Osmanlı Devleti Tarihi

III. Selim Dönemi Osmanlı Ekonomisi

III. Selim, I. Abdülhamit’in ölümü üzerine tahta geçti. Bu dönemde Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşları devam ediyordu.

III. Selim’in tahta çıktığı dönemde Osmanlı Devleti hâlâ üç kıtada, farklı toplulukları bünyesinde barındıran dünyanın sayılı devletleri arasında bulunuyordu. Ancak dünya güç dengeleri Osmanlı’nın aleyhine dönmüştü. Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin de siyasi, askerî, ekonomik ve eğitim sistemi bozulmuştu. III. Selim bir yandan devletin dış güvenliğini korumaya çalışırken diğer yandan devletin, özellikle ordunun yapısını çağın ihtiyaçlarına göre düzenleme çabası içerisine girdi.

Sultan III. Selim Dönemi Osmanlı Ekonomisi

Sultan III. Selim tahta geçtiğinde öncelikle, 1790’da Ziştovi ve 1792’de de Yaş antlaşması ile Avusturya ve Rusya ile yapılan savaşı sonlandırmak oldu. Sonra padişahın devletin içine düştüğü zorluğu ve yeniçerilerin olumsuz davranışları ve savaş sırasında ortaya koydukları yetersizlikler göz önüne alındığında Nizam-ı Cedid adıyla yeni bir ordu kurulmasının zarureti ortaya çıktı. Bu yeni ordu Avrupa usulünde yetiştirilecek ve eğitimli asker olması sağlanacaktı. Bu yolla yeniçeriliği kaldırmayı hedeflemekte veya söz dinlemez duruma gelmiş yeniçerileri yararlanabilir hale getirmek ve ulemanın çağdışı anlayışına karşı da bir direnç ortaya koymaktı.

Sultan III. Selim’in bu yenilikleri hayata geçirmesi yanı sıra beylerbeylerinin ve sancak beylerinin veya sancaklarda onların görevlerini ifa eden vekillerinin yani mütesellimlerin ve âyânların kadılar üzerinde önceki dönemlere göre etkileri çok artmıştır.

Âyânların çok kere dışarıdan gelen eyalet ve sancak yöneticilerine olan üstünlükleri vesikalarda açıkça belirtilmektedir. Nitekim 1806 Aralığı’nda âyânlar Sadrazam Hilmi Paşa’dan, Edirne valisi Abdurrahman Paşa’nın azli için söz alacak kadar ileri gitmişlerdir.

Yönetim yetkilerinin adeta keyfi duruma getirildiği bu sırada olumsuzlukları ortadan kaldırmak için Sultan III. Selim bir hatt-ı şerif ile valilerin durumuna değinilerek değersiz ve çok zengin olmayan kişilere rütbeler verildiği, seferler sebebiyle vezirlerin sayısının arttığı, bu yüzden sancakbeyliği ile idare olunan yerlerin vezirlere verildiği, boşta kalan sancakbeylerine sancak yetişmediği belirtilmiş ayrıca, nüfuz ve kuvvetlerinin kalmadığı, tayinlerde çok fazla para alındığı, caizenin dışında başka para alınmaması, öte yandan valilerin beş seneden önce görev yerlerinden alınmamaları, başka görev verildiğinde ilk caizenin, bu ikinci göreve de ait olması istenmiş bunlar yerine getirildiği takdirde ancak “derebeyi ve zaleme” kesiminin önünün alınacağı belirtilmiştir.

Padişah, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmaya yönelik reformları hayata geçirmede yer yer menfi propagandalarla karşı karşıya kalmıştır. Sultan III. Selim ıslahat çalışmalarında ilk karşılaştığı sorun askeri yapıyı modernleştirme zorluğudur. Fazla dikkat çekmeden makul bir yöntemle askeri yapılanmayı yenilemek üzere kara ve denizcilik okulları kurmakla işe başlamıştır.

Sultan, bu sistemi hayata geçirirken Asım ‘ın belirttiğine göre36 Rusya’ya karşı başarısız olan yeniçerilerin durumunu gözden geçirilerek sadece timar gelirlerinin yeni ordunun ihtiyacına ayrılacağını ve eski ordunun temelinin zayıflaması endişesine kapılmadan kendilerini memleketlerinde serbest bırakılması yoluna gidilecekti. Başta Nizam-ı Cedid olmak üzere yapılan köklü değişiklikler, tam anlamı ile yerleşmemiş olsa da, II. Mahmud döneminde yapı- lan reformların da temelini oluşturmuştur. Nitekim III. Selim’in yaptığı yeniliklerle Tanzimat Dönemine giden yolu açarak devletin ömrünün uzamasını sağlamıştır.

Sultan III. Selim’in, önemli görevlere güvendiği reformcu karaktere sahip kimseleri ataması ile yeniliğe giden yolun açılmasında etkili olduğu ileri sürülebilir.

I.Abdülhamid’in vefatı sonrasında tahta geçen III. Selim Osmanlı Devleti’nin içine düşmüş olduğu sorunlar karşısında çözüm bulmak amacıyla işe devletin genel durumu hakkında rapor düzenletmekle başlamıştır.

1208 (1793/94) yılında çıkarılmış olan “Vüzerâ Kanunnâmesi” ile vezir sayısı dondurularak ve vezirlik rütbesi elde etme bazı kayıtlara bağlanmıştır. Öteden beri uygulana gelen beylerbeyi tayin olanlar devlete mansıb caizesi (rütbe hediyesi) olarak vergi ödedikleri gibi, nişancı, kisedar, reisülküttâp, divittar, tezkereci ve diğer görevlilere pek çok hediyeler öderlerdi. Bu hediyeler beylerbeyi tayin olunan kimsenin gideceği yerin gelirine göre artar veya azalırdı. XVIII. yüzyıl boyunca bu tip vergilerde alınan ücret çok artmıştır. Eğer beylerbeyiler sancaklarına gitmezlerse yerlerine kendisinin bir buyrultusu ile mütesellim tayin ederlerdi. Mütesellim beylerbeyi adına sancağı, idare eder ve beylerbeyine ait gelirleri toplayıp kendisine yollardı. Ayrıca, vilayetlerde valiler pek sık değiştirilirdi. Bir senede bir vilâyetin üç defa inhilâl ettiği vâki idi. Harcırahlar büyük bir yekûn tutar. Valiler bu paraları halktan tahsil ederlerdi.” Sultan III. Selim’in bunları önlemek için bir hatt-ı hümâyûn’u neşrettikten sonra mecliste alınan kararlara uyulmasını emretmiştir.

Bir diğer husus ise; XVIII. yüzyılda arpalık olarak verilen yerler çok artmıştı. III. Selim zamanında durumun düzeltilmesi için bir hatt-ı hümâyûn yazıldı ve bir meclis kuruldu. Mecliste alınan kararların 5. Maddesinde “arpalık sahipleri arpalıklarına dindar kimseleri gönderecekler ve mahsulün beşte biri gönderilene verilecek, mütebaki ile kendilerinin geçinecekleri” belirtilmekteydi.

Sultan III. Selim’in genç, kültürlü ve yenilikçi bir kişiliğe sahip olması ve bunu yansıtması halk tarafından da önemsenmiştir.

Sultan III. Selim, 1700’lü yıllardan itibaren başa geçen tüm padişahların dönemleriyle benzer özellikler göstermesi bu dönemde Osmanlı ricalını da heyecanlandırmıştır. Daha önce reform sayılabilecek uygulamalar III. Mustafa ve I. Abdülhamid döneminde gerçekleşmişti. Donanma geliştirilmiş ve seri ateş topçuları teşkil edilerek Mühendishane-i Bahri-i Hümayun adıyla mühendislik okulu açılmıştı. 1780 ve sonrasında daimi hale gelmiş matbaalar ve bazı sanayi sektörleri vücut bulmuştu. III. Selim döneminde ise, askeri ve mali alanda gerçekleştirilen daha kapsamlı yenilikler ile yönetimin Osmanlı bürokrasisi üzerindeki etkisi önem kazanmıştır. Özellikle günlük hayatta ticaretle ilgilenen yeniçerilere askeri eğitimin zorunluluğu gibi uygulamalar getirilmek istenmiştir. Bu konuda birçok devlet adamı yeniçeri ocağının yeni bir yapıya kavuşturulması gerektiği fikrindedir.

Sultan III. Selim ülke içerisindeki sorunları çözebilmek için ciddi girişimlerle işe başlamış ve bu girişimler doğrudan sorunların çözümüne yönelik onun döneminde yönetimde görülen önemli yeniliklerden bazılarını şu şekilde saymak mümkündür.

  1. Batılıların 15.yüzyıldan beri Osmanlıda elçileri bulunmuştur. Osmanlının ise batı devletlerinde sürekli elçi bulundurması III.Selim döneminde başlamıştır.
  2. Askeri alanda topçu, lağımcı ve humbaracı gibi alanlarda askeri düzenlemelere gidilmiştir.
  3. Mühendis Hane-i Sultani Eyüp’ten, Hasköy’e aktarılmıştır.
  4. Avrupa’dan Tophane’ye mühendisler getirilmiştir.
  5. Donanmada görülen eksikliklerin giderilmesi için düzenlemeler yapılmıştır.
  6. Yeni askeri okullar açılmıştır.

Sultan III. Selim’e kadar Avrupa’da gerçekleştirilen hiçbir yenilik Osmanlılar tarafından tam anlamıyla takip edilmemiştir. Bu durum birçok konuda Avrupa’daki gelişmeleri takip etme bakımından bilgi eksikliğine neden olmuştur denilebilir. Bu dönemde ilk defa Viyana, Paris, Berlin ve Londra’ya elçiler gönderildi.

Gönderilen elçilerin görevleri Avrupa’da gerçekleşen siyasi, askeri, bilimsel, ekonomik ve eğitimle ilgili gelişmeleri takip etmekti.

Ayrıca, ayanlar tarafından halka baskıların uygulanması, vezirlerden kaynaklı sorunların yaşandığı süreçleri ortadan kaldırma güçlüğü, iç karışıklıklar ve savaşlar devletin hâkimiyet sağlamada bir hayli zorlandığı bir dönem olarak görülmektedir.

Bu sorunların yenilikleri hızlandırdığı da ileri sürülebilir. Zira III. Selim yenileşmenin belirli bir plan dâhilinde gerçekleşmesi gerektiğine inanıyordu. Başa geçtiği sırada gönderdiği bir buyrultuda para basımevinde anapara akçası olarak 2.000 kese “enderun” ve “harem-i hümâyûn” hazinesinde 150 kese kadar ve devlet hazinesinde ise para olmadığı belirtmekteydi. Bu dönemde büyük iç karı- şıklıkların yanı sıra Avusturya ve Rusya ile savaşın sürdüğü ve Fransız Devrimi’nin başladığı bir dönemde tahta bulunan Sultan III. Selim ordunun parasal ihtiyacını karşılamak için yoğun bir uğraş içerisine girdi. 1792-1793 yılları arasında yeni düzenlemelere gidilmesi gerektiği yönünde bir ferman yayınladı. Fermanda, boşalan devlet gelirleri iltizama verilmeyip doğrudan para basımevi eliyle kesime verilmesini ve buna titizlikle uygulanmasını istiyordu. Osmanlı yöneticilerinin büyük bir bölümü bu tür gelirlerin dı- şında başka bir gelirleri olmadığından bu uygulama genelleşemedi. On keseden fazla olan boş gelirlerin para basımevince satışı yapıldı. Bununla birlikte ordunun düzene konması, askerin maaşı, topçu ve humbaracı ocakları ile lağımcı ocaklarının yeniden örgütlenmesi ve düzenli bir yaya ordusunun oluşturulması gibi yeni düzenlemeler uygulamaya sokuldu. Bu düzenlemelerin maliyeti yaklaşık 20.000 kese olarak hesaplanmıştı.

Mevcut bütçenin bu uygulamaların üstesinden gelemeyeceği göz önüne alınarak, İrâd-ı Cedid adıyla bağımsız bir hazine oluşturuldu. Bu kaynağın sağlıklı işlemesi için “defterdar-ı şıkkı sani” ve İrâd-ı Cedid defterdarlığı talimli asker nazırlığı bünyesinde birleştirildi.

İlerleyen dönem içerisinde İrâd-ı Cedid Hazinesi dışında 1795’te tahıl temin etme sisteminde karşılaşılan sorunları gidermek üzere zahire hazinesi kuruldu. Tersanelerin genişletilmesi finanse etmek için de 1805’te tersane hazinesi kuruldu.

Bu tür sistemler Osmanlı Devleti için kaçınılmaz olmuştur. Zira gelirlerin ve giderlerin birbirini karşılamadığı harcamalar içerisinde, kötüye giden ödeme dengelerini sağlamak için borçlanma vazgeçilmez bir yol haline gelmiştir.

Diğer taraftan, 1787-1792 arasında yapılan Avusturya ve Rusya savaşları, iki devlet ile çarpışmak zorunda kalan Osmanlıları büyük bir mali krizin içine sürüklemişti. Eyaletlerin başındakiler ve bölgelerinde nüfuslu ayan ve mütegallibe gibi kimseler hak ve yetkilerini kötüye kullandığından adalet mekanizması tam olarak işlememekteydi. Ekonomik çöküntü ise, uzun süren savaşların da etkisiyle geniş boyutlara ulaşmış bulunuyordu. İstanbul’a zahire gelmez olmuş, her şeyin fiyatı üç dört kat artmıştır. Lehimin kıyyesi 18 paraya, mumun tanesi de 18 paraya çıkmıştı. Bu sıralarda yed-i vahid usulü geçerli olduğundan zahire ticareti, kapan ticaretine bağlı kalmış, fırıncıların yetersizliğini fırsat bilen birtakım Osmanlı yöneticileri devrin çıkarcı grupları ile anlaşarak meşru olmayan yollarla zahire fiyatlarının artmasına yol açmışlardır. Eski ve yeni mali sorunlar dile getirilerek hazinenin giderleri gelirlerinden fazla olması, askerin ihtiyacının karşılanması için devlet gelirlerinin çoğalması, israfın kısılması ve bunların düzene girmesi için yeni tedbirlere başvurulması için Sultan III. Selim 26 Mart 1796’da Kanunname-i Hümâyûn yürürlüğe sokmuştur. Buna göre; Devlet malını iflas edenlere ve zalimlere kaptırılmamasına dikkat edilecekti. Ayrıca devlet memurlarının zorla akçe toplamasından memleket harap olmuştur. Beytü’l-mal-i müslimin’e ferahlık gelmesi için devlet, on keseden fazla mukataaların geliri ve boş senetleri oldukça bunların devlet hazinesince toplanmasına özen gösterecek, halka ağır vergiler yüklemeyecektir.

Sultan III. Selim diğer yandan da Avrupa devletleri ile ilişkiler geliştirmek için yeni bir uygulamaya giderek Avrupa devletlerinde daimi elçilikler açmıştır. Temel amaç, Batı toplumlarının sahip oldukları bilgi birikimini elde etmekti. Batılıların sahip oldukları bilgilerden faydalanılarak askeri, mülki, ticari ve benzeri alanlarda gerçekleştirilmesi gereken önemli değişikliklerin yapılması için reformlar hazırlatılmıştı. Bu yönüyle de Avrupalılar Sultan III. Selim için reformcu padişah ifadesini kullanmaktadırlar. Ayrıca, bu dönemde devlet içerisindeki sorunların çözümüne büyük önem verilmiştir. Padişah ülkenin ileri gelen aydınlarının devlet içerisindeki eksiklikleri gösteren ve çözüm önerileri sunan raporlar hazırlamalarını bizzat kendisi teşvik etmiştir.

Özetlemek gerekirse, III. Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğu açısından ciddi yeniliklerin yapılmaya çalışıldığı ve yeni düzen anlamına gelen Nizam-ı Cedid anlayışının yerleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Nizam-ı Cedid programı öncelikle askeri konulara yoğunlaşmıştır. Askeri sistem batı tarzı tekniklerin ve eğitimlerin kullanılması esas alınmış, tersane ve baruthanelerin çağın gereksinimlerine cevap verebilecek şekilde yapılandırılmasına gidilmiştir. III. Selim’in yenileşme yönelik fikirleri çok daha geniş ve kapsamlı olsa da bunların büyük bir kısmını hayata geçirememiş- tir. Sistem içerisinde bu yeniliklere karşı ciddi bir muhalefet ortamının da oluşması kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Fransız Devrimi sonrası gelişen süreçler müttefik durumda Fransa’nın Osmanlı toprağı olan Mısır’ı 1798’de işgal etmesi Batıyı örnek alan Sultan III. Selim’in işini bir hayli zora sokmuştur.

Bu aşamada öne çıkan husus, dönem içerisinde görülen yenilikler sadece askeri alanlarda gerçekleşmemiştir. Örnek vermek gerekirse, askeri yenilikler neticesinde ortaya çıkan maliyeti karşı- lanması için kurulan İrâd-ı Cedid hazine, zahire hazinesi ve tersane hazinesi ve benzeri yapılanmalar, Sultan III. Selim döneminde gerçekleştirilen yeniliklerin sadece askeri alanla sınırlı kalmadığını, yönetimsel ve sosyal hayatla ilgili de birçok değişimin planlandığını ve bir kısmının gerçekleştirildiğini göstermektedir.

Sultan III. Selim tahta geçtiğinde Darbhânede “sermaye akçesi” olarak mevcut para toplam iki bin kise civarında idi. Bu durumda Darbhâne kuvvetlendirilerek sefer masraflarını finanse edebilecek duruma getirilmiştir. Çalışmanın bu aşamasında, önceki bö- lümlerde anlatılan mali sistemlere ek olarak, dönem içerisinde uygulamaya konulan iki önemli mali yapıdan bahsedilecektir. Bunlar askeri giderlerin ve özellikle vuku bulacak savaşların finansmanın sağlamak üzere özel bir fon oluşturulmak amacıyla kurulan İrâd-ı Cedid Hazinesi ve Osmanlı Devleti’nin eskiden beri kara ve deniz kuvvetleri ile meşhur olduğu ve denizlerde güçlü olmanın önem ve yararı vurgulanarak donanmanın geliştirilmesi gerektiği yönünde bir kanunname ile kurulan Tersane-i Amire Hazinesi’dir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu