Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

Doğanın Tahrip Edilmesi

Doğanın tahrip edilmesi yerleşik yaşam ile başlamıştır. Yerleşik yaşam, toplum ve kültür yapısını biçimlendirmekle kalmamış, yaşadığımız dünyanın bugünkü çehresini de büyük ölçüde belirlemiştir.

Avcı – toplayıcı topluluklar tam anlamıyla bağımlı oldukları doğal çevreleriyle sıkı bir ortak yaşama ilişkisi içindeydiler; oysa ilk çiftçiler tarlalarına ve otlaklarına yer açmak için doğal çevreyi tahrip etmeye başladılar.

Doğanın Tahrip Edilmesi
Doğanın Tahrip Edilmesi

Cilalı baltalarını kuşanmış ilk tarımcılar, birkaç dönümlük tarla açabilmek için çevrelerindeki ağaçları kesmeye başladılar. Daha bin yıl geçmeden, sürekli ekilen topraklar verimsizleşmeye başlayınca, ormanı yok etme pahasına yeni tarlalar açmak gerekti. Özellikle Akdeniz bölgesinde, körpe filizleri yiyerek orman örtüsünün bozulmasında ve toprak aşınmasında önemli rol oynayan koyun ve keçilerin zararlı etkilerini de unutmamak gerekir. Kısacası insan, tarım uğruna ormanları yok ederek, ormanda barınıp ormanda beslenen hayvanların yaşama şansını azaltarak, doğal çevreye zarar vermeye başladı.

Gelişmeler:

  • Üretime geçilmesi ile birlikte, insan toplulukları kendilerinin üretemedikleri veya ihtiyaç duydukları malları diğer topluluklardan almaya başlamaları ile ticaret doğdu.
  • Neolitik çağ insanları bitki liflerinden kumaşlar yaptılar.
  • Ölülerini gömmeye daha fazla önem verdiler. Neolitik çağda sütun biçiminde yapılan mezar taşlarına; Menhir, üçlü taştan yapılan mezarlara ise Dolmen adı verildi.
  • Cilalı taş devrinde taşlar daha mükemmel yapıldı.
  • Tahılların öğütülmesi, pişirilmesi sorunu yeni alet ve kapların yapılmasıyla çözüldü. Topraktan ve kilden yapılan kaplar ateşten pişirilmiş, böylece seramik yapımı başlamıştır.
  • Üretmeyen ancak her gün üretenler için çalıştıklarını iddia ederek, gelirde en büyük payı almaya çalışan siyasi otorite ve din adamı sınıflarının oluşmasıyla; sömürü kavramı hayata geçti.

Doğanın Tahrip Edilmesine farklı bir bakış:

Binlerce bilim insanı yaptıkları çalışmalara dayanarak ısrarla söylüyorlar ki, insanlığın (aslında büyük başarıyla) vardığı gelişme şimdi hepimizi çıkmaz bir sokağa sürüklüyor. Hızla. Kafamızı duvara vuracakçasına. Doğanın insanlığa sunduğu hizmetler giderek tahrip ediliyor. Bu çılgın gidişi frenlemenin ve tersine çevirmenin yolları nedir? Kimle, neyle, nasıl? ABD Bilimler Akademisi’nin bir toplantısı bu soruya ve başka konulara eğildi.

Toplantı 10–11 Kasım 2011’de düzenlendi. 14 ayrı çalışma grubunda değişik alanlardan gelen 165 uzman vardı. Bu gruplarda oluşan görüş ve bulguları yansıtan raporları içeren bir kitap geçenlerde Amerika’da yayımlandı: “Ecosystem Services: Charting a Path to Sustainability”.

Kitabı yayımlayan “National Academies Press”. Bu yayıncıyı Amerikan’ın Ulusal Bilim, Mühendislik, Tıp ve Bilimsel Araştırma Akademileri ürettikleri (araştırma, rapor, kitap, vb.) eserleri kamuoyuna sunsun diye ortaklaşa kurmuşlar. Yılda (uzay konularından hayvanların beslenmesine kadar uzanan) 200’ün üzerindeki kitabı basıyor yayıncı.

Kitapta neler var?

Bu önemli kitap kendini şöyle tanıtıyor: “Doğal çevremiz son derecede değerli, ama değeri pek de önemsenmeyen sayısız hizmet sunuyor insanlığa ve bütün canlılara. Ama gittikçe fark ediliyor ki, insanların eylemlerinin sonucu olarak bu yaşamsal hizmet sistemleri ağır biçimde zedeleniyor. Toplantıda yer alan uzmanlar ele aldıkları konuları birbirinden hayli farklı bilim alanları açısından irdelediler.”

Toplantıda incelenen konular 9 ayrı raporda özetlendi:

Ekosistemler salgın ve kronik hastalıkları nasıl etkiliyor?
Ekosistemdeki ani değişimlere hızlı yanıt verebilecek toplumsal ve teknolojik yetenekler nasıl geliştirilir?
Kaynakları yenilenir ya da yeniden kazanılır biçimde ve yoğun olarak elde etmeye yarayacak teknoloji olanakları nelerdir?
Toprakların ve su alanlarının gereksinimi olan ekosistemleri bozmadan ne gibi tarım ve su hayvancılığı sistemleri geliştirilebilir?
Ne gibi üretim düzenleri oluşturulmalı ki, ekosistemleri kötü anlamda etkilemeden beslenme sistemleri gelişebilsin?
Doğal sermayenin ve ekosistem hizmetlerinin gerçek değerini irdeleyip ölçecek yöntemler nasıl geliştirilir?
Ülke yönetiminin doğal sermayeyi ve ekosistem hizmetlerini ayakta tutup zenginleştirecek bir politikası nasıl olur ve bu politikanın etkenliği nasıl değerlendirilir?
Ekosistemler üzerindeki zararlı etkiyi en aza indirecek bir uluslararası ticaret sistemi nasıl oluşturulur?
Halkın ekosistem hizmetlerinin temel ilkelerini çok daha iyi kavrayıp özümsemesini sağlayacak bir program nasıl geliştirilir?
Halkın konuyu temel boyutlarıyla kavrayıp sahip çıkması

Bu son konunun raporundan bazı başlıkları özetleyelim.

Yürütülmüş çeşitli kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki, Amerikalıların yalnızca üçte biri “DNA nedir?” biliyor. Bazıları ise bunu öteki DNA (Drug and Narcotics Agency) ile karıştırıyor. Öte yandan halkın aşağı yukarı yarısı dünyanın güneş etrafında döndüğünü biliyor. Geri kalanlar bunun tersinin geçerli olduğunu sanıyor. Eğer bu gözlemler doğruysa, insanlar doğanın canlı varlıklara sunduğu hizmetlerin önemini ne ölçüde kavrıyorlar? Evet, çok kişi doğada bir bozulma olduğunu ve bunun insanlara kötü yansıdığını biliyor ama, doğa hizmetlerinin değerini, özelliklerini ve işleyişini ne ölçüde anlıyorlar acaba? Bu yetersizlik bilimsel çalışma sonuçlarının köklü uygulamalara dönüştürülmesini ne kadar etkiliyor? Halk bunları nasıl benimser ve nasıl kendi yaşamına geçirebilir? Bu sorular önümüzdeki 50 yıl içinde büyük önem kazanacak olan yeni politika ve davranış değişiklikleri bakımından çok önemli.

Çok değişik gruplardan oluştuğunu bildiğimiz halka nasıl ulaşmalı? En büyük etkiyi sağlamak için hangi gruplarla başlamalı? En uygun stratejiler nelerdir? Basit bir örnek: Bu konferansın veri, saptama ve bulguları nasıl yayımlanmalı? Bunlar halka nasıl ulaştırılmalı? Hangi araçlarla? Bu çabada bilim insanları nasıl devreye girebilir? Muhakkak ki, halkın çoğunluğunda belli bir bilinç var. Bazı şeylere dikkatli olmak, bazı şeyleri yeniden kullanmak ya da kazanmak konularında duyarlık gösteriyorlar. Ama bunun bir sistem bütünlüğü içinde algılanması, düşünülmesi gerekli. Bunun önemi şurada: Böylesine bir olgunlaşma ve kaderinin farkına varma ister istemez politikacıyı da peşinde sürükleyecektir ve etkili girişimler ancak bundan sonra başlayacaktır.

Temel sorun iletişimin nasıl yapılacağı

Bu noktada konu iletişim sorunu haline geliyor. Yani ilk önce dinlemeyi bilmek, dinleyebilmek. Halkın düşüncelerini, davranışlarını, değer yargılarını, inançlarını kavramak. Örneğin, çok kişi inanır hale geldi ki, biz artık doğaya bağımlı bir dünyada değiliz, teknolojinin peşine takıp sürüklendiğimiz bir dünyadayız; bu da bize yeter. Bunun tam tersi bir algılamayı nasıl, yeniden kazandıracağız?

Bu noktada ciddi bir iletişim konusuyla karşı karşıyayız. Bilmek gerekir ki, halk gene de bazı şeylere büyük duyarlıl gösteriyor. Basit bir örnek “içme suyu”. İnsanlar içme sularının tertemiz olmasını istiyor. Bu, bilinçlendirmenin çıkış noktalarından biri olabilir. Bununla ilgili başka bir örnek: Toplantının yapıldığı günlerde Facebook’ta “içme suyu” konusundaki yazışmalara 2.230.714 kişi katılmıştı.

Yararlanılan kaynak: National Academics Press, 24.4.2012

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu