Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

IMF’nin Yapısı ve Politikası

Özel Çekme Hakları olarak adlandırılan IMF kotası üye ülkenin IMF’ye mali katkısını, IMF’den alacağı krediyi ve büyük oranda örgütteki oy gücünü ortaya koyar. Ülkeler, IMF’den kotalarının üzerinde kredi almak zorunda kalırlarsa stand-by anlaşması imzalamak zorunda kalırlar. 1945’te kurulan IMF’nin yönetim yapısında süreç içinde önemli bir değişim olmamıştır. Yapılan düzenlemelere rağmen örgüte gelişmiş ülkeler, özellikle de ABD ve Batı Avrupa ülkeleri hâkimdir. Bu ülkelerin sahip olduğu kotalar toplamın yüzde 57,7’si, oy gücü ise yüzde 55,3’üdür. ABD tek başına kotalar toplamının yüzde 17,4’üne ve oy gücünün 16,5’ine sahip olduğundan veto hakkı olan tek devlettir.

IMF; küresel ekonomik krizlerde, özellikle de gelişmekte olan ülkelere yönelik politikalarında toplam talebin kısılması ve piyasa mekanizmasının geliştirilmesini esas almaktadır. Amacı ekonomik açığa sebep olduğu düşünülen talebi düşürmektir. Talep kısmaya ve dolayısıyla büyümeyi düşürmeye yönelik sıkı para ve maliye politikalarından oluşan istikrar programları, IMF tarafından ülkelere standart olarak sunulmaktadır.

Ekonomik çıkmaz içine giren ülkelere daraltıcı politikalar öneren IMF’nin standart reçeteleri genelde başarısızlık, kaos ve sosyal patlamalarla sonuçlanmaktadır. Bu uygulamaların etkilerini farklı ülkeler üzerinden görmek mümkündür. Arjantin’in IMF ile olan birlikteliği 1986 yılından 2006 yılına kadar kesintisiz bir biçimde devam ederken IMF, 1990’lı yılların başından itibaren sürekli bu ülkeyi yönlendirmiş ve ülkenin iflas etmesinde ana rolü oynamıştır. Endonezya, 1997’de Tayland’da yaşanan ve kısa sürede tüm Güneydoğu Asya ülkelerini etkileyen mali krizden olumsuz etkilenmiştir. 1997 krizi sonrasında Endonezya’daki ekonomik durgunluğa çözüm olarak IMF’nin dayattığı yüksek faiz politikası, krizin daha da derinleşmesine sebep olmuştur. Türkiye’de de 2000 yılı başlarında uygulanan IMF programı, aynı yılın Kasım ayında ve 2001 Şubat ayında olmak üzere iki büyük krizle sonuçlanmıştır. Türkiye ekonomisi, 2001 yılında yüzde 9,8’lik tarihî bir küçülmeyle karşı karşıya kalmıştır.

Ekonomisini IMF ile bütünleştiren ABD’nin gelişmekte olan ülkelere uygulanan ekonomi politikalarının tam tersi yönde uygulamaları olduğu dikkate değer bir noktadır. ABD her krizden talebi kamçılayarak, üretimi ve istihdamı artırarak çıkarken başka ülkeler krize girdiğinde IMF, kamu harcamalarının azaltılması, vergilerin artırılması, tüketimin kısılması için faizlerin yükseltilmesi gibi politikaları tavsiye etmektedir. Bu açıdan bakıldığında ABD’de işler yavaşladığında FED (Amerikan Merkez Bankası), tüketici talebi artırılsın, yatırımlar ve istihdam genişlesin diye faizleri düşürüyor, hükûmet de harcamaları genişletiyor. Kimse bunun karşıtı bir politikayı savunmuyor. Ancak, Japonya’daki, Arjantin’deki ve diğer ülkelerdeki krizleri önlemek için ABD, harcamaların kısılmasını, ekonominin küçülerek dengeye getirilmesini öneriyor. ABD ekonomisi için yararlı görülenler, neden Japonya gibi büyük, Arjantin gibi küçük ekonomiler için iyi olmasın? Niçin onlara tam tersi politikalar içeren sıkı elbiseler giydirilme gayreti içine girilsin? (…)

G. AKALIN, A. UÇAR, IMF Politikaları Üzerine Bir Kritik’ten uyarlanmıştır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu