Türk Tarihi

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kuruluşu

Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi’yi 1876 yılında ilan eden ve ilk Mebusan Meclisi’ni 1877’de açan II. Abdülhamit, Osmanlı- Rus Harbi’ni öne sürerek, 1878’de önce meclisi kapattı ardından da anayasayı askıya aldı.

II. Abdülhamit, çok dinli ve çok milletli bir imparatorlukta anayasa ve meclisin ülkeyi parçalayıp dağıtacağına inanmıştı.

Tanzimat ve Abdülhamit dönemlerinde açılan yüksekokullardan mezun olan asker ve sivil bürokrasiden çeşitli gruplar ise imparatorluğun toprak bütünlüğünün sağlanması ve farklı etnik ve dini toplulukların birlikte yaşama iradesi göstermesi için anayasanın yeniden yürürlüğe konulması ve yapılacak seçimlerle meclisin yeniden açılmasını istiyorlardı.

Bu amaçlarla bir araya gelen bir grup Askeri Tıbbiye Mektebi öğrencisi, 1889 yılında İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adıyla gizli bir örgüt kurdular. Cemiyet hızla yüksekokul öğrencileri ve memurlar arasında yayıldı. Örgütün fark edilmesiyle beraber üyelerin bir kısmı tutuklandı, bir kısmı da Avrupa ülkelerine kaçtı. Üyelerin 1895 yılında, Ahmet Rıza Bey’in liderliğinde Paris’te oluşan bir muhalif grupla temas kurması sonucunda Cemiyet, “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını aldı.

Cemiyetin amacı II. Abdülhamit’i tahttan indirmek ve anayasayı yeniden getirmekti. Cemiyet, çeşitli Avrupa başkentlerinde ve imparatorluğun dış dünyayla ilişkileri yoğun ticaret merkezlerinde örgütlendi. Avrupa’da Jön Türkler adıyla anılan Abdülhamit karşıtı bu hareketin içinden farklı fikirler ortaya çıktı. Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Ahmet Rıza’nın başını çektiği Paris merkezli grup, imparatorluğun kurtuluşu için güçlü merkeziyetçi bir idare biçimini ve korumacı ekonomi modeline dayanan milli iktisat politikasını benimsedi.

Mizancı Murat’ın liderliğindeki Cenevre grubu ise daha İslamcı bir çizgideydi ve II. Abdülhamit’in Ermeni politikasını destekliyordu. II. Abdülhamit’in reform sürecinde kendisine yardımcı olması için İstanbul’a davetini kabul eden Mizancı Murat, kısa sürede hareket içindeki etkisini yitirdi. Cemiyetin içindeki üçüncü grup ise Prens Sabahattin liderliğinde toplanmıştı. Prens Sabahattin, siyasal alanda adem-i merkeziyetçi/federalist bir yönetimi, iktisadi alanda ise özel teşebbüsü savunuyordu.

1902 yılında düzenlenen Osmanlı Liberalleri Kongresi’ne Jön Türk gruplarının yanı sıra Ermeni, Bulgar ve Rum örgütleriyle Arnavut ve Yahudi temsilciler de katıldı. Kongre’ye katılan gruplar, imparatorluk içinde yaşayan tüm etnik ve dini unsurların anayasal ve parlamenter bir siyasal düzen içinde eşitliğini savunan Osmanlıcılık ideolojisini paylaşıyorlardı. Ancak Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin grupları arasındaki farklar Kongre’de keskinleşti. Cemiyet’in bir süre sonra ikiye bölünmesiyle Ahmet Rıza, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni, Prens Sabahattin ise önce Osmanlı Liberalleri Cemiyeti’ni, 1906’da da Teşebbüs-ü Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdu. Jön Türk muhalefeti Avrupa başkentlerinde sıkışmış bir fikir hareketine dönüşürken, Edirne’de posta memuruyken Selanik’e sürülen Mehmet Talat Bey ve arkadaşları 1906 yılında Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni kurdular.

Cemiyet’in on kurucusundan yedisi asker, üçü ise sivildi. Cemiyet, ağırlıkla memur ve subayların oluşturduğu yeni üyelerin katılımıyla Makedonya bölgesinin çeşitli şehirlerine yayıldı. Ahmet Rıza grubunun merkeziyetçi ve milliyetçi fikirlerini kendilerine yakın bulan Cemiyet üyeleri, 1907 yılında Ahmet Rıza grubuyla birleşerek İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) adını aldı. Bu birleşmeden sonra örgütün Paris merkezi daha çok bir fikir hareketi olarak kalırken, Selanik merkezi devrimi gerçekleştiren asıl eylemci güç oldu.

İTC’nin Selanik’te tutunmasının nedenlerinden biri, şehrin 18. yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen ticaret merkezlerinden biri olmasıydı. Canlı bir ticaret ve kültür hayatının bulunduğu Selanik şehri, Yahudi, Rum, Bulgar ve Türklerden oluşan kozmopolit bir nüfusa sahipti. Okullaşma oranının yüksek olduğu Selanik’te tüm topluluklar kendi okulları, gazeteleri ve entelektüel çevrelerine sahiptiler. İTC’nin çekirdeğini oluşturan kadrolar böyle bir eğitim ve kültür ortamında yetişmiş, imparatorluğun geleceğini meşrutiyet düzeninde gören kişilerdi. İTC’nin Selanik’te en yakın müttefikleri Yahudi cemaatiydi.

Selanik Yahudileri, Makedonya’da yükselen milliyetçi hareketler karşısında Osmanlı idaresinin sürmesini bir güvence olarak görüyorlardı. Bu nedenle İTC’nin faaliyetlerini siyasi, ekonomik ve entelektüel düzeylerde destekliyorlardı. İTC üyelerinin de mason localarıyla yakın ilişkileri vardı. İTC’nin kısa sürede Makedonya’da yayılmasının en önemli nedenlerinden biri bölgenin Yunan, Bulgar, Makedon ve Sırp milliyetçiliklerinin merkezi olmasıydı. Bölgede yaşayan Müslüman Türk toplulukların yükselen milliyetçi hareketler karşısında kendilerini tehdit altında hissetmeleri, İTC’nin Makedonya’da örgütlenmesini hızlandırdı. İTC, kısa sürede II. Abdülhamit idaresinden hoşnut olmayan asker ve küçük memurlar arasında yayıldı. Özellikle Edirne’deki 2. ve Makedonya’daki 3. Ordu birlikleri hareketin ağırlık merkezini oluşturdular. Makedonya ıslahatı gereği buradaki jandarma teşkilatına dahil edilen Avrupalı subayların refah düzeyi ve davranışlarından dolayı bir kısım mektepli subay onurlarını kırılmış hissettiler. Makedonya sorunu ve diğer milliyetçiliklerle bilenen subaylar ve buradaki modern eğitim kurumlarından yetişme memur ve bürokratlar, İTC çatısı altında örgütlendiler.

İTC’nin örgütlenme modeli ve eylem biçimi, Makedonya’daki milliyetçi hareketlerden büyük ölçüde etkilendi. Balkan milliyetçi hareketleri içinde komitacılık denilen çete tipi örgütlenmeler yaygındı. İTC’ye katılan çok sayıda subay Balkan milliyetçi çeteleriyle mücadele etmişti. İTC’nin eylemciliği de Makedonya’daki çeteci milliyetçi kalkışmalar ve çatışmalar içinde şekillendi. İTC kısa sürede Abdülhamit yönetiminden hoşnutsuz asker ve küçük memurların ağırlıklı olduğu paramiliter bir örgütlenmeye dönüştü. Örgütün işleyişine askeri disiplin ve gizlilik hakimdi. Örgütün karar merkezini “Merkez-i Umumi” adında bir çekirdek kadro oluşturuyordu. Örgüt, devletin varlığını korumayı her şeyin üzerinde tutuyordu. Başlıca kaygıları Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktı. Bu nedenle kendilerini vatansever olarak görüyorlardı. Fransız Devrimi’nin eşitlik, kardeşlik, özgürlük sloganlarından etkilenmekle birlikte, örgütün ideolojisi alttan alta gelişen bir Türk milliyetçiliğiydi.

Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3633, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2461

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu