Türk Tarihi

Celâleddin Karatay Kimdir?

Türkiye Selçuklu Devletinin en parlak dönemini idrak eden Celâleddin Karatay, sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın ölümünden sonra, devletin içte ve dışta yaşanan olaylar karşısında gerçekleşen sarsıntıları yatıştırmak ve önlemek suretiyle ön plana çıkmış önemli bir devlet adamıdır.

Bu dönemde sultanların yaşça küçük olması veya dirayetten yoksun zayıf şahsiyetler olması ayrıca hariçten her geçen gün artarak devam eden Moğol müdahalesi, devlet adamları arasında mevkii elde etme yarışına zemin hazırlamıştır. Bu sıkıntıların ülkede ciddi çalkantılar meydana getirdiği bir dönemde Celâleddin Karatay’ın dirayetli duruşu Türkiye Selçuklu Devletinin şeref ve birliğinin muhafaza edilmesinde ciddi manada etkili olmuştur.

Celâleddin Karatay’ın soyu ile alakalı yerli ve yabancı müverrihler tarafından ileri sürülen birçok farklı görüş vardır. Her ne kadar bazı yabancı kaynaklar onun aslen Türk olabileceğini vurgulamış olsa da mühim Selçuklu müverrihleri onun mühtedi olduğu hususunda ittifak etmektedirler. Bu hususta Ab’ûl-Farac “Kanya (Konya)’da Sultan Alâeddin’in kölesi olup ismi Celâleddin Karatay olan bir asilzâde vardı.”  der. Claude Cahen onun Rum asıllı azatlı bir köle olduğunu, İbni Bibi ise “Rum asıllı bir köle idiyse de özellikleri bakımından bir efendinin ve bir zahidin özelliklerine sahipti” diyerek onun Rum asıllı bir mühtedi olduğunu nakleder. O. Turan ise Ab’ûl-Farac ve İbni Bibi’nin naklettiği bu bilgilere dayanarak şu yorumda bulunur. O devirde yazılan vesikalarda mutat olduğu üzere bir mühtedinin (dönme) babasının adı daima Abdullah olarak değiştirildiği göz önünde bulundurulursa, Karatay’a ait vakfiye ve kitabelerde adının her yerde Karatay bin Abdullah şeklinde kaydedilmiş olmasının sebebi anlaşılır ve onun Müslüman olmayan bir aileden geldiğine dair şüphe bırakmaz diyerek Celâleddin Karatay’ın mühtedi olduğunu söyleyip kafalardaki şüpheleri izole eder.

Celaleddin Karatay Kimdir?
Celaleddin Karatay Kimdir?

Celâleddin Karatay I. Alâeddin Keykubâd ve halefleri döneminde farklı zamanlarda sırasıyla emir-i devât, emir-i taşthane, hazinedâr-ı hâss, naib ve atabey gibi mühim vazifelerde bulundu.

Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev’in ölümü üzerine iki büyük kardeşin saltanattan azledilerek küçük kardeşin tahta oturtulmasını uygun bulmadı. Beylerbeyi Yavtaş ve diğer emirlerle de bu hususta görüş birliğine vararak her üç kardeşi saltanat tahtına oturttu.

Celâleddin Karatay her üç kardeşe kuran ve hadislerden öğüt vererek onların “bal ve süt gibi birbirleriyle kaynaşıp” uyum içinde yaşamaları telkininde bulundu. Karatay döneminde üç kardeş devlet yönetimini uyum içinde sürdürdü. Lakin Celâleddin Karatay’ın hicri 652 senesinde vefatı üzerine kardeşler arasında oluşan ittifak ihtilafa dönüştü. Kardeşler arasında taht kavgalarının başlaması bize Karatay’ın ülkede birlik ve düzeni kurmada önemli bir denge unsuru olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Celaleddin Karatay’ın Hayatı ve Kişiliği

Elimizde bulunan muhtelif kaynaklar Karatay’ın dindar, mütevazi ve hayırsever bir kişiliğe sahip olduğu hususunda ittifak etmektedirler. İbni Bibi onun gecelerini namazla, gündüzlerini oruçla geçirdiğini, et yemekten, nikâhlısına yaklaşmaktan uzak durmaya çalıştığını ayrıca cömert ve hayırsever bir kişiliğe de sahip olduğunu nakleder.

Abu’l-Farac da onun için “kendisi et yemekten, şarap içmekten ve evlenmekten sakınan bir zahid idi. İyi ve merhametli bir adamdı.” der. Anonim Selçuknâme (2014: 45) ise onu bu ve benzeri özelliklerinden dolayı peygamberlerin ashabına benzetir.

Bu hususta Aksarâyî’nin naklettiği şu olay kayda şayandır. “Elbistan yolu üzerinde Zamantı vilayetinde yaptırdığı ribat (kervansaray) tamamlanınca onu görmek için Kayseri’den hareket etti. Oraya yaklaşınca pişman olarak geri döndü. Bunu yaparken o büyük binayı görünce gönlüne kibir gireceğini, o kibirle sevap işlerinden mahrum kalacağını düşündü. Yeryüzünde örneği bulunmayan o görkemli binayı başından sonuna kadar yaptırmasına rağmen görmedi.

Binanın (imaret)hesap ve masraf defterlerini kendisine getirdikleri zaman orada yapılan harcamadan geriye çok miktarda para kaldığını görünce emri üzerine bütün evrağı yaktılar. Çünkü bakiye yüzünden mutemetlere, amelelere, ustalara (esâtize) ve ücret sahiplerine (erbab-ı uçur) sıkıntı gelmesini ve onların borçlu görülmesini istemedi.” İbni Bibi Celâleddin Karatay’ın hayrat için memleketlerde ve yollarda mescit, medrese, kervansaray ve tekke gibi hayır müessesesi yaptırmadığı hiçbir bölge ve belde kalmadığını nakleder.

İbni Bibi’nin bu beyanı her ne kadar abartılı olsa da bize Celâleddin Karatay’ın bahis mevzu olan yapılardan çok sayıda eser meydana getirdiğini gösterir. Lakin vakfiye, kitabe ve diğer kaynaklar vasıtasıyla bilgi sahibi olduğumuz hayratları kervansarayı, Konya’daki medresesi ve Antalya’da yaptırdığı dâr esSulehâ’sından ibarettir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu