası kendi alacağı dışında kalan, yani daha önce adlarını verdiğimiz bankerlerin alacaklarını kendilerine peşinen ödemişti. Bu şekilde bankerlerin alacağı Osmanlı Bankası’nın alacağına dönüşünce, bu bankanın alacağı da % 9.5 faizli ve 25 yılda ödenmek üzere, adına “Öncelik Tahvilleri” denilebilecek tahvillere dönüştürülmüştür. Bunun sonucu olarak “Rüsum-ı Sitte” alacakları Osmanlı Bankası’nın alacağı şekline girince, kararlaştırılan yıllık 590.000 Osmanlı lirası tutarındaki ödeme, ilerde göreceğimiz gibi Muharrem Kararnameki’yle konversiyona tâbi tutulan bütün borçlar için olduğu gibi, 4/5 oranında faiz ve 1/5 oranında anapara ödenmesine tahsis edilecektir.

Muharrem Kararnamesi’nin Osmanlı alacaklarını tatmin bakımından en önemli hükmü, Düyun-ı Umumiye İdaresi’ne terkedilen veridatın artması halinde faiz hadlerinin yükseltilmesi ve amortismanın hızlandırılması olanağının verilmiş olmasıydı. Bu hüküm Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin varidatı artırma çabalarını destekleyici olduğu için, Osmanlı alacaklıları tarafından ümit verici görünmekteydi.

Muharrem Kararnamesi’ne göre, yukarıdaki tasnife dahil edilemeyen Rumeli Demiryolları Tahvilatı (Lots Turcs) hariç, yeni tahvillere asgari % 1 faiz ödenmesini öngörüyordu. Bu % 1 ödenmeden anapara amortismanı için bir şey ödenmeyecekti. Tahsis edilen gelirde artış sağlandığında bu faiz % 4’e kadar çıkarılacaktı; varidat bu % 4 ödemeden sonra bir fazlalık arz ederse bu Osmanlı hükumetine devredilecekti.

Burada dikkat edilmesi gereken, bu % 1 oranındaki amortisman tahvil değerlerinin % 1 değil, elde edilecek hasılatın 1/5’i oranında olmasıdır. Bu şekilde tahvillerin hızlı bir şekilde amortismanı sağlanmış olacaktı. Nitekim Kararnamenin 12. maddesine göre, tahvillere % 1 oranında faiz ödendikten sonra, örneğin B serisini teşkil eden tahvillere geri kalan varidatın % 1/4’üne varabilecek bir meblağ amortisman payı olarak ödenecekti. Bu konuda uygulanması istenilen bir plana göre:

  • 1890’a kadar A serisi tahvilleri amortismana tahsis edilen varidatın hemen tümünü massetmiş olacaktı. B serisi ise ancak bu amortisman payı ödemelerinden % 0.03 oranında faydalanacaktı.
  • 1899’da A serisi tamamen amorti edilmiş olacak ve C serisi tahvilleri amortisman paylarını almak için devreye girecekti.
  • 1910’da B serisi tahvilleri tamamen itfa edilmiş olacak ve D serisi devreye girecekti.

D serisini teşkil eden Rumeli Demiryolları tahvilatı ile genel borçların amortisman paylarının ödenmesinin 1910’dan sonraya ertelenmesi, bu seriye giren tahvillerin değerini borsalarda bir hayli düşürmüştü. Bunu önlemek ve diğer seriler gibi bu D serisi tahvillerinin de amortismanını hızlandırmak için hükumet Osmanlı Bankası ile 30 Nisan 1890’da bir anlaşma yaparak öncelikli tahvillerin % 5 olan faizini % 4’e ve 25 yıl olan itfa süresini 41 yıla çıkararak bu borçların tahsisi için yılda ayrılmış olan 590.000 Osmanlı lirası tutarındaki varidat tahsisini 430.500 Osmanlı lirasına indirmişti. Böylece aradaki farkı teşkil eden 159.000 O.L.’nin 11.000 O.L’lik kısmı A, 49.500 O.L’lik kısımları da B, C ve D serisi tahvillerinin fevkalade amortisman işlemlerine tahsis edilmişti. Bu durumda D serisine giren Rumeli tahvillerinin Muharrem Kararnamesi ile durdurulmuş olan faiz ödemelerine olanak veren tahsisat bulunmuş oluyordu. Zira bu tahviller, kararnameden önce olduğu gibi, kura ile itfaya devam edilmekteydi ve bu şekilde itfadan geriye tahsisat kalırsa kurada çıkmış olan tahvillere ait faiz ödeniyordu. Bundan para artarsa tahvillerin kupon ödemeleri yapılıyordu. 1890’daki Osmanlı Bankası konversiyonundan sonra bu tahviller için ayrılan tahsisat artmış oluyordu.

Bu dört seriye ait tahvillerin itfası, tahsis edilmiş varidatın amortismanlara ait kısmı kullanılmak suretiyle, kararnamenin 12. maddesine göre Düyun-ı Umumiye Konseyi’nin kararıyla her altı ayda bir tahvilleri piyasadan satın alma yoluyla veya kura çekilişleriyle gerçekleştirilmekteydi. Bu ödemeler İstanbul, Paris, Berlin, Viyana, Londra ve Amsterdam’da yetkili banka ve banker kuruluşlarınca yapılmaktaydı.

Kararname Öncesi Tartışmalar

Muharrem Kararnamesi adıyla anılan anlaşma imzalanmadan önce Osmanlı tahvilatı hamilleri yabancıların temsilcileri ile Osmanlı hükumeti temsilcileri arasındaki müzakereler 13 Eylül 1881’de başlayarak 28 Aralık’a kadar sürmüştür.

Müzakere edilen konuların en önemlisi, mevcut borçların nominal değerine göre yüzde kaça indirileceği ve 1875 yılından beri ödenmemiş olan faizler ve anapara kuponları ödemelerinin akıbetiydi. Rusya’ya ödenecek savaş tazminatı Osmanlı Devleti’nin istediği şekilde ele alınacak mıydı? Osmanlı hâzinesinin üstünde en büyük yükü teşkil eden dalgalı borçlar anlaşma dışı bırakılacak mıydı, gibi sorular da gündemin başında yer almaktaydı.

İkinci önemli nokta, Galata bankerleriyle yapılmış olan Rüsum-ı Sitte anlaşmasındaki hükumetin Osmanlı Bankası ve bankerlere olan borçlarının tasfiyesi için karşılık olarak gösterilen altı verginin yönetimini de yeni kurulacak idare devralacağına göre, bankerlerin ve Osmanlı Bankası’nın alacaklarını da kendilerini tatmin edici bir plana bağlamak gerekiyordu. Aynı şekilde, diğer alacaklılar arasında özel ipoteklere bağlanmış krediler de bir sorun yaratıyordu. Alacakları bakımından öncelikleri evvelce kabul edilmiş olanlar bu haklarından vazgeçmek istemiyorlardı. Oysa bu önceliklerin sürdürülmesi yeni bazı düzensizliklere yol açabilirdi. Osmanlı hükumetinin önerdiği banka vasıtasıyla çözüm de delegeleri tatmin etmemekteydi. Bir banka işin tekniği icabı vergi ve rüsum gelirlerinin elde edilmesine müsait bir organizasyon olamazdı. Bunun için delegeler bağımsız, bu işin teknik tarafları gözetilerek kurulacak bir kurum üzerinde ısrar ediyorlardı.

Nihayet, uzun ve sabırlı tartışmalar sonunda anlaşmaya varılmış olmasına rağmen, basında ve malî çevrelerde türlü söylentilere rastlanmaktaydı. Fakat devrin padişahı 11. Abdülhamid günü gününe takip ettiği tartışmalar sonunda varılan kararı olumlu bulduğu için, eleştiri ve söylentileri bir an önce sona erdirmek amacıyla, tarihe Muharrem Kararnamesi adıyla geçen bu anlaşmayı onaylamıştı.

Gerçekte Muharrem Kararnamesi en iyi çözüm müydü, yoksa Osmanlı Devleti lehine olabilecek daha iyi çözümler ve alternatifler ortaya çıkabilir miydi sorusu gerektiği gibi tartışma konusu edilememiştir. Dünya tarihinde ilk defa olarak yabancıların alacaklarını tahsil için gelip o devletin başkentinde bir şirket kurarak devlet namına bir kısım vergi ve rüsumları tahsil etmeleri gerçekten ilginç bir olaydı. Yalnız peşin olarak şunu söylemek gerekir ki, Muharrem Kararnamesi ile kurulan Düyunu Umumiye İdaresi gerek vergi kaynaklarının ıslahı ve hattâ bunların artırılmasıyla ilgili gelir yaratıcı faaliyetleri teşvik ve düzenlemede, gerek vergi ve rüsum tahsili masraflarını asgariye indirmede, Osmanlı hükumetlerinin 1881’e kadar görülen vergi ve malî politika ve uygulamalarına nazaran çok daha başarılı olmuştur.

Muharrem Kararnamesi’nin sonuçlarını ve gereğini bir hizmet ithali olarak da ele almak mümkündür. İltizam usulü ile Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. yy sonlarından itibaren bazı vergilerin tahsilatını nakdî bedel karşılığında özel kişilere, yani mültezimlere vermesinin bazı hallerde % 80’e kadar varan varidat kaybına sebep olduğu düşünülürse, ilerde göreceğimiz gibi, Düyunu Umumiye İdaresi’nin bu kaybı % 10’un altına indirmesi bu çözüm şeklinin lehinde söylenebilecek en doğru sözdür.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu