Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

Küba Buhranı (1962)

Küba, 1930’dan beri diktatör Fulgencio Batista (Fulgensio Batista) tarafından yönetilmekteydi. Batista yönetimine karşı Fidel Castro’nun (Fidel Kastro) başlattığı mücadele 8 Ocak 1959’da başarıya ulaştı. Castro, kurduğu ilk hükûmette komünistlerden kimseye yer vermedi. 1959 Nisan’ında yaptığı konuşmasında “Biz her türlü diktatörlüğe karşıyız. Komünizme karşı olmamız da bundandır.” diyordu. New York’taki konuşmasında da “Ne hürriyetsiz ekmek ne ekmeksiz hürriyet, ne kişi diktatörlüğü ne de sınıf diktatörlüğü. Terörsüz ve ekmekli hürriyet, işte bu hümanizmdir.” diyordu.

Amerika ilk dönemden itibaren Castro’ya karşı mesafeli durdu. Küba’daki ayaklanmanın diğer Latin Amerika ülkelerine yayılacağı endişesi ve Castro’nun ülke içindeki kamulaştırmalarının ABD vatandaşlarına zarar vermesi, iki ülke arasındaki ilişkileri gerginleştirdi. ABD’nin ekonomik hâkimiyetinden kurtulmak isteyen Küba, 1960’ta SSCB ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek için antlaşmalar yaptı. Bu antlaşmalara göre 1960-1964 yılları arasında SSCB, Küba’dan 4,5 milyon ton şeker alacaktı. Ayrıca makine ve teçhizat alımı için %2,5 faizli 100 milyon dolar kredi verecekti. Küba’ya karşı aldığı ekonomik tedbirler yeterli olmayınca Fidel Castro’yu devirmek isteyen ABD, muhaliflere destek vererek Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaptırdı. Fidel Castro bu gelişmeler üzerine SSCB’den adanın güvenliği konusunda yardım talebinde bulundu. Bu istek Kruşçev tarafından kabul edildi.

Amerikan U-2 casus uçağı, 1962’de Ruslar tarafından Küba’da inşa edilmekte olan nükleer füze üslerini tespit etti. Rusya, bu füze üslerinden New York ve Chicago’yu (Şikago) vurabilirdi. Bu durum karşısında ABD Başkanı Kennedy, 22 Ekim 1962 akşamı radyo ve televizyonlarda yaptığı konuşmada Küba’ya Sovyet füzelerinin yerleştirildiğini, bunun Amerika kıtasının barış ve güvenliğine yöneltilmiş açık bir tehdit olduğunu belirterek bu füzelerin sökülmesi gerektiğini ifade etti.

ABD, Küba’yı abluka altına aldı ve Küba’ya giden bütün gemileri kontrolden geçireceğini, silah taşıyanları geri çevireceğini duyurdu. Sovyetler ile ABD arasındaki gerilim, nükleer silaha sahip iki süper gücün ilk kez doğrudan karşı karşıya gelmesine neden oldu. ABD ve SSCB bir nükleer savaşa doğru hızla sürüklenmekteydi.

SSCB, Amerikan kararlılığı karşısında geri adım attı. Küba’daki Sovyet füzelerinin sökülmesini kabulleneceklerini fakat ABD’nin de adayı işgal etmemesini ve Türkiye’deki Jüpiter füzelerini sökmesini istedi. Türkiye üzerinden yapılan bu pazarlık ABD tarafından kabul edildi. Türkiye’de kırgınlığa sebep olan bu gelişme, ABD’nin gerekli gördüğünde veya SSCB ile pazarlık söz konusu olduğunda Türkiye’yi feda edebileceğini ortaya koydu. İki süper güç, aralarındaki gerilime rağmen sorunun çözümü konusunda en başından itibaren diplomatik kanalları kullandı.

Amerika ve Rusya arasında yürütülen mekik diplomasisi ile çözülen meseleler ve ortaya çıkan gelişmeler şunlardır:

• Kruşçev, Küba’daki füzelerin söküleceğini ilan etti.
• Rus bombardıman uçakları Küba’dan ayrılırken ABD de deniz ablukasını kaldırdı.
• Nükleer savaş tehlikesi ortadan kalkmış oldu.
• Küba Buhranı, Çin ile SSCB ilişkilerinde gerilime neden oldu. Pekin, Moskova’yı devrimci davaya ihanet etmekle suçladı. SSCB’ye karşı oluşan güvensizlik Castro’yu Çin’e yakınlaştırdı.
• Kriz Türkiye’nin iki süper güç arasında sıkışmış olduğunu, ABD ile müttefik olmasına karşılık güvende olmadığını ortaya koydu.
• Küba Krizi’nin zirveye çıktığı 27 Ekim 1962, “nükleer savaşın eşiğinden dönülen gün” olarak nükleer silahsızlanma çabalarının başlangıcı oldu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu