Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

AB’nin Genişlemesi, Maastricht Sözleşmesi ve Kopenhag Kriterleri

ll. Dünya Savaşı’ndan tükenmiş olarak çıkan Avrupa, kendisini ihtişamlı günlerine kavuşturacak yeni arayışlara girdi. Avrupa’nın kaybettiği dünya liderliği, ABD ve SSCB’nin eline geçti. Avrupa’nın ekonomik bakımdan gelişmesini kendi açısından gerekli gören ABD’nin yaptığı Marshall Yardımları ile Avrupa ekonomisi toparlanma sürecine girdi. Avrupa’da öncelikle 1950’de altı ülkenin katılımıyla AKÇT kuruldu. Bu kuruluş 1957’de AET’ye, 1992’de AB’ye dönüştü. Zaman içinde yaşanan bu dönüşüm, birliğin niteliğinde ve niceliğinde önemli değişimleri de beraberinde getirdi. Günümüzde dünya siyasetinde ve ekonomisinde önemli bir yeri olan AB; 508 milyonluk nüfusuyla dünya nüfusunun %7’sini barındıran, 28 üye devleti ile dünyanın en büyük siyasi blokunu oluşturan, dünya GSMH’sinin %25’ini, ithalat ve ihracatının %20’sini elinde bulunduran, kişi başı millî geliri ortalama 30 bin dolar olan bir birliktir.

Maastricht Sözleşmesi

(AB üyesi ülkelerin ekonomi ve para birliğine katılma şartlarını belirler) AET’den AB’ye geçişi sağlayan son belgedir. Avrupa Birliği Antlaşması mahiyetindeki metindir. Bu sözleşme ile Avrupa Birliği içindeki sorunlar ve mücadeleler önemli oranda bitirilmiştir.

Kopenhag Kriterleri

(AB’ye tam üyelik şartlarını belirler.) Danimarka’nın yürüttüğü birliğin dönem başkanlığının sonunda Kopenhag Zirvesi yapıldı. Bu zirvede Doğu Bloku’ndan ayrılan ve bağımsızlığını kazanan Avrupa ülkelerinin birliğe dâhil edilmesine karar verildi. Her bakımdan birliğin çok gerisinde olan bu ülkelerin birliğe katılmasıyla oluşabilecek olumsuzlukları bertaraf etmek için bazı kriterler ortaya konuldu. Kopenhag Kriterleri adıyla anılan bu kriterler üç başlıkta toplanır.

1. Uyum Kriterleri
2. Siyasi Kriterler
3. Ekonomik Kriterler

Kurulduğu 1950’den günümüze gelinceye kadar üye sayısını 28’e çıkaran birliğin genişlemesindeki esaslar, Roma Antlaşması’nın 237.

maddesine göre sadece Avrupa devleti olma koşuluna bağlanmıştı. Doğu Bloku’nun dağılmasıyla AB’ye başvuruların artması üzerine daha sistemli ve kapsamlı tam üyelik şartları 1993’te Maastricht (Mastrik) Antlaşması’nın 49. maddesine göre yeniden düzenlendi. Tam üyelik için Avrupa devleti olma şartına hukuk devleti olma, temel hak ve özgürlükler ile demokrasinin kurumsallaşması şartları da eklendi. Kopenhag’da 1993’ün Haziran’ında yapılan zirvede tam üyelikle ilgili nihai kriterler belirlenerek Kopenhag Nihai Kriterleri uygulamaya konuldu. 1995’te yapılan Madrid Zirvesi’nde ise devletlerin idari yapısı ve entegrasyonuna dair esaslar belirlendi.

Avrupa Birliği, kurulduktan sonra siyasi ve ekonomik alanını genişletip küresel güç olmak için altı defa üye ülke sayısını artırma yoluna gitmiştir. Bu genişlemeler şunlardır:

1. Genişleme 1973: İngiltere, Avrupa’da siyasi birlikten ziyade ortak ekonomik pazardan yanaydı. Bu amaçla 1959 Stockholm (Stokholm) Antlaşması ile Avrupa Serbest Ticaret Birliğini (EFTA) kurdu. Danimarka ve İrlanda ile birlikte 1961’de AB’ye üyelik için başvurdu. Avrupa kıtasının dışında kaldığı ve ABD’ye bağımlı olduğu gerekçesiyle İngiltere birliğe kabul edilmedi. 1967’deki ikinci başvurusu da kabul edilmedi. 1973’te Roma Antlaşması’na göre Avrupalı olmanın yeterli olduğu bu genişlemede İngiltere, Danimarka ve İrlanda birliğe dâhil edildi.

2. Genişleme 1981: AET ile 1961’de ortaklık antlaşması imzalayan Yunanistan’la ilişkiler, 1967’de yaşanan darbe sonrasında kurulan cunta yönetiminden dolayı kesintiye uğramıştı. Yunanistan, ülkede durumun normale dönmesi üzerine Roma Antlaşması kriterlerine göre birliğe dâhil edildi.

3. Genişleme (İber Yarımadası Genişlemesi) 1986: Birliğe ilk olarak 1962’de başvuran İspanya ve Portekiz, demokratik yönetimlerinin olmaması ve az gelişmiş olmalarından dolayı birliğe kabul edilmediler. 1975’ten sonra demokrasiye geçişlerinin ardından bu iki ülkeyle müzakereler başlatıldı. Birlik için Akdeniz’in jeopolitik öneminin de etkisiyle bu iki ülke 1986’da birliğe dâhil edildi. 4. Genişleme 1995: Soğuk Savaş Dönemi’nde tarafsızlıklarıyla dikkat çeken Avusturya, İsveç ve Finlandiya Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birliğe üyelik için başvurdu. 1993’te eş zamanlı olarak başlatılan tam üyelik müzakereleri 13 ay sürdü. Bu, birliğin tarihindeki en kısa süreli müzakere ve kabul aşamasıdır. 1995’te aday ülkelerin birliğe dâhil olmasıyla birliğin üye sayısı 15’e, nüfusu 375 milyona, GSMH’si 8 trilyon dolara ulaştı.

5. Genişleme 2004: Avrupa Birliği (Harita 5.4); Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Doğu Bloku’nun dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan ülkelere planlı ekonomiden serbest ekonomiye, komünist rejimden çoğulcu demokrasiye geçişte destek oldu. Birlik, 1993’te yaptığı Kopenhag Zirvesi’nde belirlediği kriterler ile Doğu Bloku’ndan kopan ülkelerin AB’ye üye olabileceklerini ilk kez üst düzeyde vurguladı. Avrupa’nın birleşmesi için yapılacak girişimlerin birliğin kazanımlarını zayıflatmaması gerekiyordu. Ekonomisi ve siyasi yapılanması ile daha güçlü yapıya bürünen birlik, üyelik müzakerelerini Kopenhag Kriterleri’nden ödün vermeden yürüttü. Bu genişleme süreci, birlik ve aday ülkeler açısından en zor müzakereler oldu. Müzakereler neticesinde 2004’te Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Estonya, Letonya, Litvanya, Malta, Macaristan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Polonya ve Slovenya’nın tam üyeliğe kabul edilmesiyle birliğin üye sayısı 25 oldu. Böylece birlik yüzölçümü olarak %20 genişleyip nüfus bakımından da yaklaşık olarak %23 artmış oldu. Birliğe yeni katılan ülkelerin kişi başına düşen yıllık gelirleri birlik ortalamasının 1/3’ü kadardı. Ayrıca demokratik idareleri de gelişmemişti.

6. Genişleme 2007-2013: Yolsuzlukla mücadelede ve bazı ayrıntılarda eksikleri olan Romanya ve Bulgaristan, eksiklerini tamamladıktan sonra 2007’de birliğe üye olarak kabul edildiler. 2005’te Türkiye ile birlikte katılım müzakerelerine başlanan Hırvatistan, gerekli şartları yerine getirdiği öne sürülerek 2013’te tam üyeliğe kabul edildi. Böylece birliğin altıncı genişleme süreci tamamlandı ve birliğin nüfusu 508 milyon, üye sayısı 28, resmî dil sayısı 24 oldu.

Beşinci ve altıncı genişlemelerde birliğe dâhil olan ülkelerin mevcut durumları Kopenhag Kriterleri’ne büyük oranda uymuyordu. Bu ülkelerin birliğe alınmasında bazı gerekçeler etkili oldu. Bu gerekçeler şunlardır:

• Nüfus artışının olmadığı AB’de, bu artışın yeni ülkeler ile sağlanmak istenmesi
• Birliğin kenar bölgelerde yer alan ülkelerde istikrarı sağlama arzusu
• Birlik içinde yeni pazarlar oluşturarak ucuz iş gücünün birliğe üye ülkeler içinden sağlanmak istenmesi

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu