Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yayılan demokratikleşme ortamından etkilenen Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri, farklı görüşlerin mecliste temsilini sağlayan çok partili hayata olanak veren yenilikleri yaptı. 1946’da tek parti dönemi sona erip demokrasinin bir gereği olarak çok partili siyasi hayata geçildi. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, 1954 ve 1957 seçimlerini de kazandı. DP iktidarı 1955 yılına kadar sanayide, ekonomide, tarımda gerçekleştirdiği atılımlarla halkın desteğini kazandı fakat bu tarihten sonra ekonomik sıkıntılar arttı, muhaliflerin sert eleştiri ve saldırıları başladı.

Demokrat Partinin birçok alanda yaptığı çalışmalar Demokrat Parti Meclis Grubunu sarsan siyasi çatışmalarla kesintilere uğradı. DP’de iç rekabet ve muhalefet partileriyle arkası kesilmeyen yıpratıcı mücadeleler yaşandı.

Demokrat Partinin on yıllık iktidarı döneminde iktidar-muhalefet ilişkilerinde gerginlik ve tahammülsüzlüklere dair bazı örnekler:

• Halkın dinî duygularını sömürdüğü ileri sürülerek Millet Partisi, 18 Ocak 1954’te kapatıldı.
• CHP, Demokrat Partiyi irticayı desteklediği; DP de Cumhuriyet Halk Partisini halkın dinî hislerine saygı göstermediği gerekçesiyle eleştirdi.
• 14 Temmuz 1958’de Irak’ta gerçekleşen askerî müdahale, DP’yi muhalefete yönelik daha katı önlemler almaya yöneltti.
• CHP’lilerin kurmakta olduğu cepheye karşı DP tarafından Vatan Cephesi kuruldu.
• İsmet İnönü’nün Nisan 1959’da Ege illerini kapsayan bir propaganda gezisine, Büyük Taarruz’da Yunan Başkomutanı Trikopis’i esir aldığı Uşak’taki evi ziyaret ederek başlaması tepkilere yol açtı. İnönü, Uşak’tan İzmir’e giderken saldırıya uğradı. 1957-60 döneminde yaşanan bu ve benzeri olaylar iktidar ile muhalefet arasındaki gerginliği artırdı.
• İktidar ile muhalefet arasında yaşanan gerginlik, birçok kuruluşun yanı sıra üniversitelere de sıçrayarak öğrenci olaylarının başlamasına yol açtı. Öğrenci olaylarının artması ve kontrolden çıkması üzerine hükûmet, Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan etti.

Asker ile DP arasında gerilimin oluşmasında, DP’nin 1950’de orduda gerçekleştirdiği ihraçlar etkili oldu. 1954’ten sonra yaşanan gelişmelerle gerginlik daha da arttı. Bu tarihten itibaren ordu içerisinde darbeci oluşumlar meydana gelmeye başladı. Bu oluşumların sayısında 1957 sonrasında artışlar yaşandı. Buna karşılık Adnan Menderes, ordunun siyasilere bağlılığına çok güveniyor ve darbe ihtimalini pek gerçekçi görmüyordu. Yaşanan bütün bu gelişmelerin sonunda ülkede siyasal ve sosyal bir kriz yaşandı. İstanbul ve Ankara’da meydana gelen olaylar ülkede kardeş kavgasının çıkmakta olduğu izlenimini verdi. Ordu içerisinden bir grup subay, 27 Mayıs 1960’ta hem komuta kademesine hem de siyasal iktidara başkaldırdı. 27 Mayıs 1960 sabahı yapılan darbeyle Türkiye, henüz yeni başladığı demokrasi sürecine ara vermek zorunda kaldı. Millî Birlik Komitesi (MBK), 27 Mayıs 1960’ta yönetime el koyarak DP’yi tasfiye ettirdi.

27 Mayıs Askerî Darbesi Türkiye’de gücün elinden uçup gitmekte olduğunu gören ayrıcalıklı zümrenin kendi iktidarlarını korumak için her şeyi meşru gördüğünü ve amacına ulaşmak için her şeyi yapabileceğini ortaya koymuştur. Bundan sonraki süreçte DP üyeleri Yassıada’daki askeri mahkemelerde yargılandı. Özellikle demokratik usullerle iktidara gelen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edilmesi Türk demokrasi tarihinde kara bir leke olarak değerlendirilir. 1960 Darbesi yalnız halkın oylarıyla iktidara gelmiş bir hükûmetin silah zoruyla düşürülmesi değil, aynı zamanda Cumhuriyet Dönemi’nin ilk askerî darbesi olmuştur. Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi ve kurumsallaşması sürecini kesintiye uğratmıştır.

27 Mayıs, sadece DP iktidarını yıkıp yeni bir anayasayı yürürlüğe koymamış, bunun yanında Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasete ve sivil idareye müdahale eden bir yapıya dönüştürmüştür. Darbe sonrası oluşturulan Kurucu Meclis; MBK üyeleri, kapatılan DP dışındaki siyasi partiler, meslek teşekkülleri vb. kuruluşlardan seçilen temsilcilerden oluştu. Kurucu Meclisin hazırladığı anayasa 9 Temmuz 1961’de yapılan referandumda %61,7 oyla kabul edildi. Kabul edilen anayasayla hâkimler ve özellikle Anayasa Mahkemesi, hükûmetin kanunlarına karşı durabilme ve hatta onları iptal edebilme hakkına sahip oldu. Üniversiteler özerk yapılar hâlini aldı, rektör istemedikçe isyan çıksa bile polisin üniversiteye girmesi engellendi. Dernek kurma, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkı; çalışanların önceden izin almaksızın sendika ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve ayrılma hakkı; toplu sözleşme ve grev hakkı 1961 Anayasası’nda yer aldı. 1961 Anayasası’yla senato ve anayasa mahkemesi gibi pek çok yeni kurum oluştu.

Anayasa’nın 40. maddesinde “… Devlet, özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” ve 41. maddesinde “… İktisadi ve sosyal hayat, adâlete, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenir.” ifadeleri yer almıştır. Bu ifadelerle iktisadi ve ekonomik planlar sadece bu çerçevede kalmayıp toplumsal konuları da kapsayan bir nitelik kazandı. DPT’ler de bu gayeler etrafında düzenlenmiş ve yeni ekonomik düzen Planlı Karma Ekonomi modeli olarak belirlenmişti. Bu ekonomik sisteme göre plan ve piyasa ekonomisi kuralları birlikte değerlendirilmeye çalışılmış bu nedenle de modele karma ekonomi adı verilmiştir.

1961’de yapılan seçimlerde CHP-173, AP (Adalet Partisi)-158, CKMP (Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi)- 54, YTP (Yeni Türkiye Partisi)-65 milletvekili çıkarttı ve koalisyonlar dönemi başladı. Meclis Cemal Gürsel’i cumhurbaşkanı olarak seçti. 1965 yılındaki seçimleri AP kazandı. Bu süreç 1971 Askerî Muhtırası ile sona erdi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu