Siyasi Düşünceler Tarihi

Antik Yunan, Polis ve Siyaset

Antik Yunan dünyası günümüzde de yaygın olarak kullanılan birçok siyasal kav­ramın ana yurdudur. Bunlara örnek olarak “politika, demokrasi, oligarşi, tiranlık” gibi kavramlar ve terimler sayılabilir.

En başta politika terimi gelmek üzere, birçok terimin Antik Yunan uygarlığından bize miras kalması, elbette Antik Yunan’dan önce siyaset ya da siyasal düşünce yoktur demek değildir. Siyaset, insanların top­luluk olarak yaşadıkları her dönemde ve her coğrafya parçasında karşımıza çıkar. Bu yanıyla evrensel bir olgudur; yani tek bir uygarlıkla, tek bir dönemle sınırlan­dırılamaz.

Antik Yunan dünyasının özgünlüğü, biraz da siyasal düşünce disipli­niyle modern siyaset biliminin kendisine kaynak olarak bu uygarlığı seçmesiyle ilgilidir. Gerçekten de bugün özellikle Batı siyasal düşüncesinin tarihi söz konusu olduğunda başlangıç noktası olarak Antik Yunan uygarlığı akla gelir.

Siyasal düşünce bakımından Antik Yunan dünyasından söz ettiğimizde özel­likle belirli bir coğrafyadan söz ediyoruz. Günümüz dünyasına uyarlayarak be­lirtilirse bugünkü Anadolu ya da Küçük Asya’nın Ege bölgesi diye bildiğimiz bölgesinin batı şeridiyle (eski adıyla İyonya) Akdeniz bölgesi olarak bildiğimiz bölgenin özellikle yine batısı hemen akla gelmelidir. Devamla, bugünkü Yunan yarımadası ve yine bugünkü İtalya yarımadasının güney ve doğu bölgeleri ve Ege adaları bu kapsamdadır. Antik Yunan uygarlığı, sayılan bu bölgelerde, birbirinden özerk, kendine yeterli siyasal birimler olarak kent devletleri ya da polis’ler biçi­minde kendini gösterir. Bu nedenle siyasal düşünce denildiğinde Antik Yunan’ı niteleyen temel sözcük polis sözcüğüdür. Bu bakımdan siyaseti ve siyasal düşün­ceyi anlayabilmek için öncelikle polis’in anlaşılması gerekir.

Polisin antik dönemde görünümü. Görsel kaynağı: Nereye Dergisi
Polisin antik dönemde görünümü. Görsel: Nereye Dergisi

Polis sözcüğü “polis’e ait işler, güçler” anlamında politika sözcüğünün kayna­ğında yer alır. Ancak sözcük farklı dillerde farklı biçimlerde karşılanmıştır. Örne­ğin Latincede polis için site ya da civitas terimleri kullanılmaktadır. Türkçe’de ise polis için kent devleti ya da şehir devleti terimleri kullanılır. Yani polis yalnızca bir yerleşim birimini, bir coğrafya parçasını ifade etmemektedir.

Polis apaçık bir siya­sal varlıktır. Ancak polis’i tek başına devlet sözcüğüyle de karşılamamak gerekir. Çünkü bir siyasal örgütlenme biçimi olarak bizim modern anlamda kavradığımız devlet ile polis birbirleriyle ilişkili olsa da bir ve aynı şey değildir. Polis’in varlığı, orada yaşayan yurttaş için onu gerçek anlamda insan hâline getiren doğal ya da kutsal bir varlıktır.

Öyle ki polis’i doğal ya da kutsal bir varlık olarak görmeyen, onu insan yapısı bir ürün gibi kabul eden düşünürler bile, polis’in varlığını  insa­nın varlığından ayrı düşünmezler. Oysa biz bugün, bir devletin yurttaşı olsak da, kendi varlığımızı devletten ayrı düşünebiliyoruz ve devleti sorgulayabiliyoruz. O hâlde başlı başına siyasal bir kavram olarak polis’in anlaşılması, aynı zamanda si­ yasal düşüncenin temel kavramlarının anlaşılması için giriş mahiyetindedir. Bu merkezî önemi ve özgünlüğü nedeniyle, başka sözcüklerle karıştırılmasın diye bu kitapta polis sözcüğü, hep italik olarak yer alacaktır. Oysa polis sözcüğü polis’le­ rin tarih sahnesine çıktığı ilk dönemlerde yalnızca “yüksek kent” ya da “tepedeki kent”i ifade ederdi. Yüksek kent, kimi polis’lerde görülen, kentin tapınma merkezlerinin bulunduğu yerdi. Kentin bu bölümüne akropolis de denirdi.

İÖ VIII. yüzyıl polis’lerin hızla şekillendiği yüzyıldır. Bu yüzyılda ticaret can­ lanmış, kabile üyelerini birbirine bağlayan soy bağları çözülmüş, topraklar artık kabilelerin ortak malı olmaktan çıkarak özel ellerde toplanmaya başlamıştır. Ay­nı şekilde, kabilelerde farklı roller ve işlevler üstlenenler kendilerini doğuştan, soydan ayrıcalıklı bir sınıf, aristokrasi olarak örgütlemeyi ve bu üstünlüğü kabul ettirmeyi başarmışlardı. Köy topluluklarında topraklarını kaybedenler ticaretin merkezlerine aktıkça pazar merkezli olarak polis’ler oluşmaya başlamıştı.

Aristokrasi: Birden fazla soyun bulunduğu bir toplulukta belirli bir soyun, doğuştan, diğer soylara göre üstün kabul edildiği, bu nedenle bu soyun iyilik, yetenek, bilgi, beceri, erdem, cesaret vb. bakımlardan ayrıcalıklı sayılmasıyla yönetme hakkının da bu soy tarafından üstlenildiği azınlığın  yönetimi.

Daha doğuşunda, polis’lerin temelinde eşitsizlik vardı. Bunun en önemli göstergesi kölelerdir. Kölelik başlangıçta topluluklararası savaşlar sayesinde varol­muştur. Ama giderek borç köleliği denilen biçim yaygınlaşmıştır. Yani yoksulların kendilerini ya da aile efradını borçlarına karşılık teminat olarak göstermesi ve borcun ödenmemesi hâlinde borçlunun ya da teminat olanların köleleştirilmesi. Bu gelişmelerin tanığı da yine bir Yunan şairi Hesiodos’tur.

Homeros: İÖ 850’lerde, Smyrne’de (İzmir) doğan ve Khios (Sakız) adasında yaşadığı sanılan, sözlü destan geleneğini yazıya geçiren ünlü ozan. Kimi savlara göre böyle bir ozan yoktur ve aslında adı anılan iki eser epik halk şarkılarından başka bir şey değildir.

Hesiodos: İÖ 700’lerde yaşadığı sanılan, küçük mülk sahibi, yoksul bir şairdir. Tanrıların Doğuşu (Theogonia) dışında, İşler ve Günler (Ergakai Hemerai) adlı yapıtıyla tanınır. (çev: F. Akderin, İstanbul, Sosyal Yayınları, 2010) Hesiodos, şiirlerinde çalışma karşılığı olmayan servete karşıdır. İlgili dönemde çalışan sınıfların hayatına bir ayna tutmayı başarmıştır.

Doğrudan demokrasi: Yurttaşların, günümüzde olduğu gibi, başkalarınca temsil edilmediği, siyasal kararların alınmasında ve uygulanmasında doğrudan yer aldığı, siyasal olarak görev alabilme koşullarına sahip yurttaşların arasında kura ve benzeri yöntemlerle görevlilerin belirlendiği bir yönetim biçimi.

Kaynak: Siyasi Düşünceler TarihiYazarlar: Prof.Dr. Ayhan YALÇINKAYA – Prof.Dr. Mehmet Ali AĞAOĞULLARI  –  Editör: Prof.Dr. Mehmet Ali AĞAOĞULLARI

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu