Türk Tarihi

İlk Osmanlı Parlamentosu

Osmanlı parlamentosu (Meclis-i Umumi), “Mebusan Meclisi” ve “Ayan
Meclisi ”
olmak üzere iki meclisten oluşmaktaydı.

Ülkemizde yapılacak ilk seçimler için taşra ile İstanbul ve çevresi için ayrı bir
seçim talimatı yayınlandı. Mebus seçilmek için emlak sahibi olmak şartı
getirildi. Merkez İstanbul için beşi Müslüman, beşi gayrimüslim olmak üzere on
mebus seçilecekti. Seçilecek mebus sayısı halkın sayısıyla orantılı değildi.
İstanbul’da Müslüman sayısı, diğer milletlerden birkaç kat fazla olmasına
rağmen yirmi seçim bölgesine ayrılıp her bölgeden bir müslim, bir de gayrimüslim
mebus seçildi. Taşrada ise mebuslar vilayet meclisi üyeleri tarafından
kendi içinden seçildi. Ancak her vilayet belirlenen sayıdaki mebus seçerek
İstanbul’a gönderemedi.

Ocak 1877’de çoğunluk esasına göre yapılan seçimlerden sonra Mebusan
Meclisi
ilk toplantısını 20 Mart’ta yaptı.

İLK OSMANLI PARLAMENTOSUNDA MİLLETLERİN TEMSİLİ

XIX. yüzyıl, Avrupa’da parlamentolar çağıdır. Yüzyılın ilk yarısında, Avrupa ülkelerinde
imtiyazlı
sınıfların dışında geniş yığınlar parlamentoyu oluşturmak hakkından yoksundu.
19 Mart 1877’de Osmanlı başkentinde ülkenin dört yanından gelen rengârenk bir heyet
toplandı. Arabistan vilayetlerinden gelen çeşitli din ve mezhepteki temsilcilerin yanında, Anadolu
ve Rumeli’den gelen Türk, Rum, Bulgar ve Arnavut temsilciler, ilk Osmanlı parlamentosunu
oluşturuyordu. Meşrutiyet rejimi, içeride olduğu kadar, dışarıda da şaşkınlık ve sorulara sebep
oldu.

Devletin hâkim unsuru olan Müslümanların yanında, gayrimüslim unsurların, hele, etnik
oranlama yapılırsa Türk olmayan unsurların hayli yüksek bir oranda temsil edildiği görülmekteydi.
O dönemde Avusturya-Macaristan monarşisinde Çek, Hırvat, Sloven, Slovak, Polonez, Ruten
gibi unsurların temsilî, oran bakımından son derece düşüktü. Macar milletvekilleri ise çifte
monarşinin kurulmasına kadar aynı haksızlığa maruzdular. Rusya’da ise 1905’ten sonra kurulan
Duma’da Rus olmayan milletlerin düşük oranda temsili, özel bir statü ile sağlanmıştı.

Prof. Dr. Ilber ORTAYLI, Osmanlı’da Değişim ve Anayasal Rejim Sorunu, s. 251-260 (Düzenlenmiştir.).

Kanunuesasiye göre padişah; Heyeti Vükela başkan
ve üyelerini atamak ve azletmek yetkisine sahipti. Heyeti
Vükela görüşülecek bazı konularda padişahın iznini alır
ve alınan kararları mutlaka onun onayına sunardı.
Mebusan Meclisi ve Ayan Meclisi padişahın izniyle yeni
yasa ya da yasa değişikliği teklifinde bulunabilirdi. Şura-yı
Devlet tarafından hazırlanan yasa tasarıları Mebusan
Meclisinde görüşüldükten sonra Ayan Meclisinde anayasaya
göre denetlenir ve padişahın onayı alındıktan sonra
yürürlüğe girerdi. Ayrıca padişahın meclisi toplamak ve
dağıtmak yetkisi de vardı.

ŞURA-YI DEVLET

Genç Osmanlılar Fransa’daki Conseil
d’Etat (Konsil Datoı)’yaya benzer bir müessese
oluşturmak istemiştir. Sultan Abdülaziz’in
Fransa gezisi sırasında böyle yapılanmaya
sıcak bakması üzerine Müslüman ve
gayrimüslimlerin birlikte temsil edildiği bir
kurum oluşturulması kararlaştırılmıştır.
II. Mahmut Döneminde kurulan (1837)
Meclisi Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye, Şura-yı
Devlet
(Danıştay) ve Meclis-i Ahkâm-ı Adliye
(Yargıtay) olarak ikiye ayrılmıştır. Şura-yı
Devlet hem kanun tasarılarını hazırlama
hem de idari uyuşmazlıklara çözüm getirme görevlerini üstlenmiştir. İlk kurulduğunda
28’i Müslüman, 13’ü gayrimüslim olmak
üzere 41 üyesi bulunan Şura-yı Devlet, bu özelliğiyle adeta bir millet meclisi görünümü
oluşturmuştur.

Yrd. Doç. Dr. Ayhan CEYLAN, “Parlamentoya Uzanan
Süreçte Türk Kamu Hukukunda Danışma”, Türkler
Ansiklopedisi, C 13, s. 591-592 (Özetlenmiştir.).

İki meclisli parlamentoyu, bağımsız bir yargıyı,
bürokrasiyi idare eden bakanlar kurulu sistemini,
inanç özgürlüğünü, vergilerin kişilerin gelirlerine
göre düzenlenmesini öngören kanunuesasi için
“bir geçiş devri anayasası” demek mümkündür.
II. Abdülhamit, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde
alınan yenilgiyi gerekçe göstererek kanunuesasinin
kendisine verdiği yetkiyle meclisi tatil etti
(14 Şubat 1878). Meclisin kapatılmasından 1908’e
kadar olan dönemde kanunuesasi yalnız devlet
salnamelerinde yazılı kaldı. Bundan sonra padişah,
devlet içerisinde merkezî otoritesini artırdı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu