Türk Tarihi

İlk Türk Devletlerinde Hukuki Yapı

Türk tarihinde kurulan bütün Türk devletlerinin temel felsefesi, Tanrı
buyruğuna göre tebaanın adaletli bir şekilde idare edilmesine dayanıyordu.
Halkın maddi ve manevi açıdan refaha ulaşmasını amaç edinen bu anlayış
beraberinde iyi bir adalet sistemini getirmiştir.

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE UYGULANAN CEZALAR


Dövme ve yaralama suçlarının cezası hayvanla ödenen tazminattan ibaretti.

At veya madenden yapılmış şeylerin çalınması karşılığında suçlu, çaldığı eşyanın
sayı ve değerinin on mislini öderdi.

Ordudan kaçma, vatana ihanet, adam öldürme ve barış zamanında başkasına
kılıç çekmenin cezası idamdı.

Hayvan kaçıran hırsızın mallarına el konulur, aile fertlerinin hürriyetleri kısıtlanırdı.

Ciddi bir tehlike olmadan ok ve yay kullanmak yasaktı.

Hafif suçların işlenmesi karşılığında hapis cezası on günü aşmazdı.

Bir kişi karşısındakinin bir yerini kırarsa ceza olarak atını verirdi.

Prof. Dr. İbrahim KAFESOĞLU, Türk Millî Kültürü, s. 279-280 (Derlenmiştir.).

Türk devletlerinde adalet sisteminin başında bulunan kağan, ölüm dâhil her
türlü cezayı verirdi. Adli teşkilat, “yargu” adı verilen siyasi meselelerle ilgilenen
yüksek mahkeme ile adi suçlara (hırsızlık, yalan vb.) bakan yerel mahkemelerden
oluşurdu. Yarguya kağan, yerel mahkemelere ise yargan (yargucu)
başkanlık ederdi.

Türkler adaletin sağlanmasına büyük önem vermişler ve caydırıcı etkisi
olan cezalar uygulamışlardı. Suçlar ağır ve hafif olmak üzere ikiye
ayrılmaktaydı. İsyan, vatana ihanet,
adam öldürme, barış zamanı kılıç
çekme, bazı hırsızlık türleri (bağlı atı
çalma gibi) ağır suçlardan kabul
edilerek idamla cezalandırılırdı. Ayrıca
suçluların mallarına devlet hazinesi
adına el konulup diğer aile fertlerinin
hürriyetleri de kısıtlanırdı. Bütün
bunlardan anlaşılıyor ki ilk Türk
devletlerinde cezalar bizzat suçu
işleyen şahsa verilmekle birlikte bazen
suçluların yakınlarına da ceza
uygulanmıştır.

Yazılı vesikalar, Kök Türkler ve
özellikle Uygurlarda ilerlemiş bir hukuk
sisteminin olduğunu göstermektedir.
Bu vesikaların bir kısmı; nüfus sayımı,
eşya ve para karşılığında ödenen
vergilerle ilgili kamu hukukuna aittir.
Diğerleri ise vasiyetname, evlat
edinme, evlilik ve boşanmayla ilgili aile
hukukuna ait vesikalardır.

“Oguş” kavramıyla ifade edilen aile
müessesesi Türklerde büyük öneme
sahipti. Evlenme birbirine denk
kimseler arasında olur, aile, törenle
yapılan bir evlilik ile kurulurdu. Çocuklar babanın velayeti altındaydı. Eski Türk
hukukunda eşler arasında mal ayrılığı anlayışı geçerli olduğundan, kadın kendi
mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilirdi. Boşanma genellikle
kadın ve erkeğin karşılıklı rızası ile gerçekleşirdi. Miras hukukunda ilke olarak
bütün çocuklar anne ve babalarının mirasından hisse alırdı. Fakat babası
hayattayken babasından mal alarak evlenmiş erkek çocuklarla babasından
çeyiz alarak evlenmiş kız çocuklarının anne ve babalarının mirasından pay
alamayacakları esası kabul edilmişti.

Uygurlar Döneminde yerleşik hayata geçilmesiyle ticaretin gelişmesi,
özellikle borçlar ve eşya hukuku alanında yenilikleri zorunlu hâle getirmiştir. Mal
edinme, satış sözleşmesi, malı ve eşyayı kiraya verme, parayı faize verme,
ortaklık kurumu, evlatlık verme, iş sözleşmesi, köle satışı, vakıfname,
vasiyetname, ipotek senedi gibi hukuki işlemler bu dönemde başlamıştır.


CEZA YAPTIRIMLARI

Terbiş adlı bir kişiye para gerektiğinden, babasından miras kalan bir üzüm
bağını
100 yastuk’a, mahalli âdetlere göre, bir başka kimseye satmaktadır. Terbiş, büyük ve
küçük kardeşleri, yeğeni, dayısı bu satışa itiraz etmeyeceklerdir. Şayet ederlerse
başkentteki devlet hazinesine bir altın yastuk, iç hazineye bir gümüş yastuk, beylerin
her birine ceza olarak birer binek atı vereceklerdir.


Hukuki belgeler belli bir usule göre düzenlenmiştir. Sözleşmelerde ilk olarak
akdin tarihi yazılmıştır. Sırasıyla sözleşmeyi yapanların isimleri, anlaşmanın
yapılma sebebi ve konusu belirtilmiştir. Borç oluşturan akitlerde borcun niteliği,
miktarı, ödeme usul ve şartları; faiz ile borç alındığı takdirde faizin miktarı ve
ödeme zamanı, borçlu bulunamadığı zaman kefil olacak kişinin belirlenmesi
gibi önemli konuların da yer aldığı görülmektedir.

Türkler, uluslararası hukuk alanında yapılan anlaşmalara uyulduğu sürece
komşularına ve sınırlarına karşı saygılıydılar. Yabancı devlet elçilerinin
dokunulmazlığı vardı. Savaşta “Aman dileyene kılıç çekilmez.”di. Savaş
ganimetini dağıtma konusunda da adaletliydiler. Bütün bu bilgiler Türklerde
adalet anlayışının çağdaşlarına göre çok ileri ve medeni olduğunu göstermektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu