Türk Tarihi

Ok Atıcılığı

Ok atıcılığı, Osmanlı Döneminde tarihinin en üst düzeyine ulaşmıştır. Okçuluğun Osmanlılarda
üst düzeye ulaşmasında Türk milletinin yaşantısı, millî kültürüne bağlılığı ve inançları
etkili olmuştur.

İslam dininde ok ve okçuluğun önemli bir yerinin olması kemankeşlerin halk arasında
büyük ilgi görmesini sağlamıştır. Hz. Muhammed’in çok iyi okçu olduğu bilinir. Hz. Muhammed’in
ok ile ilgili birçok hadisi şerifi vardır. Bunlardan bazıları; “Ok atmayı öğreniniz ve ondan
yüz çevirmeyiniz. Zira hedef arasındaki uzaklık cennet bahçesinden büyüktür.” Bir başka hadisi
şerifte “Allahın anılmadığı her şey batıl bir sehiv ve boş bir eğlencedir. Ancak dört haslet
bundan müstesnadır. Bunlardan biri bir kimsenin ok atılan yerle nişan yeri arasında yürümesidir.
Diğerleri atın eğitilmesi, yüzmeyi öğrenmek, ehli ile yarış çalışmasıdır.” Bu ve benzeri
hadisler okçuluğun Osmanlılarda ayrı bir yerinin olmasını sağlamıştır. Orhan Bey, Bursa’da
atıcılar alanını yaptırmış ve halka açmıştır. Yıldırım Beyazıt ise bu alanı koruma altına aldırmış
ve Gelibolu’da ok meydanı yaptırmıştır. Osmanlılarda ok meydanlarının sayısı zamanla
artmış, sarayda okçulara ayrı bir değer ve önem verilmiştir.

Okçu tekkelerinde sicil defteri tutulur, kemankeşlerin
yaptıkları dereceler günübirlik bu defterlere yazılırdı. Bu
defterlerde yer alabilmek için en az 900 gez (594 metre)
uzaklığa ok atabilmek şarttı. Bu mesafeye ok atanlara, günümüzdeki
lisans olarak kabul edilen “kabza” verilirdi. Okçular
kanunnamesinde en çok özen gösterilen konu saygı
ve centilmenlikti. Tekke ve yarış meydanıyla ilgili tüm protokol
kuralları kanunnamede belirtilmişti.

Fatih Sultan Mehmet, Ok Meydanı’nı ok atıcılarına vakfetmiş, düzenli
spor örgütünün kurulmasını sağlamıştır. Okçuların kış aylarını boş geçirmemeleri için İstanbul
Unkapanı’nda bir tesis yaptırmış, Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerinde okçuluk
çalışmalarının yapılması için tekkeler kurdurmuştur. Bu kuruluşlara “kemankeş tekkesi”, “trendazlar
zaviyesi”, “atıcılar dergâhı” gibi adlar verilmiştir. Bu tekkeler günümüzdeki spor kulüpleri
gibi faaliyetler göstermiştir.

Ok yarışları, “menzil atışı” (uzaklık atışı) ve “puta atışı” (hedefe atış)
olmak üzere iki şekilde yapılırdı. Kemankeşler atışlarını “ayak taşı” denilen başlama
yerinden yaparlardı. Okun düşmesine “ok kondu”, saplandığı yere “hava
yeri” denirdi. Atışlarda üç hakem bulunurdu. Atışlar 52,80 metre genişliğinde bir
koridor içinde yapılır, ok bu koridor dışına çıkarsa, atış geçersiz sayılırdı.
Bu koridor bayraklarla belirlenirdi. Menzil atışları dört kategoride
yapılırdı. Birinci kategoride yaşlı okçular yarışırdı, ikinci kategoride
“dokuz yüzcüler” dokuz yüz ile bin gez arasında ok atmış okçular,
üçüncü kategoride “binciler” bin ile bin yüz gez arasında ok atmış
okçular, dördüncü kategoride “bin yüzcüler” bin yüz gezi geçen okçular
yarışırdı.

Yaşlılar beş, dokuz yüzcüler yedi, binciler dokuz, bin
yüzcüler on birer atış hakkına sahipti. Okunu en uzağa düşüren
yarışçı kazanırdı. Yarışlarda rekor kırmaya “menzil dikmek”
denirdi. Rekor kıranların okunun düştüğü yere “menzil
taşı”, başarıyı yansıtır “anı taşı” dikilirdi. Bu taşın üzerinde
kemankeşin adı ve attığı uzaklık yazılırdı.

Hedefe atışlara “nişan atışları”, “puta atışı” ya da “puta koşuları” denirdi.
Hedefe ok atışlarında kullanılan okun ucunda bulunan temrenin ağırlığı
nedeniyle bu tür oklar fazla uzağa atılamazdı. Bu atışlarda okçuların
kuvvet, beceri ve teknikle görüşü birleştirmesi çok önemlidir. Nişangâh olarak
kullanılan puta veya sepetler 300 gez uzaklığa konulur, bu nişangâhların
üzerine çıngırak takılırdı. Bu çıngırak atışta hedefe isabeti gösterirdi.

Hedefe atış yarışları bireysel ve gruplar arasında yapılırdı.
Nişangâha en çok isabet ettiren kişi ya da grup yarışı kazanırdı.
Hedefe atış yarışmalarının değişik türleri vardı. Bunlardan
biri de yüksek bir direğin üzerine konulan pirinç top, gümüş tabak,
altın elma gibi hedefleri hareket hâlindeki atın üzerinden atılan oklarla
vurmaktı. Dörtnala giden at üzerinde küçük bir hedefe atış
yapma üstün bir beceri ve koordinasyon gerektiriyordu.
Kemankeşler “darp” vurmak ya da “zarp” atışları denilen
bardak, zil, havan, kalın demir levhaları okla vurup delme yarışmaları
yapmaktaydılar. Bu yarışmalar özel günlerde yapılırdı. Ayrıca at
üzerinde okçuluk ve biniciliğin birleştiği çeşitli ok atma yarışmaları da
yapılırdı.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu