Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi

Fransa’nın Cezayir’i İşgali

Osmanlı egemenliğinde dayılar (valiler) tarafından yönetilmekte olan Cezayir, 1830’da Fransa’nın işgaline uğradı. Fransa, Cezayir halkının işgal karşısında gösterdiği direnişi kırmak ve bağımsızlık yanlısı hareketlere engel olmak amacıyla askerî, siyasi, dinî, kültürel, ekonomik vb. her türlü baskı yolunu denedi.

Ülkedeki Fransız yönetimine ve onun uygulamalarına karşı yaşanan ayaklanmalar, Fransa tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Bu isyanlardan 1871’de yaşanan Muhammed el Mukrani İsyanı, diğerlerine nazaran daha etkili olmuş fakat kanlı bir şekilde bastırılmış ve binlerce insan katledilmişti. Cezayirlilerin işgale karşı tepkilerini ortaya koymak için zaman zaman kurdukları muhtelif sivil teşkilatlar da Fransa’nın onları tehdit olarak görmesi ile hemen kapatılmaktaydı. 1926’da kurulan Kuzey Afrika Yıldızı Partisi bağımsızlık düşüncelerini dile getirince 1937’de kapatıldı. Abdülhamid Bin Badis’in önderliğinde 1931’de kurulan Cezayirli Müslüman Alimler Cemiyetinin uyanışta büyük bir etkisi oldu. Bin Badis, görüşlerini “Dinimiz İslam, dilimiz Arapça, vatanımız Cezayir.” sloganlarıyla dile getirdi.

II. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan siyasi durum, Cezayir halkındaki bağımsızlık düşüncesinin canlanmasını sağladı. Savaş sonrası 5 Ağustos 1945’te Cezayir’de yapılan törenlere katılanların Cezayir bayrağı taşımaları üzerine işgal kuvvetleri, gerçekleştirdikleri silahlı saldırıda tank ve savaş uçakları kullandılar. Yaşanan olaylarda en az 40 bin Cezayirli hayatını kaybetti. 1945’teki Setif Katliamı, Cezayirliler tarafından soykırım olarak anılmaktadır.

1948-52 yılları Cezayir’de işgale karşı ayaklanmaya hazırlık yılları oldu. Bu amaçla kurulmuş olan Demokratik Özgürlüklerin Zaferi İçin Hareket adlı örgütün bünyesinde faaliyetler yürütüldü. Gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra 1 Kasım 1954’te bir bildiriyle halk silahlı ayaklanmaya çağrıldı ve işgale karşı silahlı mücadele başlatıldı. Önce Avles ve Kabiliye’de başlatılan silahlı mücadele çok kısa sürede 30 şehirde koordineli ve eş zamanlı olarak yayıldı. Ayaklanmanın merkezîleştirilmesi amacıyla Ulusal Kurtuluş Ordusu adında bir teşkilat oluşturuldu.

Ayaklanmanın başlamasıyla birlikte özellikle kırsal bölgelerdeki Cezayirliler kitleler hâlinde gerilla birliklerine katıldı. Ulusal Kurtuluş Cephesi kendisi için sömürge sisteminin kaldırılması, bağımsız Cezayir’in kurulması, inançlara saygı gösterilmesi ve geniş bir toprak reformu gibi hedefler belirlemişti. Bu durum Fransa’da tepkiyle karşılandı ve “Cezayir uzun süreden beri Fransız’dır. Bundan dolayı hiçbir ayrılık kabul edilemez.” şeklinde söylemlerde bulunuldu. Fransa bu ayaklanmayı bastırabilmek için tam anlamıyla bir vahşet sergiledi (Görsel 3.12). 1955’te olağanüstü hâl ilan edildi. Cezayir’in her yerinde çok sayıda insan öldürüldü. Cezayir olayı Bandung Konfransı ile uluslararası platforma taşındı. Ayrıca Birleşmiş Milletler gündeminde de yer aldı.

Cezayirli Cemile

1945’teki Setif Katliamı sonrası birçok Cezayirli vatansever öğrenci gibi Cemile Buhayra da Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne (FLN) katıldı. 1957’de yakalanarak idama mahkum edildi. Uluslararası düzeyde başlatılan medya kampanyası sonrasında idam cezası bozularak 1962’de serbest bırakıldı. Cemile, Cezayir ve Afrika direnişinin simgesi hâline geldi.

Cezayir’de 1 Kasım 1954’te başlayan ayaklanma, Fransa’da iktidara gelen De Gaulle’ün (Dö Gol) 1962’de Evian Antlaşması’nı imzalayarak Cezayir’in bağımsızlığını tanımasıyla son buldu. Yeni kurulan devlet Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adını aldı.

Tarihî bilgilere göre Cezayir’in bağımsızlık mücadelesi verdiği dönemde nüfusu 8-10 milyon civarındaydı. Fransız işgal kuvvetleri ülkedeki nüfusun %15’ini (yaklaşık olarak 1,5 milyon) öldürmüştü. Bu ise her aileden en az bir kişinin hayatını kaybetmesi anlamına geliyordu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu