Türk Tarihi

Asya Hun Devleti’nin Kuruluş ve Çöküş Süreci

Çin’in kuzeyinde, Orhun ve Selenga ırmaklarının kaynak havzası olan kutsal Ötüken bölgelerinde bulunan ve tarihte ilk Türk devletini kuran Asya Hunları, M. Ö. 318 yılında devletlerarası arenada gözükmeye ve rol oynamaya başladı.

Hunların Orta Asya coğrafyalarında bağımsız bir güç haline gelene kadarki yaşadıkları süreç ve etrafındaki ülkelerin, toplulukların durumu devletlerini kurmalarında belirleyici amil oldu.

Esası hayvancılığa dayanan ekonomileri Hunların tarih sahnesine çıkmalarında, aynı coğrafya ve kaderi paylaştıkları topluluklar üzerinde üstünlük tesis etmelerinde önemli bir faktördü. Nitekim belirli bir nüfus ve askerî kuvvete ulaştıktan sonra kendi yurtlarında üretilmeyen, ihtiyaç duydukları ürünleri elde etmek gayesiyle Çin’in en verimli bölgelerinden birisi olan Sarı Nehir havzasına devamlı akınlar yaparak ciddi ekonomik menfaatler elde etmeye başlamışlardı. Bu aynı zamanda Hun-Çin mücadelesinin başlamasına yol açtığı gibi, kendi kendine yetmeyen geçim kaynakları sebebiyle Çin’in kuzeyinde yaşayan Türk ve Moğol asıllı birçok boyun Hunların sevk ve idaresine girmesine de sebep oldu.

Hunların ilk döneminde etraflarında devlet olarak güney-batıda Yüe-çiler, doğuda Tung-hular, güneyde ise Çin bulunmaktaydı. Yüe-çiler Çin’i Orta Asya’ya bağlayan yollar ile mühim ticari şehirler üzerinde oturuyorlardı. Nen-şan sıradağlarına (güney sıradağları) dayanan yaylalarda, bu ulu dağların kuzey eteklerinde hayvanlarını besliyorlardı. Atlı ve savaşçı kavim olan Yüe-çiler İpek Yolu’nu ve bu yol üzerindeki şehirleri kontrollerinde tutarak büyük gelir elde ediyorlardı. Tung-hular ise Hunlara nazaran sosyal ve kültürel açıdan oldukça geri olmalarına rağmen askerî olarak Hunların ilk döneminde daha güçlü idiler. Hunların yıkılmalarında önemli rol oynayan Sien-pi ve Wu-huanlar, bu proto-Moğol Tung-hulardan neşet edeceklerdi.

Çin topraklarında da bugünkü Çin Ülkesi’ne ismini veren Çin Beyliği, Şi-huangdi idaresinde; Han, Cao, Wei, Çu, Yan ve Çi beyliklerini yıkarak M. Ö. 221 yılında Çin’i tek bir idare altında birleştirerek kendi Çin Sülalesi’ni tesis etti. İdari, hukuki ve ekonomik alanlarda önemli reformlar yaptı. Ülkenin genelinde tek bir hukuku geçerli kıldı. Derebeyleri merkeze bağlayarak, merkezden illere, bucaklara doğru yeni bir teşkilatlanmaya giderek merkezi otoriteyi güçlü hale getirdi. Devlette önemli ıslahatlar yapan İmparator Şi-huangdi yeni tesis ettiği ordu ile harekete geçerek M. Ö. 214 yılında Hunların elinden ekonomik açıdan önemli olan Ordos bölgesini geri aldı. Aynı zamanda eskiden Çin, Can ve Yan zamanlarında yapılan surları birleştirerek Çin Seddi’ni inşa ettirmeye başladı. Böylece kuzeyden gelen akınlara karşı ülkeyi koruma altına aldı.

Yüe-çiler, Çin ve Tung-hular tarafından sıkıştırılan Hunlar, Ordos bölgesinin Çin tarafından alınmasından sonra siyasi ve ekonomik kaosla karşı karşıya kaldı. Bu durum her ne kadar Tanhu T’u-man idaresinde Hunları çevresindeki devletlere karşı zor durumda bırakmış ise de, birlikte hareket ettikleri toplulukların, aynı sıkıntıları yaşamaları sebebiyle Hunlar etrafında daha da kenetlenmelerine yol açtı. Fakat bu arada M. Ö. 210 yılında İmparator Şi-huangdi’nin ölmesi Çin’de iç karşılıklara sebep oldu ve bu durum Hunlara yeni fırsatlar doğurdu. Tanhu T’u-man fırsattan istifade ederek kuzey Çin’e sefer açtı ve kaybettiği otlakları geri aldı. Böylece eski itibar ve gücünü tekrar kazandı.

M. Ö. 209 yılında kuruluş aşamasındaki Hun Devleti T’u-man’ın oğlu Mo-tun’un darbesi ile sarsıldı. Mo-tun şahzedeliği zamanında Türk hukukuna göre veliaht edilmesi gerekirken, babası tarafından Yüe-çiler nezdinde aradaki barışın teminatı olarak rehin gönderilmiş ve tahtın varisi olarak T’u-man’ın ikinci hanımından olan oğlu veliaht ilan edilmişti. Bu arada T’u-man eşinin baskısıyla Yüe-çi’lere sefere hazırlandı. Bu durumdan haberdar olan ve bu seferin kendisinin ölümü demek olduğunu iyi bilen Mo-tun Yüe-çilerin elinden kaçarak ülkesine geri döndü. Durumu kabullenmek mecburiyetinde olan T’u-man oğlunu ordunun komutasına atadı. Bilgin, kabiliyetli ve karizması sayesinde kısa sürede asker üzerinde tartışmasız otorite tesis eden Mo-tun, bir sürek avında babasını öldürerek devletin yönetimini ele aldı. Mo-tun (209–174) ile birlikte kuruluşunu tamamlayan Hun Devleti güçlenmeye ve otoritesini Orta Asya coğrafyasına kabul ettirmeye başladı. Mo-tun kısa sürede güçlü komşuları Yüe-çiler, Tung-hular ve Çinlileri yenerek devletini imparatorluk haline getirip ülkenin sınırlarını doğuda Kore’ye, kuzeyde Baykal gölüne ve Ob, İritiş, İşim nehirlerine, batıda Aral Gölü’ne, güneyde Çin’deki Wei Irmağı, Tibet Yaylası, Karakurum dağları hattına kadar genişletti.

Bu arada dâhili karşılıklar içerisinde bulunan Çin’de M. Ö. 206 senesinde Liu-bang (ölümü M. Ö. 195), Çin Sülalesi’ni yıkarak Xiang-yü’yü mağlup etti ve M. Ö. 202 yılında kendini imparator ilan ederek Gao-zu adını aldı. Böylece M. S. 221’e kadar devam edilecek olan Han Sülalesi Çin’e hâkim oldu. Han-gaozu Çang-an’i devletin yeni payitahtı yaptı. Han Sülalesi’nin başa geçmesi ile birlikte Çin’de her alanda bir değişim ve yeniden yapılanma sürecine girildi. İdari bakımdan memleketin bir kısmının yönetimini eski asilzadelere mensup olmayan yeni derebeylere verildi. Bir başka kısmı ise bucak ve illere ayrılarak memurların yardımıyla doğrudan doğruya merkezin idaresi altına alındı. Büyük mülk sahipleri memurlar ve âlimlerden orta tabaka oluşturuldu. Devletteki değişim zamanla kendini gösterdi ve siyasi, iktisadi, kültürel açıdan büyük çapta ilerlemeye yol açtı. Han Hanedanlığı döneminden itibaren başlayıp gittikçe gelişen monarşist, hukuki merkezî sistem zamanla Çin’in esas siyasi yapısı haline geldi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu