Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde İdeolojiler (Komünizm, Faşizm ve Nasyonal Sosyalizm)

Komünizm

Özel mülkiyete dayalı kapitalist sistem yerine sınıfsız, ortak mülkiyete ve servetin gereksinime göre bölüştürülmesine dayalı yaşamı amaçlayan toplumsal, ekonomik ve siyasi bir ideolojidir. Komünizmde üretim araç ve gereçlerinin kollektivite edilmesinin yanında tüketim de devlet tarafından düzenlenmektedir. Karl Marx (Karl Marks) ve Friedrich Engels’in (Firedrih İncılz) Komünist Kongre’de verilen görev üzerine (1847-1848) yazdıkları Komünist Parti Manifestosu ile komünist ideolojinin kuralları ortaya konulmuştur. Manifesto, 1872’de Komünist Manifesto şeklinde değiştirilerek yayımlanmış ve dünyaya ilan edilmiştir.

Komünizm, ekonomik bir sistem olan sosyalizmin hem ekonomik hem de politik olarak ulaşmak istediği son aşamadır. Komünizmin uygulanma aşaması şöyledir: Burjuva sınıfı yok edilerek proletarya (işçi) sınıfının hâkimiyeti sağlanacak, bunun sonucunda sosyalist düzen kurulacak ve böylece hedeflenen ideal komünist sistem gerçekleştirilecektir. Komünistler yönetimi ele geçirirken isyan ve ihtilal gibi yasal olmayan yöntemleri tercih etmekte ve devleti ele geçirmek için her türlü yasa dışı mücadeleyi kabullenmektedir. Komünizmin en bariz özelliği parlamenter sistemi ve çok partili rejimi reddetmesidir.

İlk olarak Ekim Devrimi ile 1917 yılında Rusya’da uygulanma imkânı bulan komünizme katkıda bulunanların başında Lenin gelir. Sonrasında Stalin döneminde Komünist Parti faaliyetlerinde farklı uygulamalar başlatılmıştır. 1919’da Lenin’in uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve Uluslararası Sovyet Cumhuriyeti idealini gerçekleştirmek amacıyla kurduğu Komintern 1943’te kaldırılmış, yerine benzer işlevi yürütecek Kominform kurulmuştur. Böylelikle Rusya dışı komünistlerle bağ kurulmaya devam edilmiştir. Çin, Küba, Arnavutluk, Yugoslavya, Doğu Almanya, Çekoslovakya gibi ülkelerin yanında Afganistan, Yemen gibi İslam ülkelerinde de komünist yönetimler kurulmuştur.

Nasyonal Sosyalizm

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Almanya’da Nazi Partisi ve onun lideri Adolf Hitler tarafından uygulanan siyasi ve ekonomik sistem nasyonal sosyalizm olarak adlandırılmıştır. Totaliter bir sistem olan nasyonal sosyalizm, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın karşılaştığı yoksulluk ve işsizliğin bir sonucu olarak Nazi Partisi tarafından uygulanmıştır.

Nasyonal sosyalist sistemin Almanya’daki uygulayıcısı olan Nazi Partisi, 1918’de Alman İşçi Partisi olarak kurulmuş ve kısa süre sonra partinin adı Alman Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) olarak değiştirilmiştir. Bu yeni partinin Nazizm olarak adlandırılan programı, totaliter (baskıcı) bir özelliğe sahiptir. Nazizme göre bireyin hayatındaki her şeyden yönetim sorumludur. Zararlı kitapların ve yoz sanatın imhası esastır. Alman ırkı üstün kabul edilir ve ırklar arası evlilikler yasaktır.

Almanya’da yaşanan silahlı çatışma ortamı neticesinde Nazi Partisi meclise girmiş, devamında yaşanan hükûmet bunalımıyla 1933’te Adolf Hitler başbakanlığa getirilmiştir. Hitler, bir müddet sisteme dokunmamış, kendi kadrolarını devlet kademelerine getirmiştir. Sonrasında demokratik kurumların işlevselliğini yıkarak nasyonal sosyalizm düzenini yerleştirmiştir.

Nazi Partisi, siyasetini üç temel esas üzerinden belirlemiştir.

• Temelde Alman ırkını üstün saymak
• Çingene, Yahudi ve komünistlerin Almanya’daki varlığına son vermek
• Versay Antlaşması’nın onur kırıcı etkilerini yok etmek

Nazizm, kitleleri peşinden sürüklemede faşizmin “Devlet ideal ve ebedîdir.” anlayışı yerine üstün ırk kavramını ön plana çıkarmıştır. Almanya’nın bu dönemdeki dış siyaseti Hayat Sahası’dır.

Faşizm

Birinci Dünya Savaşı’nda kendisine vadedilen toprakların verilmemesi ve yeni dünya sisteminden dışlanması İtalyanların onurunu kırmıştır. Totaliter ve gücü elinde tutan sistemler, güçlü İtalya’nın ortaya çıkmasında tek çare olarak görülmüştür. Bu anlayış İtalya’da ulusun idaresini, gücünü tek liderin karizmatik şahsında toplayan ve liderin şahsında devleti kutsayıp bireyi yok sayan faşizmi doğurmuştur. İtalya’daki bu anlayış, Benito Mussolini liderliğindeki Ulusal Faşist Partiyi ön plana çıkarmıştır. Faşist militan grup olan Kara Gömlekliler’in 1922’de Napoli’den Roma’ya yürümeleri neticesinde İtalya Kralı, Mussolini’yi başbakan olarak atamak zorunda kalmıştır. Bu atama İtalya’da faşist idarenin kurulmasının önünü açmıştır. Mussolini’nin gövde gösterisine dönüşen Milano Mitingi’nde İtalyanların onurunu yüceltmek ve tüm İtalya’yı ortak bir hedefe kilitlemek adına Roma İmparatorluğu’nun yeniden doğması ütopyası ön plana çıkarılmıştır.

İtalya, faşizm idaresiyle aşağıda sıralanan dış gelişmeleri yaşamıştır: 1935’te Etiyopya’yı işgal ettiği için Milletler Cemiyetinden uzaklaşmıştır. 1936’da Alman başarısını överek Roma-Berlin Mihveri’nden ilk kez bahsetmiştir. 1936-1939 İspanya iç savaşında kral lehine müdahil olmuştur. Temelde liberalizm ve sosyalizme tepki olarak yayılma alanı bulan faşizm, İtalya’da belli oranda başarı sağlamıştır. Yeni dünya sisteminde yer bulamayan ve mevcut duruma direnen Japonya, İspanya, Arjantin gibi ülkelerde etkili olmuştur. Hatta Hırvatistan ve Macaristan gibi ülkelerde de faşist idareler kurulmuştur. Bu durum İkinci Dünya Savaşı öncesinde en önemli siyasi sorunlardan biri olmuştur. İtalya’nın bu dönemdeki dış siyaseti Bizim Deniz’dir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu