Osmanlı Devleti Tarihi

I. Dünya Savaşı Yıllarında Ermeni Sorunu

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi Ermeniler tarafından büyük bir fırsat olarak görüldü. Rusya Ermenileri, Rus ordusu ile birlikte Osmanlı Devleti’ne saldırı hazırlıklarına başladılar. I. Dünya Savaşı’nın başlarında Rusya, Doğu Anadolu’da Erzurum, Erzincan, Muş ve Bitlis’i işgal ederek bu bölgedeki Ermenileri yeniden ayaklandırdı.

Ermeni Tehciri

Rusya tarafından silahlandırılan Ermeniler, Türk köylerine baskınlar yaparak katliama giriştiler. Rusya’nın amacı Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ele geçirmekti. Osmanlı Devleti’nin Çanakkale cephesinde ölüm kalım savaşı verdiği sırada Ermeniler, topyekün isyan için çalışmalarını hızlandırdılar. Ermeni örgütlerinin resmî gazetesi olan Ararat, Ermenilere yapacakları eylemleri açıklayan aşağıdaki beyannameyi yayımladı (Ağustos 1914).

Yayımlanan beyannameyi hemen uygulamaya koyan Ermeniler Türk halkına en büyük zararı I. Dünya Savaşı yıllarında verdiler. Rus ordusu ile birlikte hareket eden Ermeniler Doğu ve Güneydoğu’da birçok yerde isyanlar çıkardılar. Şubat 1915’te Van’da olaylar başlattılar. Rus orduları buradaki Ermenilerin yardımı ile ilerleyerek Van’ı işgal etti ve buraya Ermeni vali atadı. Muş ve Bitlis’te de aynı durum yaşandı. Komiteciler ve kilisenin ortaklaşa başlattığı katliamları, Akdamar Ruhban Okulu yönetiyordu.

Ermenilerin Anadolu’daki faaliyetlerinin en açık şekilde görüldüğü yer Van oldu. Dönemin Osmanlı valisi Cevdet Bey, Türkleri Ermeni katliamından kurtarabilmek için Dahiliye Nezareti’nin bilgisi dahilinde göç yaptırdı. Türkler her şeylerini bırakarak Tatvan, Bitlis, Diyarbakır ve Urfa’ya doğru göçe başladılar. Göç eden Türkler, yollarda Ermeni çeteleri tarafından katledildiler. Yine Van’ın Zeve köyünün bütün halkı, kadın çocuk ayrımı yapılmaksızın Ermeniler tarafından öldürüldüler. Çeşitli nedenlerle göç edemeyenlerin de büyük bölümü Ermenilerce öldürülürken özellikle kadınlar çok kötü muameleye maruz kaldılar.

Bütün bunlar olurken Ermenileri sadece Rusya değil İngiltere ve Fransa da destekledi. Bu devletler, Rusya’nın güdümünde bir Ermeni devleti kurulmasını seyretmektense kendilerinin yardımı ile bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasını çıkarlarına uygun buluyorlardı.Ayrıca Osmanlı Devleti’nin cephe gerisinde yıpratılarak içten yıkılmasını sağlamak için de Ermeni isyanlarını desteklediler.

Osmanlı Devleti Ermeni komitelerinin desteği ile isyanların büyüdüğünü görünce birtakım önlemler almaya başladı. Osmanlı Dahiliye Nezareti 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve komite elebaşılarının tutuklanmasını bir genelge yayımlayarak ilgili merkezlere bildirdi. Sözü edilen genelge günümüz Türkçesi ile aşağıdaki gibidir:


“Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin gerek başkentte ve gerek diğer illerde bulunan şubelerinin derhal kapatılmaları, belgelerine, kesinlikle kaybolmayacak bir biçimde, el konulması, komitelerin başkan ve ileri gelenlerinden hükûmetçe tanınan fanatik kişilerle, önemli ve zararlı Ermenilerin hemen tutuklanması bulundukları yerlere devam ve oturmalarında sakınca görülenlerin uygun görülecek yerlerde toplattırılarak kaçmalarına fırsat verilmemesi, gerekli görülecek yerlerde silah aramasına başlanılması ve gerekenlerin derhal Divanıharb’e verilmesi hükûmetçe kararlaştırılmış olduğundan; bu konuda sivil memurlarla işbirliğinde bulunulması ve onlar tarafından istenilecek her türlü yardımın hemen yerine getirilmesi önemle rica olunur.”

Bu genelge üzerine İstanbul’da Hınçak ve Taşnak Ermeni komitelerinin elebaşılığını yapan 2345 kişi tutuklandı. Ermenilerin “soykırım yıl dönümü” diye andıkları ve her yıl Amerika Birleşik Devletleri’nin meclislerine getirilen “24 Nisan” günü meselesi, bu genelgenin yayınlandığı günü işaret eder.

Alınan bu önlemler de sonuç vermeyince 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu çıkarıldı. Savaş alanı içindeki Ermenileri göç ettirme ve yerleştirme ile ilgili bu geçici kanun 1 Haziran 1915’te Takvimivakayi gazetesinde yayımlandı. 1912 yılında yapılan nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti topraklarında 1 milyon 300 bin Ermeni yaşamaktaydı. Bu kanunla, bölgedeki Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanlar savaş bölgesinden alınıp ülkenin güvenli bölgelerine göç ve yerleşime tabi tutuldular. Bu uygulama aynı zamanda Ermeni halkın can güvenliğini de sağladı. Çünkü bu çeteler terör eylemine ve isyana katılmayan Ermenileri de öldürüyorlardı. Tehcir Kanunu’na göre göç ettirilen 702 bin 900 Ermeni için uygun görülen bölge bugünkü Güneydoğu Anadolu’nun güneyi ile Kuzey Suriye arasında kalan bölge idi.

Tehcir Kanunu’nun Maddeleri

  1. Madde : Sefer zamanında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların vekilleri ve bağımsız bölge komutanları, halk tarafından herhangi bir şekilde hükûmet emirlerine, yurt savunmasına, mevcut düzene ve güvenlik işlerine karşı durum alan ve silahla saldıran ve direnenleri görürlerse hemen askerî kuvvetlerle karşı koyacaklardır, saldırı ve direnmeyi kökünden yok etmekle yetkili ve yükümlüdürler.
  2. Madde : Ordu ve bağımsız kolordu ve tümen komutanları, askerî nedenlere dayanan, casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını, tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine gönderebilirler ve oralarda oturtabilirler.
  3. Madde: Bu kanun yayımlandığı tarihten itibaren geçerlidir (27 Mayıs 1915).

Osmanlı Devleti yer değiştirme uygulamasına tabi tuttuğu Ermenilerin nakli sırasında ağır savaş şartlarına rağmen olağanüstü gayret gösterdi. Aynı bölgelerde Ermenilerden başka Süryani, Keldani, Musevi ve Rum gibi başka gayrimüslimler de yaşıyordu. Bunların göçe tabi tutulmamaları sadece isyana katılan Ermenilerin göç ettirilmesi dikkat çekicidir. Osmanlı Dahiliye Nezareti yayımladığı yönetmeliklerle göçün nasıl yapılacağını en ince ayrıntılarına kadar planladı.

Bu yönetmeliklerle devletin aldığı koruyucu tedbirler özetle şunlardır:

  1. Yerleri değiştirilen Ermenilerin her türlü vergileri ertelenmiştir.
  2. Ermenilerin diledikleri eşyalarını beraberinde götürmelerine izin verilmiş, gayrimenkullerinin de ucuza satılmaması için tedbir alınmıştır.
  3. Tehcire tabi tutulan Ermenilerin yol boyunca her türlü ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli memurlar tayin edilmiştir.
  4. Gerek sevk merkezlerinde ve gerekse sevk sırasında göçmenlere saldırılmaması için gerekli tedbirler alınmış, saldıranlar ise hemen yakalanıp Divanıharb’e gönderilmiştir.
  5. Yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin verimli olması ve suyun bulunması istenmiş, can ve mal güvenlikleri için karakolların kurulması sağlanmıştır.
  6. Ermeni milletvekillerinin, Türk ordusundaki Ermeni askerlerin, subayların ve askerî doktorların aileleri nakledilmemiştir.
  7. Yaşlılar, güçsüzler, körler, dul ve yetimler tehcire tabi tutulmamıştır.
  8. Bütün bu ilkelerin uygulanmasında sırasıyla kaymakam, mutasarrıf ve valiler sorumlu tutulmuşlardır.

Tehcir gereği Erzurum, Van, Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler Musul’un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana ve Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu ve güneydoğusuna nakledildiler. Göç ettirilen Ermenilerin yerleştirilecekleri yerlerde tarım arazilerinin verimli olmasına dikkat edilmiş yine buralarda güvenliklerini sağlamak için karakollar kurulmuştur. Ayrıca gittikleri yerlerde eski meslek ve işlerini yapmalarına imkân sağlanmıştır.

Bu göç sırasında Ermenilerin sıkça iddia ettikleri gibi 1 milyon 500 bin Ermeni ölmemiştir. Osmanlı istatistiklerinde I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusu 1 milyon 300 bindir. Bu durumu tarafsız nüfus bilimcileri de onaylamaktadır. Yine kayıtlara göre tehcire tabi tutulan Ermeni nüfusu 702 bin 900’dür. Ermenilerin tehciri de dâhil bütün bu isyanlar ve savaş sırasında tarafsız araştırmacıların verdiği rakamlara göre savaş ve hastalıklar dahil 300 bin Ermeni hayatını kaybetmiştir.

Oysa Rus resmî belgelerine göre sadece Erzurum, Erzincan, Trabzon, Bitlis ve Van’da Ermeniler yaklaşık 600 bin Türk’ü katlettiler ve 500 binini de göçe zorladılar. Ermeni ayaklanmalarına destek veren Bogos Nubar Paşa için aynı dönemde ölen Türklerin sayısı 1 milyon 400 bindir. Mayıs 1915’te başlatılan Ermeni tehciri 24 Ekim 1916’da tamamen durduruldu. Osmanlı Devleti’nin Ermenileri yok etme gibi bir niyeti olsaydı göç sırasında ve sonrasında bu kadar önlem alması mümkün olabilir miydi? Kaldı ki öldüğünü iddia ettikleri insanların toplu mezarları nerededir? Oysa Van, Erzurum, Bayburt ve Tercan’da açılan birçok toplu mezarın Müslüman Türklere ait olduğu görülmüştür.

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı sırasında kendi güvenliğini sağlamak için çıkardığı tehcir kanununa İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektiği İtilaf Devletleri karşı çıktılar. Bazı Avrupalı ve Ermeni yazarlar da göçe tabi tutulan ve ölen Ermenilerin sayısını abartarak bunu Türkler aleyhine önemli bir malzeme olarak kullandılar. Yaşananları bir soykırım gibi göstermek için yoğun propagandalara başladılar. İşte sözde soykırım iddiası olarak ileri sürülen 1915 olaylarının tarihçesi budur. I. Dünya Savaşı içinde Bolşevik İhtilali’ni yaşayan Rusya savaştan ayrıldı. Rus orduları ile iş birliği yapan Ermeniler de Ruslarla birlikte Osmanlı topraklarından kaçmak zorunda kaldılar. Bu çekiliş sırasında yaptıkları mezalim dünya tarihinin kara sayfalarından birini oluşturdu.

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılınca 31 Aralık 1918’de Geri Dönüş Kararnamesi çıkardı. Göçe tabi tutulan Ermeniler geri döndüler ve eski mal ve mülklerini yeniden aldılar. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Ermeniler yeniden harekete geçtiler.

Ermeni Patriği Zevan Efendi İstanbul’da teşkilatlanma başlattı. Türkiye Ermenilerinin temsilcisi sıfatıyla Bogos Nubar Paşa İtilaf Devletleri’ne başvurarak bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulmasını istedi. İngilizlerin yardımına güvenen Ermeniler, Aralık 1918’de Aras vadisinden hareketle Gümrü, Acmiyazin, Iğdır ve Kars’a kadar gelerek yağma ve katliamlar yaptılar. Yeniden Doğu Anadolu’yu işgal hevesine kalkıştılar. Fransa işgal ettiği Adana, Maraş, Urfa ve Antep’te Ermenilerden asker toplamaya başladı. Ancak hesap etmedikleri bir şey oldu ve Türk milleti, Mustafa Kemal’in önderliğinde Millî Mücadeleyi başlattı.

Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir’i tam yetki ile Doğu Cephesi Komutanlığı’na atadı. Türk ordusu Ermenileri yenilgiye uğratarak 3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Ermeniler, Türkiye üzerinde hiçbir hakları ve iddiaları olmadığını kabul ettiler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu