Türk Tarihi

Hun Devletinin Bölünmesi ve Sonu

Hunlar’ın güçlü zamanlarında pek etkisi görülmeyen olumsuz durumlar, daha sonraki zayıf hükümdarlar zamanında tam bir huzursuzluk kaynağı oldu. Ekonomik darlık ile Çin’in gittikçe arttırdığı siyasi baskılar, Hun iktidarında derin çatlaklar meydana getirdi.

İç ve dış baskılara dayanamayan Hun Şan-yüsü Han-han-yeh, vezirinin de tavsiyesi üzerine Çin hâkimiyeti altına girerek, durumunu kurtarmak istedi. Fakat bu durum tepkisiz kalmadı; Hun devlet meclisinde sert tartışmalara yol açtı (MÖ. 58). Bu tartışmaların sonucunda Hunlar istiklali feda edenler ve etmeyenler olarak iki kısma ayrıldılar.

İstiklali feda etmek istemeyenlerin başında Ho-han-yeh’in kardeşi Çi-çi bulunuyordu. İstiklali feda etmek isteyen Ho-han-yeh ve taraftarları, yaptıkları tercih ve seçim için şu gerekçeyi ileri sürüyorlardı. “Bu olmalı! (Devletlerin de) hem güçlü hem de güçsüz zamanları olur. Şimdi Çin, ezici güce sahip, Şehir devletleri ile Vu-sunlar, tıpkı bir cariye gibi hep Çin’e bağlandılar.

Şan-yü Tsu-t’e-ho zamanından beri devlet -bir daha birleştirilemeyecek şekilde- bölünüyor. Bundan dolayı, Çin’in üstün gücü karşısında boyun eğmek gerekir. Aksi takdirde tek bir gün bile rahat yüzü görülemez. Çin’in yüksek hâkimiyeti altında barış ve sükunet bulunabilir. Yoksa tehlikeler içinde batıp gidilir. Acaba bundan daha iyi öğüt verilebilir mi?”

Hunlar Cesareti ve Kuvveti Takdir Ederler

Çi-çi ve taraftarları ise, kurtuluşu başka bir devletin desteğinde ve himayesinde değil, kendi güçlerinde görmekteydiler. Türklerin istiklale verdikleri değeri göstermesi bakımından Çi-çi ve taraftarlarının Çin yıllıklarına yansımış olan fikirlerini aynen buraya alıyoruz: “Hunlar cesareti ve kuvveti takdir ederler. Bağımlı olmak ve kölelik onlara en adi bir şey olarak gelir. At sırtında savaşmak ve mücadele etmek suretiyle devlet kuruldu.

Kavimler arasında kuvvet ve otorite kazanıldı. Yiğit cengaverler ölünceye kadar savaşmalı ki, varlığımızı devam ettirebilelim. Şimdi iki kardeş, taht için mücadele etmektedir. Sonunda ya büyüğü ya küçüğü devlete sahip olacaktır. Gerçi şimdi, Çin bizden daha güçlüdür, fakat (bu durumda bile) Hun ülkesini ilhak edemez! Niçin, kendimizi Çin’e bağımlı kılalım?

Atalarımızın devletini Çinlilere devredelim? Bu, ölmüş atalarımıza büyük hakaret olur. böylece, komşu devletler arasında gülünç duruma düşeriz. Evet, bu suretle (Çin’e bağlanmak) sükunet tekrar tesis edilebilse bile, kavimler arasında yeniden üstünlüğümüzü elde edebilir miyiz? Biz ölsek de kahramanlığımızın şöhreti artacak.

Hun Devleti İkiye Ayrıldı

Oğullarımız ve torunlarımız daima devletin hâkimi olacaklar.” Bu fikri tartışmadan sonra Ho-han-yeh ve Çi-çi arasında uzun bir taht mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi, Çin’in desteğini arkasına alan Ho-han-yeh kazandı. Böylece Hun Devleti, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı (MÖ. 54). Öte yandan, İstiklali feda etmeyi “gülünç ve utanç verici” bulan Çiçi, kendisini destekleyen beyleri ve boyları yanına alarak, batıya çekildi.

Tanrı dağlarının kuzeyinde oturan Vu-sunlar’ın direnişini kırdı. Tarbagatay bölgesindeki Ogurları, İrtiş kaynak havzasındaki Ting-lingleri ve Kırgızlar’ı itaat altına aldı. Bundan sonra Çu-Talas havzasına yerleşen Çi-çi, burada kendisine, etrafı surlarla çevrili yeni bir başkent kurdu (MÖ. 41).

Çi-çi’nin bu hızlı yükselişi, kuvvetler dengesini daima elinde tutmak isteyen Çin’i telaşlandırdı. Çi-çi’nin üzerine, Ho-han-yeh kuvvetleriyle destekli 70 bin kişilik bir kuvvet gönderdi. Bu ordu, Çiçi’yi başkentinde kuşattı. Çi-çi, böyle bir harekatı beklemediği için Çin ordusuna hazırlıksız yakalandı. Milliyetçilik fikrini ilk defa devlet politikası haline getirmiş olan Çi-çi, burada, Çin’e ve kardeşine karşı tarihin en dramatik istiklal mücadelesini verdi.

Batı Hun İmparatorluğu Yıkıldı

Çin ordusu, Talas Irmağı kıyısındaki surlarla çevrili olan Hun başkentini tamamen tahrip ettikten sonra Çi-çi’nin sarayına ulaştı. Bütün şehir, sokak sokak, oda oda didik didik edildi. Başta Çi-çi olmak üzere tiginler, hatunlar ve saray mensuplarından 1518 kişi, devlet ve istiklal uğruna hayatlarını kaybettiler. Böylece, Batı Hun Devleti’nin siyasi varlığı tamamen sona erdi (MÖ. 36). Çi-çi’ye bağlı olan Hun boyları ise, bölgede dağınık bir hayat yaşamaya başladılar.

Sonuç olarak, Çi-çi ve taraftarları, istiklal mücadelesini hayatlarıyla birlikte kaybettiler; fakat onlar gelecek nesillere ölmez bir ideal ve örnek bıraktılar. Çünkü Türk istiklalinin bu eşsiz kahramanları, daha mücadeleye girmeden önce, “oğullarının ve torunlarının daima devletin hâkimleri olacakları” inancını taşıyorlardı.

Gerçekten de onlar, istiklal ve devletleri uğruna hayatlarını kaybetmişler, fakat inançlarını yaşatmayı başarmışlardır. Zira, bir süre sonra oğullarının ve torunlarının ruhunda istiklal fikri tekrar uyanmış, dedelerinin uğrunda hayatlarını kaybettikleri devlete ve istiklale tekrar kavuşmuşlardır.

Hunlar Yeniden Bağımsızlık Kazandı

İç bunalımlara ve dış baskılara daha fazla dayanamayarak bağımsızlığını yitirmiş olan Ho-han-yeh’e bağlı Hunlar, miladın ilk yıllarından itibaren düşmanaş düşmanaş toparlanmaya başladılar. Mete’nin politikasını canlandırmayı başaran güçlü devlet adamı Yü Şan-yü (MS. 18-46), Hunlar’a tekrar bağımsızlığını kazandırdı.

Çin’i baskı altına aldı. Uzun süren saltanat döneminde tıpkı Mete gibi Türkçe konuşan ve Türk soyundan olan kavimleri bir bayrak altında toplamaya çalıştı. Fakat, bu Şan-yü’nün son zamanlarında başlayan kıtlık ve hayvan kırımları (yud), Hunlar arasında yeni bunalımlara sebep oldu.

Kuzey ve Güney Hun Devleti

Şan-yü’nün oğlu P’u-nu ile yeğeni Pi arasında sonu gelmez bir taht kavgası başladı. P’u-nu, yeğenini bertaraf edip, Hun birliğini sağlayamadı. Pi, kuzeye çekilerek, kendisini Şan-yü ilan etti. Böylece Hunlar, Kuzey ve Güney Hun Devleti olmak üzere ikiye ayrıldılar (MS. 48).

Bu iki Hun devleti arasındaki en belirgin fark, Güney Hun Devleti’nin sonuna kadar Çin’e bağımlı kalması, Kuzey Hun Devleti’nin de, daima bağımsızlığını korumuş olmasıdır.

Güney Hun Devleti, Çin’in tayin ettiği kukla Şan-yüler tarafından yönetildi. Bu yüzden Şan-yülerin hiçbiri bağımsız bir siyaset izleyemedi. Öte yandan Güney Hun Devleti, Çin ile Kuzey Hunlar’ı arasında tampon görevi yaparak, Türk tarihinde kötü bir rol oynadı. Kuzey Hunlar’ı ise, Çin’e ve Çin’in kışkırttığı kavimlere karşı büyük bir azim ve kararlılıkla mücadele ettiler.

İstiklallerini sonuna kadar korudular. Fakat, vaktiyle Mete’nin ağır bir şekilde cezalandırdığı Tung-huların torunları olan Wu-huanlar’ın ve Sien-piler’in devamlı baskılarına maruz kaldılar. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Kuzey Hunlar’ı, 155 yılından sonra Moğolistan’ı boşaltmak zorunda kaldılar. Böylece, Türk anayurdundaki Hunlar’ın siyasi varlığı tamamen sona erdi.

Kuzey Hunları’nın yerini, Wu-huan ve Sien-pi kavimleri aldılar. Hun boyları ise, batıya çekilerek, Kırgız (Kazak) bozkırlarında yaşayan soydaşlarına katıldılar. Kuzey Hun Devleti’nin çökmesi, İpek Yolu’nun üzerinde bulunan ülkeleri işgal etmek için Çin’i harekete geçirdi.

Tarihin önüne çıkardığı bu fırsatı değerlendirmesini bilen Çin, Doğu ve Batı Türkistan’ı ele geçirmek üzere bir ordu görevlendirdi. Çin ordusunun başında bulunan yetenekli komutan Pan-cao, 30 yıl gibi uzun ve sürekli bir mücadelenin sonucunda İpek Yolu’nun içinde geçtiği Doğu ve Batı Türkistan’ı tamamen işgal etti.

Öte yandan, Çin egemenliği altında bulunan Güney Hun Devleti’nde ise, huzur bir türlü sağlanamadı. Hun boyları sık sık kukla hükümdarlara karşı ayaklandılar. Hun hükümdarları, bu ayaklanmaları Çin’in de yardım ile güçlükle bastırdılar. Çin hükümeti tarafından tayin edilen Hun Şan-yüsü, tamamen Çin’e bağlanmak isteyince, Hun beyleri tarafından öldürüldü. Yerine tayin edilen Şan-yüler ise, duruma hâkim olamadılar. Bunun üzerine Çin, son Hun Şan-yüsünü hapsetti. Hun topraklarını da ilhak etti. Böylece, Güney Hun Devleti’nin siyasi varlığı sona erdi (216).

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu